Şermin TERZİ
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 28, 2006 00:00
Unutulmayan Söyleşiler kitabı Emin Çölaşan’ı sadece köşe yazarı olarak değil, röportajcı olarak tanıyabilmek için iyi bir fırsat. Çölaşan’ın 1984-1989 arasında Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde hafta sonları yaptığı röportajlarda Vesamet Kutlu’dan (Eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun sevgilisi) Zeki Müren’e, Aziz Nesin’den Kürt İdris’e kadar kimler yok ki...
2000 yılında ilk baskısı yapılan kitap, Doğan Kitap’tan geçtiğimiz hafta ikinci kez çıktı. Niçin aradan bunca yıl geçtikten sonra diye sorarsanız, Çölaşan kitabın önsözünde cevap veriyor: "İnsanın gönlü, gazetede yayımlanan yazı, araştırma ve söyleşilerinin daha sonra kitap olmasını arzu ediyor. Çünkü gazete yazılarının ömrü 24 saattir. Her şey, 24 saat sonra unutulur ve gazete çöpe gider. Oysa, kitap öyle değil. Kitaplığın rafına girdi mi, sonsuza kadar orada kalır."
Köşe yazarı olmadan önce röportajlar yapıyordunuz. Röportaj yapmaya nasıl başlamıştınız?
- Milliyet Gazetesi’nde çalışırken yönetimde değişiklikler olmuştu ve beni devre dışı bırakmışlardı. 1984 yılında Milliyet’in başına Çetin Emeç gelince, kendisiyle hiç tanışmamama rağmen bana teleks çekti ve her pazar söyleşi yapmamı istedi. İlk röportajımı siyasette devre dışı bırakılan Süleyman Demirel’le yaptım. İkinci röportajım da Halit Narin’leydi. İkisi de güzel röportaj olmuştu. İki hafta üst üste güzel röportaj çıkınca ben de havaya girdim, gazete de memnun kaldı ve röportajlara devam ettik. 1985 yılında Erol Simavi arayıp Hürriyet’e geçmemi isteyince Hürriyet’te röportajlar yapmaya başladım.
Sonra röportajcılığı bırakıp köşe yazarı oldunuz. Köşe yazarı olduktan sonra röportaj yapmayı hiç özlemediniz mi?
- Dört yıldan sonra artık tıkanmaya başlamıştım, açıkçası gözüm köşe yazarı olmaktaydı. 1989 yılında "Turgut Nereden Koşuyor" kitabım 270 bin satmıştı. O sırada Çetin Emeç de Hürriyet’e geçmişti. Çetin Emeç’e "Kitapları çok okunan bir yazarım, bana köşe verirseniz o köşe de çok okunur" dedim. "Hayır, git işine" gibi bir yanıt beklerken, Erol Bey’le bir konuşayım dedi. Sonra köşe yazarı oldum.
Röportajcı olmak mı zordu, köşe yazarı olmak mı? Hangisinden daha çok keyif alıyordunuz?
- Benim yaptığım ölçülerde köşe yazısı yazmak daha zor. Çünkü ben iki tık tık, bir şık şık yazı yazmıyorum. İkisinin de keyifleri farklıydı.
SÖYLEDİKLERİ İÇİN İSTİFA ETTİRİLDİ
Röportajcının sormaması gereken sorular var mıdır? Aklına gelen her soruyu sormalı mıdır?
- Bazı özel konular hariç her şey dobra dobra sorulmalıdır.
Bir röportajcının olmazsa olmazları sizce ne olmalı?- Soru sormaktan korkmamalı, soruları kafasında çok iyi kurmalı. Röportajın nereye gideceğini tahmin etmeli ya da oyun planını ona göre kurmalı. Gerekirse zorlamayı bilmeli. Çünkü röportaj yapılırken çekiniyorlar, benim yaptığım röportajlarda en güzel bölümler teybin kapalı olduğu anlarda söylenenlerdi. Yazma diyorlarsa, yazmamak gerekir.
Yaptığınız röportajlarda sizi en etkileyen kim oldu? - Hürriyet’in 40. yılında Erol Simavi arayıp benimle bir röportaj yap dedi. Ürktüm, benden şike yapmamı isteyecek, soruları bana kendisi verecek, bunları sor, diyecek diye korktum. Böyle bir şey olmadı, karşımda olduğu gibi olan bir Erol Simavi vardı.
En ses getiren röportajınız neydi?- Kocatepe Muhribimizi Nasıl Batırdık diye üç kişiyle yaptığım röportajlar vardı. Çok ses getirmişti. ANAP milletvekili Türkán Arıkan’la yaptığım röportajda söyledikleri yüzünden ANAP’tan istifa ettirilmişti. O da epey ses getirmişti.
KASETLERİMİ BAŞKASI ÇÖZERDİ
Röportajları yaparken size en sıkıntı veren şey neydi? - Karşındaki kabızdır, röportaj istediğinde seve seve kabul eder ama cevaplara gelince, karşında vazo gibi durur.
Röportaj yapanlar kaset çözmekten bitap düşerler. Röportaj kasetlerinizi kendiniz mi çözerdiniz?
- Milliyet’te çalışırken kendim çözüyordum. Hürriyet’e geçince bir muhabir arkadaşımız çözüyordu. Kaset çözmek hakikaten büyük bir yüktür.
Röportajlarınız kısaltılır mıydı, bunun için kavga eder miydiniz?- Çetin Emeç bazı röportajlarımı iki-üç kez makaslamıştı. Mesela Barış Manço ile bir röportaj yapmıştım, gazetede çıktığında yarısı gitmişti.
Bugün röportajlar yapsanız, karşınızdakileri kesip biçeceğinizden korktuğunuz için sizinle röportaj yaparlar mı?
- Herhalde olur ama o zaman da vardı zaten.
Peki illáki kesip biçmek mi lazım, karşınızdakini anlamaya çalışarak yapılan röportajlar daha mı az kıymetli?
- Niye kesip biçeyim. Tabii kesip biçmek için yaptıklarım da vardı. O zamanın ANAP’lılarıyla, saldırarak yaptığım röportajlar oldu. Ama genelde insanların ağzından espriler aldığım, kahkahalarla süren ve biten çok sayıda röportajım oldu.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN, ABDULLAH GÜL İLE KONUŞMAYI ÇOK İSTERDİM AMA KARŞIMA GELEMEZLER
Röportaj yapacağınız kişi konusunda hiç sıkıntıya düşer miydiniz?- Bazen düşerdim. Arada bir
magazin röportajları yapardım. Mesela Seda Sayan, Zeki Müren, İbrahim Tatlıses’le röportajlar yapmıştım.
Şu an röportajlar yapsaydınız, magazin dünyasından kiminle konuşmak isterdiniz? - Magazini çok fazla izleyemediğim için aklıma kimse gelmiyor. Ama siyaset derseniz, karşıma oturabilseler Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül vs. ile uzun uzun, teyp açık konuşmayı çok isterdim. Ama karşıma gelemeyecekleri için bu sadece bir hayal.