Sahnenin yalnız kadını

Güncelleme Tarihi:

Sahnenin yalnız kadını
Oluşturulma Tarihi: Ocak 07, 2001 00:00

Haberin Devamı

Deniz Türkali kısa bir aradan sonra Zelda oyunuyla yeniden tiyatroda

Şu günlerde Tiyatro İstanbul'da ünlü yazar Scott Fitzgerald'ın karısı Zelda'nın hayatını oynayan Deniz Türkali, 30 yıldan fazla bir süredir sahnelerde. Ama ‘sahneler’’ deyince Maksim, Günay ya da Bostancı Kültür Merkezi filan gelmesin aklınıza. O tüm Türkiye'nin değil, ‘bir kısım’ Türkiye'nin iyi tanıdığı bir isim. Protest müzik söyleyerek kimi Avrupa sahnelerinde; 12 Eylül döneminin 'sol' şarkılarıyla Türkiye'de, Yunanistan'daydı... Dernek gecelerinde, miting kürsülerinde, feminist toplantılarda

hep oynadı, söyledi. Ünlü bir yazarın (Vedat Türkali) kızı, ünlü bir senarist, şairin (Barış Pirhasan) kızkardeşi, ünlü bir film yönetmeninin (Atıf Yılmaz) karısıydı ama hep ‘tek başına’ yaptığı işlerin kadını oldu. Hálá babasının takma soyadını kullanıyor, kocasının kimi filmlerinde rol alıyor. Yine de kendi sevdiği işleri yapıyor. Genelde tek kişilik oyunlar oynuyor; çünkü ‘‘O sahnedeyken ne münasebet, başkaları da olabilir!’’ İsteriyası, narsizmi, takıntılarıyla birlikte seviyor kendini.

Türkiye'nin ünlü yönetmenlerinden birinin, Atıf Yılmaz'ın karısı ama asla Yeşilçam starı olamadı. Şöhret olmanın yolu yönetmenin yatak odasından geçmiyor muydu yoksa? Geçiyordu, geçiyordu. Ama o yönetmenin yatak odasından geçmemişti ki, oraya demir atmıştı! İşte star olamaması bu yüzdendi. Atıf Yılmaz'ın bu şakası bir yana, gerçekten de kocası tarafından ‘‘iyi bir oyuncu’’ olarak nitelendirilse de onun filmlerinde başrol kapamadı hiç Deniz Türkali. Çünkü Atıf Yılmaz, ‘‘Kötü oynuyorsun olmaz’’ değil, ‘‘Karımsın, olmaz’’ demişti yıllarca. Gerçi evde, bazı roller için feci kavgalar çıkmış, eşya oradan oraya fırlatılmıştı ama yine de sonuç değişmemişti. Türkali, pek çok filmin iyi oynayan yardımcı kadın rollerinde kalmış, ama o da intikamını, sadece tek kişilik oyunlar oynayarak almıştı.

Bu mavi gözlü, hala dört yaşındaki haline benzeyen, delifişek ve dobra kadını anlatmaya başlamadan önce açıklığa kavuşturmamız gereken bir soyadı sorunu var: Deniz Türkali, Vedat ve Merih Pirhasan'ın kızı. Türkali'yi rahat yazı ve senaryo yazabilmek için takma soyadı olarak alan Vedat Bey'in ilk soyadı Demirkan. Ama Pirhasanoğulları'ndan geldiği için vaktin birinde mahkeme kararıyla Pirhasan soyadını alıyor. Böylece eşi ve oğlu Barış'ın soyadları da Pirhasan oluyor. Ancak o sıralarda Ernesto Casalini ile evli olan Deniz, bu değişiklikten yararlanmıyor. Zaten babasının isteğiyle konservatuvar yıllarından bu yana Türkali'yi kullanıyor. Bu arada Atıf Yılmaz'la evlenince soyadı Batıbeki'ne dönüşüyor. Bilmeyenler olabilir, Atıf Bey'in bir asıl soyadı var: Batıbeki...

NE OLACAĞI BELLİYDİ

Neyse, kısaca Deniz Türkali, İstanbul Üsküdar'da doğar. İçinde bostan, kırmızı balıkların yüzdüğü bir havuz, hatta bir yatır olan kocaman bahçeli bir evde. Nasıl 'adam' olacağı çocukluğundan öylesine bellidir ki, dokuz aylıkken konuşmaya, hem de çok konuşmaya başlar. Çok masal dinlediği için küçük yaşlarından itibaren kendi yazdığı masalları oynar.

