Nevşin MENGÜ
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 07, 2010 00:00
Önce İstanbul Boğazı’nda yarıştılar, geçen hafta da Didim’den Turgutreis’e kıran kırana mücadele verdiler. Şimdi Göcek Cup’a hazırlanıyorlar. Sailing Cup’in Didim-Turgutreis arasında yapılan üçüncü ayağına katıldım, Lady Deniz Diva’ya binmekle kalmayarak, ağırlığımla katkı da yaptım. İşte üçüncü oluşumuzun öyküsü
Berrak bir hava, durgun bir deniz. Aslında bu yelkenciler için felaket anlamına geliyor. Şanslıyım ki yelken sporuna gönül verenler beni bir gün önceden uyarıyor da son anda uzun kollu bir tişört ve şapka bulup buluşturuyorum. Sabah erkenden, Lady Deniz Diva’nın önünde buluşuyoruz. Benim de içinde olacağım yelkenli bu. Bir yelkenliye gazeteci olarak girmek aslında sanıldığı kadar kolay değil, çünkü bu yelken yatlara yarış günleri konan her bir ağırlık; içilecek su bile, tek tek hesaplanıyor. Hele rüzgar yoksa, yatınız ne kadar hafifse o kadar iyi. Bu ağırlık meselesinin ne kadar önemli olduğunun altını başka bir örnekle daha çizmekte fayda var. Fiyatları 150-300 bin Euro arasında değişen bu pahalı oyuncaklarda ağırlık yapmasın diye sifon bile yok, tuvaletinizi yaptıktan sonra pompalamanız gerekiyor.
TEKNE DİŞİ OLABİLİR AMA GÜVERTE ATAERKİL
Ekip toplam 14 kişi. Benimle beraber 15, yatın içinde toplam 5 kadınız. Eskisi gibi denizde kadın olması uğursuzluk anlamına gelmiyor ama kadınlar için ortamın cennet olduğunu söylemek de zor. Hemen fazla ayakbağı olmayacak şekilde bir kenara oturtuluyorum. Ortalıkta gezinmeden fotoğraf çekmek şartıyla oradayım.
Denizin üzerinde demokrasi kesinlikle rafa kalkıyor. Dümenin başında ‘skipper’, yani yelkenlinin kaptanı duruyor. Patron o. Bizim skipperımız Osman Yiğit. Eski denizcilerden, Bodrum’da yaşıyor, işi yat servisi sağlamak. Lady Deniz Diva kendi yatı ve belli ki yatını çok seviyor. Yat biraz olgun, 1989’da Alman Milli Takımı için yapılmış, 2004’te Osman Yiğit Türkiye’ye getirmiş. Gövdesi karbon, güvertedeki donanım titanyum. “Profesyonel bir ekiple uçar bu kız” diyor Yiğit ama kullanmak kolay değil.
Yiğit, diyaframdan konuşmak konusunda çok başarılı. Yelkenlinin bir ucundan verdiği komut öbür uçtan rahatlıkla duyuluyor. Teknede herkesin görevi belli. Bir kişi rotanın belirlenmesi ve mesafelerin ölçülmesinden, bir başkası yelkenlerin durumundan, diğerleri halatlardan ve yelken üzerindeki düzeneklerden sorumlu. Bu düzenekleri bir kerede anlamak imkansız. Herkes görevinin başında, geç kalan fena azar yiyebiliyor. En çok koşturanlardan biri Osman Yiğit’in eşi Esin Yiğit. Yelkenleri tutan yüzlerce halatı duruma göre gevşetmek ya da sıkmak da, Skipper’a bir göz işaretiyle sigara yakmak da görevleri arasında. Kadın olduğunuz için fazladan kibarlık beklemeyin. Tekneler kadın sayılıyor ve İngilizce’de yat için ‘she’ zamiri kullanılıyor ama güvertede hayat kesinlikle ataerkil.
BİR İSKELEYE BİR SANCAĞA O DA OLMAYINCA KAMARAYA20 yelkenli Didim’den yola çıktık, hedefimiz Turgutreis. Önemli bir yarış, Shop&Miles Sailing Cup’ın üç ayağından biri. Ayakları kazanalar dünyanın en prestijli yarışlarından ‘Les Voiles de Saint Tropez’e gidecek ve Türkiye’yi temsil edecek.
