Güncelleme Tarihi:
Okan Bayülgen, fotoğrafçılıkta da iddialı. Türkiye’de yaşları 70’le 80 arasında değişen, özel tiyatro oyuncularından 24 kişinin fotoğraflarını çeken ünlü sanatçı, bu fotoğrafları hem "Pudra-Zamanın Tozu" adlı bir antoloji kitabında toplayacak hem de bir sergi açacak. Bayülgen, "Bundan sonra ödenekli tiyatro oyuncuları ve sinemacıları çekmek istiyorum" dedi.
’Okan Bayülgen de fotoğrafçı oldu ya!’ diyenlere kızıyor musunuz?
- Benim bu konuda kimseden izin alacak halim yok. Babaların, yani Tahsin Aydoğmuş ve Ara Güler’in kafadan onayını almış birisiyim. Bu işin içinde deli gibi mesai harcıyorum. Bazı fotoğrafçı arkadaşlar internette kızlarla chat’leşirken, ben internette fotoğraf formlarında yazışıyorum.
- "Bu iÅŸ kolay, bilgisayar programında bir takım üçkağıtlar yapılarak da adam olunur" deyiÅŸini gençlere örnek gösteren gay dijital fotoÄŸrafçı arkadaÅŸlardan ÅŸikayetçiyim. Ben ise onların tam tersini yapıyorum. Hiçbir dijital aparatım yok. Bir bilgisayar kullanıcısının tek bir mouse hareketiyle düzeltebileceÄŸi ışık hatası için, stüdyoda saatler harcıyorum. Sırf o sorunu mekanik olarak halletmek için. Ama o saatleri harcadığım için de diÄŸerlerinden daha çok bilgili ve donanımlı oluyorum.Â
Türkiye’de fotoğraf sanatına ve fotoğrafçıya ne kadar değer veriliyor?
- Türkiye’de fotoÄŸrafçının deÄŸeri yok ki. Çünkü Türkiye’nin en büyük fotoÄŸrafçıları, birkaç kuruÅŸa fotoÄŸraf çekerlerse, müşteriler de bu mesleÄŸi hor görürler. Ben fotoÄŸraftan para kazanıyorum, çünkü az sayıda iÅŸ yapıp, büyük paralar alıyorum. Herhangi bir iÅŸi ucuza yapsaydım, beni adam yerine koyarlar mıydı? Tabii ki, koymazlardı. Sistem böyle. Ben Türkiye’de fotoÄŸraf sanatıyla uÄŸraÅŸanların saygı görmesini istiyorum.Â
Tiyatro dünyasından bir jenerasyonun fotoğraflarını çekiyorsunuz. Bu fotoğraflardan hem bir sergi hem de kitap hazırlayacaksınız. Biraz yeni projenizden konuşalım.
- Bu fikir, saat markası Maurice Lacroix’dan çıktı. Burada, Türkiye’de tiyatro kurmuş, kendi başlarına ekol olmuş hanımlar ve beyleri çekiyoruz. Yaşları 70’le 80 arasında değişen 22 ile 24 tiyatrocumuzu çekeceğim.
Kitapta sadece fotoğraflar mı olacak yoksa...
Projenin adı nedir?
- "Pudra ya da Zamanın Tozu" olacak. Tiyatro bir yere kaydedilmiyor. Kaydedilse bile canlı izlediğiniz tadı alamıyorsunuz. Tiyatro, bir kereye mahsus bir şey. Tiyatro, ’Bu gece bu sahnede öleceğiz’ diye oynanan bir oyundur. O yüzlerine sürdükleri pudralar, zaman içerisinde toza dönüşür. Tiyatro da öyledir. Oyun sahnelenir ve biter. Geride kalan sadece bir tozdur. Biz onların fotoğraflarını çekmezsek, filmlerini yapmazsak ki yapılamıyor, bu büyük oyunculardan geriye hiçbir şey kalmayacak. Yıldız Kenter’den, Müşfik Kenter’den, Metin Serezli’den, Erol Günaydın’dan, Müjdat Gezen’den, Ali Poyrazoğlu’dan, Metin Akpınar’dan, Nejat Uygur’dan, Gazanfer Özcan’dan ne biliriz? Sadece sahnede izlediğimizi... İsmail Dümbüllü’den ne kalmıştır geriye, sadece birkaç fotoğraf. Başka ne biliriz, hiç!
