‘Salıpazarı cinayeti’

Güncelleme Tarihi:

‘Salıpazarı cinayeti’
Oluşturulma Tarihi: Eylül 25, 2005 00:00

METİN Erksan, Galataport tartışmalarına Cumhuriyet Gazetesi’nde 15.3.1998 tarihinde, yani yedi yıl önce kaleme aldığı bir yazıyla katılıyor.1948’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi sanat tarihi bölümünü bitiren ve üniversite öğrenimi sırasında hocalarının dünyanın en büyük ve en ünlü Alman, Fransız, İngiliz sanat tarihi bilimcileri ve arkeologları olduğunu söyleyen Metin Erksan, bu süreçte Halide Edip Adıvar’ın İngiliz Dili ve Edebiyatı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Yeni Türk Edebiyatı’, Hilmi Ziya Ülken’ın ‘Felsefe/Toplumbilim’, Zeki Velidi Togan’ın ‘Türk Tarihi’, Mükremin Halil Yınanç’ın ‘Ortazaman Türk Tarihi’ gibi derslerini de izlemiş. Çeşitli gazete ve dergilerde ‘film eleştirileri’ ve ‘sinema/kültür’ yazıları yazmış.Bunu hálá da sürdürüyor.1952’de Aşık Veysel’in Hayatı adlı ilk konulu filmini çekmiş.Hüseyin Cahit Yalçın’dan Ahmet Emin Yalman’a, Sedat Simavi’den Ali Naci Karacan gibi birçok gazete sahibi ve yazarının rahle-i tedrisinde açık öğrenim yaptığını söyleyen Metin Erksan, Salıpazarı’nı şöyle tanımlıyor:İSTANBUL’UN UFUK ÇİZGİSİ‘İstanbul’a Salıpazarı’ndan bakılır. İstanbul, Salıpazarı’ndan bakılarak seyredilir. İstanbul, Salıpazarı’ndan bakılarak görülür.Minarelerin ve kurşun kubbelerin oluşturduğu İstanbul görünümü, Salıpazarı deniz kıyısından İstanbul’a baktığınız an tüm anlamıyla karşınızdadır.İstanbul, Salıpazarı’ndan başka hiçbir yerden görünmez. İstanbul’a Salıpazarı’ndan bakarsanız; Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde oluşan tarihsel yarımadanın ufuk çizgisinde şu görüntüler vardır:Topkapı Sarayı, sarayın eklerinden olan Sivri Kule, Aya İrini, dört minareli Ayasofya, altı minareli Sultanahmet Camii, Çemberlitaş, tek minareli Çemberlitaş Camii, iki minareli Nuruosmaniye Camii, iki minareli Beyazıt Camii, Beyazıt Yangın Kulesi, dört minareli Süleymaniye Camii...Salıpazarı’ndan İstanbul’a bakıldığında İstanbul’un ufuk çizgisinde minareler ve kurşun kubbeler vardır. Minareler ve kurşun kubbeler şehri İstanbul, Salıpazarı’ndan görünür. İşte bu görüntü İstanbul’dur. Bu görüntü İstanbul’un hiçbir yerinden görülmez. Bu görüntü ancak Salıpazarı’ndan görünür.1950’li yılların başında İstanbul’da Salıpazarı’nda bir cinayet işlenmiş, dönemin siyasal yetkesi ve siyasal yetkenin dalkavuğu şehir plancıları, bir toplukırım faciası yaparak Salıpazarı’nı öldürmüşlerdir.İstanbul’un en güzel yeri olan Tophane’den Fındıklı’ya kadar uzanan, Salıpazarı sahil şeridine, devasa çirkin beton yığınlarından oluşan gümrük depo ve antredepoları yapılarak bu cinayet gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ve dünyada bu cinayetin eşi benzeri yoktur.‘Salıpazarı cinayeti’, dünya uygarlık tarihinin en büyük katliamıdır.’Tüm siyasi partilerin bu cinayetin lekesini algılayıp silemediklerini anlatan Erksan, (o yıllarda) buranın insanların yararlanması olanaksız yabancı (acayip) ‘lüks’ bir yerleşim alanına dönüştürülmemesini isterken, bu işleri teşvik edenleri, ‘tanrısal ve kutsal Babil ve Asur kralları Hammurabi ve Nabukadnezar yönetimlerine taş çıkartacak akıl, bilim, kültür, uygarlık dışı zorba yönetimlerle ‘erk’lerini (iktidarlarını) sürdürmekle’ eleştiriyor.Erksan yazısını özetle şöyle bitiriyor:‘Tophane’den Fındıklı’ya kadar uzanan Salıpazarı sahil şeridine alanlar ve parklar yapmak, yaşamsal bir zorunluluktur. Bu alanlara ve parklara konacak heykeller, anıtlar çağdaş Türk uygarlığının göstergesi olacaktır. Örneğin, bu alanlardan birine konacak görkemli (monumental) anıt/yazıtlardan biri Atatürk’ün şu sözü olmalıdır:‘Geldikleri gibi giderler.’ Atatürk bu sözü, savaş alanından İstanbul’a geldiği 13 Kasım 1918 günü, Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye gitmek için bindiği geminin güvertesinde söylemiştir. Atatürk’e bu sözü söylettiren görüntü şudur: İstanbul Limanı’nda ve Dolmabahçe önünde demirlemek için Sarayburnu önünden ağır ağır geçen 65 İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve diğer bağlaşık (müttefik) devletlerin savaş gemileri... Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan aklın, düşüncenin, bilginin, cesaretin, istencin (iradenin), önderliğin, ulusal bilincin, tarih bilincinin sesidir bu.80 yıl önce söylenmiş bu büyük söz, bugüne değin taşa kazılmış bir anıt-yazıt olarak İstanbul’un hiçbir yerine konmadı. Örneğin; eski Haydarpaşa mendireği üstüne bu devasa anıt/yazıt konulabilirdi.Roma İmparatoru Sezar’ın kazandığı bir savaş sonrası söylediği ünlü ‘Geldim, gördüm, yendim’ (Veni, vidi, vici) sözünü tarih okuyan çok kişi hatırlar da, Atatürk’ün bu sözünü kaç kişi bilir?‘Karaaydın’lara soruyorum:İstanbul’un orta yeri Salıpazarı sahil şeridinde işlenmiş bir cinayetin cesetleri görünümünde duran gümrük depo ve antredepolarını yok etmeden, bu gümrük depo ve antredepolarını işlevi değişik yeni bir yerleşim yeri olarak kullanmak, ikinci bir ‘Salıpazarı Cinayeti’ işlemektir.’Konstantin, İzmir’e neden geldiATATÜRK’ün yaşamına ilişkin şöyle bir söylenti (efsane) vardır:Atatürk 10 Eylül 1922 günü İzmir’de deniz kıyısında bulunan Kramer Otel/Lokantası’na gider. Rum garson, korkulu bir şaşkınlık içinde kim olduğunu bilmediği bu Türk paşasının yemek ve içki isteklerini büyük bir saygıyla yerine getirir.Atatürk garsona sorar: ‘Yunanistan Kralı Konstantin 12 Haziran 1921’de İzmir’e geldi. Fakat buraya gelip bu denize karşı bir bardak içki içti mi?’Rum garsonun şaşkınlık içindeki ‘Hayır pas(ş)am’ cevabı üzerine, Atatürk’ün saptaması şu olur:‘O halde, Kral Konstantin İzmir’e neden geldi?’ Peki, bizim devletliler Salıpazarı sahiline gelip buradan İstanbul’a baktılar mı?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!