Mutlu ama 'değişik' bir çocukluk geçireceği, babasının o yedi yaşındayken içeri alınmasıyla belli olacaktır. Komünistlik suçlamasıyla yedi yıl hapiste kalan Vedat Türkali yüzünden küçük kızı oldukça hırpalanır. Özellikle ilkokul öğretmeni tarafından. İlkokul yılları hapishane ziyaretleriyle geçer. Hele birkaç ay da annesi Merih Pirhasan içeri girince, bir gününün yarısını babasının, yarısını da annesinin yanında geçirecektir. Büyüdüğü, çok büyüdüğü yıllarda hep sokaklarda, dernek gecelerinde, eylemlerde olmasına rağmen, hayatındaki tek hapishane günü bu olacaktır neyse ki...

İlkokulda konservatuvarın bale bölümüne girer, lise döneminde ise tiyatro bölümüne geçer. Bir üç yıl da Londra'da tiyatro eğitimi alır. O sırada tanıştığı Napolitano Ernesto Casalini, sıkı bir maço olduğu için tiyatro yapmasını istemez. Deniz Türkali de ‘‘O zaman beraber şarkı söyleriz’’ der ve böylece protest şarkılar söyleme dönemi başlar. Kızı Zeynep'i doğurduktan ve ilk eşinden ayrıldıktan sonra Türkiye'de de bırakmayacaktır sahneleri.

Bir de Abdi İpekçi'nin ısrarıyla girdiği gazetecilik dönemi var: 1970'li yıllarda Milliyet'te Beyoğlu Muhabirliği (Yine ona uygun bir iş, mekanı hálá Beyoğlu!) ve Hayat dergisinde sinema, tiyatro, müzik sayfaları yapar. Bu sırada 13 yaşından beri tanıdığı, babasının arkadaşı, Yılmaz Abi'sinin gözüne pek kardeşçe olmayan bir şekilde çarpar. (Gerçi ona göre Atıf Yılmaz hiçbir kadına kardeş gözüyle bakmamıştır ya!)

Kendini Atıf Yılmaz'a vakfedip, yemek yapıp, senaryolarını yazıp, güzel olmaya çalıştığı bir-iki yıl sonunda, ‘‘Bu böyle olmayacak’’ denir. Ama Türkali değil, Yılmaz tarafından! ‘‘Sadece benim için yaşama. Böyle giderse bedeli ağır olur, intikamın da acı olur’’ diyerek kızdırır (!) onu Yılmaz: ‘‘Sen görürsün’’ der Türkali. Dört ay sonra ilk konseri hazırdır: Barış Şarkıları ve Theodorakis. Bir altı ay sonra da ilk oyunu: İyi Bir Yurttaş Aranıyor. Ve o günden beri de ‘‘Her şey olmalıyım, her şeyi yapmalıyım’’ diye düşünür ve öyle yapar. Politika, tiyatro, şarkılar, bir kaset... Asıl aşkı oyunculuk kalmak üzere.

ARTIK BALAD SÖYLÜYOR

Hep tek kişilik oyunlar oynar (İyi Bir Yurttaş Aranıyor, Küçük Sevinçler Bulmalıyım, Herşey Satılık, Kutsal Aile, Cadılar Zamanı, Zelda), hep Onur'un gitarıyla tek ses çıkar sahneye. O dernek gecesi senin, bu anma toplantısı benim, mitingler, toplantılar, dolaşır durur. Oynar, söyler. Söylerken dürtükler. Şimdiki anarşizan ruh haline uygun yaşar yani. Evcil olan şeylerden hiç hazzetmez. Tek kişi olmasının tek nedeni, ağır egosantrizmidir: ‘‘Ne münasebet, o sahnedeyken başka biri de olabilir!’’ Bir de istediği oyunlarda, istediği gibi oynamak arzusu: Dönemine göre oldukça sert oyunlarda rol almıştır. Ama şimdi olsa, aynı geceler, çıkıp o şarkıları söyler mi? Hayır. Çünkü hem aynı şeye takılmak istemez, hem de o gün söylenen ilerici sözler bugün artık gericidir. Mesela geçmişte demokrasi demokrasi der ama bugün bunu söyleyenlerin gırtlağına sarılmak geçer içinden; bu kelimenin ne anlama geldiğini bugün söyleyebilen var mıdır? Bu yüzden o zaman sol kesime hitap eden Theodorakis, İnti İlimiani, Victor Jara parçaları, bugün yerini baladlara bırakmıştır.

Bu arada 19 yıl yaş farkıyla 30 yıla yakın bir süredir birlikte olduğu Atıf Yılmaz nasıldır? Bir arkadaşının deyimiyle, ‘‘Deniz'e şaşmaktan yaş almamış, bu yüzden genç kalmıştır!’’

Her an herkesin uğruna ölmeye hazır olduğu şeyler vardır, bu bugün bir aşktır, yarın bir rol, öbür gün bir şarkı, bir sosyal çalkantı... 20 yıl illa ki sadece Theodorakis şarkısı söylemek istemem. Bu yapımla, isteriyamla da ölçüşüyor sanırım ama hayat o kadar isterik ki, ben nasıl olmayayım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!