Sergi ne zaman açılacak ve kitap ne zaman piyasaya çıkacak?
- Sergi, 20-31 Mart tarihlerinde Ekav Sanat Galerisi’nde gerçekleşecek. Kitapta aynı tarihe yetişecek. Ben bu duruma bayılıyorum. Burada olmaktan çok memnunum. Galerilerde falan dolaşmak istiyorum. Yoksa televizyon şöhretiyle bar bar dolaşacak halim yok.
Nejat İşler’le programınıza alkollü katıldı diye kavga ettiğiniz gündeme geldi. Doğru mu?
- Nejat İşler kulis arkasında giderken biraz bağırmış. Benim bir sözüme kızmış. Ama ben onunla hiç karşı karşıya gelmedim. Yayında sadece "Mojo’dan mı
Buna mı kızdı acaba?
- Yok. Oradaki kıza, "Gözlerin kıpkırmızı, kan çanağı gibi olmuş" dedim. O da üzerine alınmış. Bütün bunlar sarhoşlukla yapıyor ama.
Nejat İşler’i programınızda sahip çıktınız, korudunuz. Tiyatrocuları sevdiğinizi bir kez daha gösterdiniz? Başkası olsa bu kadar toleranslı olmazdınız?
- Nejat benim kardeşim, arkadaşım. Nejat gençken de böyle bir adamdı. İyi bir oyuncudur. Kitaplara meraklı, sahaflık yapan bir çocuktur. Kendine böyle artistlik, bohem bir yaşam uydurmuştur. O bohem, cool tavırları içerisinde programa katılmış ve programa da arkadaşlarıyla beraber içmeden gelmiştir. Bunda da bir sorun yoktur. Çünkü herhangi bir sosyal sorumluluk nedeniyle programa katılmış değil. Sanatçı olarak kendisini temsil ediyor. Filmi bile temsil etmiyor, filmde oynayan oyuncuyu temsil ediyor. Filmde oynayan oyuncu olarak da alkollü olarak programa katılabilir. Ama fazla içmezse iyi olur. Çünkü sunucuyu zor durumda bırakır.
Sizi bıraktığı gibi...
- Çok zor durumda bıraktı. Nejat sürekli programa çıkan bir tip değil. Benim seyircim de Nejat’ı sever. Bana, ’Nejat’ı niye konuşturmadın?’ demesinler diye onu konuşturmak istedim ama geldiği andan itibaren, bir kardeş, arkadaş durumuna girip onu korudum. Alkollü olduğunu anlayınca az söz vererek işi götürmeye çalıştım. Fakat hareket ederek kameraları meşgul etti. Bunun üzerine ben de, ’Bu tanıtım benim için yeterlidir, hadi güle güle’ dedim ve onları gönderdim. Çıkarken de bağırmış işte.
Asena ve Seray’ın yaptıkları daha kötüydü
 Nejat İşler sizi daha sonra aradı mı?
- Menajeri arayıp onun özür dilemek istediğini söyledi. Ben de, "Bu duygusal sahnelere tahammülüm yok beni aramasın" dedim. Sarhoş geldiği için Nejat’a kızmıyorum. Sarhoş gelebilir. Herkes alkollü çıkabilir programa. Ben arkadaşlara araba sürdürmüyorum. Bana yeteri kadar konuşsunlar yeter. Kendisini temsil eden insan da eğer hakimiyetini kaybediyorsa, ona da sahip çıkarım.
- Onların yaptıkları Nejat’ınkinden çok daha fenaydı. Şımarıkça davrandılar. "Benim programımda bu haltı nasıl yersiniz" deseydim, iÅŸte o zaman bu olay bir malzemeye dönüşecekti. Ama ben sabrımı muhafaza edip, programı karaya yanaÅŸtırmaya çalıştım. Â
Röportaj: Sema DENKER          Fotoğraflar: Sinan ÖZBALKAN