Mesude ERŞAN
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2008 00:00
Sakine Ertaş geç denilebilecek bir yaşta, 44’ünde anne oldu. Tek başına, uzun uğraşlardan sonra kızı Ceylin Onur’u dünyaya getirdi. Hamileliğinden hemen önce ani bir kararla günlük tutmaya başladı. Yaşadıklarını kızına aktarmaktı niyeti. Yaşamında ilk kez okul defterlerinden yaptığı günlüklere açmıştı yüreğini.
1 Mayıs günü, Esenler’deki evinde görüşüyoruz Sakine Ertaş’la. "Aslında bugün doğum günüm" diyor. "Geçen yıl, 1 Mayıs’ta kızıma hamile olduğumu öğrendim". 25 yıl önce evlendi bir komşusu aracılığıyla tanıştığı Mustafa Ertaş’la. Aslında daha ilk günden anne olmayı hayal ediyordu. Ona göre çok düşünecek bir şey yoktu, çalışmasına izin verilmediği için evde oturuyordu. Çocukları da çok seviyordu. Bir sürü çocuğu olmaması için hiçbir neden yoktu. Ama yıllarca denemelerine rağmen bir türlü hamile kalamadı.
Eşinin ailesi sorunun ondan kaynaklandığını düşünse de, gittiği doktorlar "Sende sorun yok, kocanı getir" diyordu. Ama o, bir türlü ikna edemiyordu kocasını. Derken nasıl olduysa bir şekilde ikna etti, yapılan testlere göre kocasından kaynaklanıyordu bu durum. Kocası çok üzerinde durmadı, hatta sürekli doktorlara gidip para harcayıp eli boş dönmesine kızdı.
Sakine Ertaş dantel örüp kazandığı paraları biriktirdi, ondan bundan duyduğu doktorların kapısını aşındırdı. Aşılama gibi tedaviler gördü. Doktora gidemediği zamanlarda eczaneden aldı yumurta çatlatma ilaçlarını, kendi yaptı enjeksiyonlarını. Yıllarca sürdü bu çaba. Derken bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tüp bebek merkezine gitmesini önerdi. Pahalı bir tedaviydi. Eşi sebze meyve halinde çalışıyordu, sadece onun maaşıyla böyle bir tedaviye başlamalarına hiç olanak yoktu.
Geçin yıl 23 Mart’ta Fox TV’de Asena’nın yaptığı bir kadın programını izleyince hayatı değişti. Programda Umut Tüp Bebek Merkezi doktorlarından Enver Kurt konuktu. Tüp bebek tedavilerini anlatıyordu. Seyircilerin katılımı bekleniyordu. Hiç düşünmeden anons edilen telefonu aradı, adını ve telefonunu yazdırdı. Makus talihini yeneceğini hissetti o gün. Bunun verdiği bir hevesle ve ani bir kararla günlük tutmaya başladı.
İki gün sonra aradılar, "yarın arayacağız" dediler. Telefonun başından ayrılmak istemiyordu. Canlı yayına bağlanacaktı. O gün yaşadıklarını "Konuşamayacağım dedim. Dilim tutulur, kekelerim... Allahım aklıma mukayyet ol. Doktorun yüzü sanki anneliğimi müjdeliyor gibiydi. Altıncı hissim kuvvetlidir," diye not düştü günlüğüne.
Asena aracılık etti, tüp bebek merkezi bedelsiz üstlendi tedaviyi. 31 Mart’ta çağırdılar Kadıköy’deki merkeze. İstanbul’da yaşıyordu ama ilk kez Kadıköy’e gidecekti. Heyecandan tam üç saat erken gitti. Günlüğünde bunu anlatırken, "Annemi 15 yaşındayken kaybettim. Doya doya anne diyemedim. Öpemedim. Annemin olmaması büyük bir yaradır benim için. Bari çocuğum olsun istedim... Garip ama hastaneden çıkarken sanki etrafımdaki 10 çocukla evime dönüyordum" yazmıştı.