Yarışa iyi bir başlangıç yapıyoruz. Rüzgar fena değil ama Turgutreis’e yaklaştıkça etkisini yitiriyor. Rüzgar dindikçe yatın içinde sinirler geriliyor. Rüzgarsız havada strateji belirlemek daha zor. Skipper sık sık görevi rota belirlemek olan navigatörle konuşuyor. Tartışmalar kaçınılmaz oluyor.
Osman Yiğit yattaki ağırlıkları daha akıllıca kullanmaya karar veriyor. Mürettebattan beş kişi ve ben, talimatlar doğrultusunda, bazen iskele bazen sancak tarafına geçiyoruz. Olmayınca kamaraya bile indiğimiz oluyor. Değil itiraz etmek, çıt çıkarmak mümkün değil. Neyse ki, fena bitirmiyor, üçüncü oluyoruz.
Bir buçuk senedir yarışmayan ekip için bu sonuç tatmin edici. Hemen yelkenler iniyor, tüm mürettebata birer tek viskiyle kutlamalar başlıyor. Bugünkü yarışın galibi genç milli yelkencilerden oluşan Seabee. Haklarını teslim etmekte fayda var... Yarış biter bitmez gerginlikten eser kalmıyor. Yelkenlilerden karşılıklı el sallanıyor, denizin üzerine yeniden centilmen bir hava hakim oluyor.
YELKENLİLERİN KARA KEDİSİ MOTOR YATLARYelkencileri en çok ne sinir eder, yanıtı bir çırpıda vermek mümkün. Kesinlikle motor yatlar. Acı gerçek, yelkenciler motor yatçılardan bayağı küçümsemeyle bahsediyor. Onlara göre gerçek denizcilik motor gücüyle olmaz. Doğrusu motor yatlar, ciddi tehdit de oluşturuyor. Bir motor yat çok yakınımızdan geçince, yelkenlimiz bayağı sallanıyor. Ani gelen dalga; yelkenleri yırtabilir, düşük bir ihtimal olsa da yelkenli devrilebilir.
TÜRK YAPIMI TEKNELER SÖZ SAHİBİ Yarışın favorilerinden biri de MAT 12’ydi. Bekledikleri sonucu alamadılar ama yarış boyunca gözler onlardaydı. Tüm ekip okumuş yazmış beyefendilerden oluşuyor. Skipperları iddialı, iki kere olimpiyata katılmış profesyonel yelkenci Kerem Uslubaş. Tamamen Türk yapımı yat iki yıl önce suya inmiş, girdiği 100 yarışın 97’sini kazanmış. Ekip, işin sırrını tecrübe, serilik, berrak zihinler ve olağaüstü durumlarda soğukkanlılıkla hemen karar verebilmeye bağlıyor. MAT 12, 2008’de bu yarışı kazanmış ve Saint Tropez’de Türkiye’yi temsil etmiş. Ekipten Serdar Gurluoğlu, teknenin Fransız basınına sayfa sayfa
haber olduğunu, yelken meraklılarının tek tek gelip MAT 12’yi gezdiklerini gururla anlatıyor. Ne de olsa bu iş biraz da kendini gösterme, tekneni ispatlama meselesi...
MARİNALAR SOSYAL MERKEZLERE DÖNÜŞECEKYelken sporunun önemli sponsorları arasında Garanti Bankası var. Bosphorus, Didim-Turgutreis ve Göcek Cup’ların sponsoru ve kazananları Saint Tropez’ye gönderiyor. Bu projelerden Garanti Ödeme Sistemleri Genel Müdür Yardımcısı Elvan Bilge sorumlu. Bilge, deniz turizminin özellikle Akdeniz’de atılım yaptığını, marinaların da bu doğrultuda sadece yat park yeri değil, sosyal etkinlik merkezlerine dönüştüğünü anlatıyor. Doğuş Grubunun inşa edip işlettiği D Marinaların da bu doğrultuda çalıştığının altını çiziyor.