İkinci kez gittiğinde artık yanında eşi vardı. Tedavi protokolü uygulanmaya başlandı. "Ben mutluyum, mutluyum, mutluyum diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum" diyordu. O gece günler sonra ilk kez uyudu.
Tedaviler sürdü, iki embriyon elde edildi. Artık günlüğünü yazarken, "Sevgili bebeğim" diye başlıyordu. "İçimdeki azim, bir gün bu şansı yakalayacağımı, pes etmememi söylüyordu. Yılmadım, başardım. İnşallah benim gibi, sen de rahmime sımsıkı tutunursun." 1 Mayıs’ta gebelik testi yapıldı. Sonuç pozitifti. Tebrikleri duyuyor, ama aklı başka yerde yanıt dahi veremiyordu. Kendi deyimiyle kanat takıp uçmak istiyordu.
Tebrikler geldi, pastalar kesildi kutlama için. Üzücü şeyler yaşasa da takmadı. "Üzülüp karnımdaki bebeklere zarar vermek istemiyorum" diyordu.
Rahime yerleştirilen iki embriyondan biri tutundu. Zaman zaman yaşıyla ilgili kaygılar yaşadı. Sonra yine kendini rahatlatmasını bildi: "Yaşımla ilgili her şeyin farkındayım. Genç yaşta anne olsaydım belki daha farklı davranırdım. Ama kámil anne olmak daha mantıklı... Bebeğimin okumasını, hayatı, insanları sevmesini çok isterim."
Gebelik sorunsuz devam etti, bebek de annesini hiç üzmedi. Zaman zaman istenen testlerin maliyeti yüksekti. Zorlanıyordu testlerin maliyetini karşılamada. Ertaş günlüğünde, "Başımızdaki cahillerin faturasını şimdi ödüyoruz. Ne vardı çalışsaydım, şimdi emekli olsaydım. Koca eline bakmayıp, nereye ne yetireceğim diye düşünmeseydim" diye yazıyordu. Bu arada amniyosentez yaptırmadı. Başına gelecek her şeye razıydı.
Bebeğinin cinsiyetiyle de hiç ilgilenmedi. "Kız veya erkek, benim için önemli değil. Sağlıklı ve hayırlı olsun yeter. Aslında gönlümden geçen kız çocuğu. Çünkü dizimin dibinde tutabilirim. Belki çok okutamayabilirim ama meslek sahibi olsun diye çok uğraşırım. Erkek çocuğu haşarıdır. Bu yaştan sonra onu nasıl kovalayabilirim!"
Bebeğin kız olduğunu öğrendi. "Kız evlat daha da hayırlı, hiç olmazsa yaşlılığımızda bir tas su getirir" diye yazdı.
Eşiyle ilgili gözlemlerini de günlüklerine kaydetti Ertaş. "Kenarda sessiz duruyor, heyecanını bana belli etmiyor. Ama destek oluyor, bahanelerle günde 4-5 kez arıyor. Hamilelik sana çok yakıştı, bebeğimi çok güzel taşıyorsun diyor. Bazen inanamıyorum her şey
rüya mı? Arada bir sen mücadele verdin, delilik yapıp kazandın diyor."
Gebelik ilerledikçe mutluluğu büyüdü. "Yedinci ayım bitiyor. Bebeğim iki kilo olmuş. Çok güzel ve özel bir hamilelik yaşadım. Ne aşerdim, ne bulantım oldu, ne tiksindim, ne ağrı, ne sancı çektim. Hiç şikayetim olmadı."
Sakine Ertaş, nihayet bebeğini geçen 27 Aralık’ta doğurdu. Ceylin Onur adını verdiler ona. Asena’ya verdiği sözü tuttu. Onur, Asena’nın gerçek adıydı. "Bebeğim olsun, eskiyle büyüteceğim" diye andı vardı. Bebeğin yatağı, eşyaları hep ikinci eldi. Ama hiç umursamadı. Ceylin Onur şimdi dört aylık...