Güncelleme Tarihi:
Hasan Yıldırım’ın hayatında arabeskçilerden aşina olduğumuz; aşiret ve kan davası hikâyeleri yok. O Urfalı, çiftçi bir babanın oğlu. 12 kardeşin en küçüğü. O kadar kalabalık bir aileyi ve 12 çocuğu, asla onaylamıyor: “Bir babanın o kadar çocuğa bakması, onları sahiplenmesi çok zor. Hangisini okutacak, hangisini evlendirip askere göndereceksin. Ben de ileride çocuk sahibi olmayı istiyorum ama asla bu kadar fazla değil.”
Urfa Bozava ilçesine bağlı Köseşahin Köyü’nde ilkokula başlayan Yıldırım, şimdi Yıldız Parkı’nda sohbet ettiğimiz çay bahçesinde fonda çalan hüzünlü melodi eşliğinde İstanbul’a uzanan hikâyesini anlatıyor: “Köyümüzde okul olmadığı için her gün üç kilometre yol yürüyorduk. Yorulduğumda çantamı başımın altına koyup uyurdum. O yaşlarda şarkı söylemek en sevdiğim şeydi. Neredeyse her gün ilkokul öğretmenim siyah tahtanın önündeki masasının üzerine çıkarıp bana türküler okutuyordu.”
Hayalleri çantasında
Hasan Yıldırım’ın bu yeteneği en büyük abisinin gözünden kaçmadı. 12 yaşında abisinin onu belediyenin konservatuvarına götürüp çocuk korosuna yazdırması dönüm noktası oldu. 15 yaşındayken çalışmak için İstanbul’a gelen abisinin peşine albüm hayallerini çantasına koyarak takıldı.
İlk işi milletvekili olan dayısının oğlu aracılığıyla Ankara’da bir otelde sahne almak oldu. Bunu İzmir sahneleri takip etti. Ardından yeniden İstanbul’un yolunu tuttu. Yenikapı’daki Beyaz İnci’de artık hafta içi o, haftasonları Müslüm Gürses sahneye çıkıyordu. Bunu Taksim, Ataköy ve onlarca gece kulübü takip etti. Kazandığı ilk parasını dün gibi hatırlıyor: “Tabii aileme yardım ettim. Bunun yanında dergilerde beğendiğim şarkıcıların kıyafetlerini ve tarzlarını yıllarca takip etmiştim. İlk paramla iyi bir mağazaya gittim. Ve kendime onlar gibi kıyafetler aldım.”
Tatlıses’le tanışma
Dönüm noktasıysa yine abisi aracılığıyla İbrahim Tatlıses’le yollarının kesişmesi oldu. Tatlıses’e ilk okuduğu türkü ‘Yeşil Başlı Gövel Ördek’ti: “Gözleri dolarak dinledi, sesimi çok beğendi. İlk albümüm ‘Falan Filan’ın tanıtımını Tatlıses sundu. Orhan Gencebay, Semra Özal, Kemal Kılıçdaroğlu gibi birçok isim tanıtıma geldi. Günay Restoran’la yollarının kesişmesinde de Tatlıses’in payı büyük. Bir gece sahnedeyken mikrofonu uzattı. Ardından önce Muazzez Abacı ile bir program yaptık”. Bunu üçe yıla yakın Bülent Ersoy’la yaptığı çalışma takip etti.
İbrahim Tatlıses’in yanı sıra Günay Restoran’ın sahiplerinin sesini beğenip desteklemesi onu mekânın gediklisi haline getirdi. Dinleyenlerin tepkileri ve programlarının dolması da yolunu açtı. Öyle ki Emel Sayın ve Muazzez Ersoy’la da kısa süreli çalıştı. Bu ay Kibariye’yle sahneye çıkmaya hazırlanan Yıldırım, şimdi 14 kişilik bir ekiple çalışıyor ve dördüncü albümünü hazırlıyor. Ve arabeskin son temsilcisi olduğunu iddia ediyor: “Benden sonra gelecek olanlar var ama şu an sahnede olan, arabeskin son temsilciyim. Başkasını göremiyorum.”
Bıyık ve kaş sanatçıda iyi durmuyor
Arabesk ve türküleri yorumlayan Yıldırım’ın uzun saçları ve popçuları andıran giyim tarzı iki arada bir derede kalmış bir görüntü sergiliyor. O da bu yoruma katılıyor: “İnsanlar nedense sadece modern görünümlü adamların Batı müziği yaptıklarını düşünüyor. Belki toplum henüz buna hazır değil. Aslında benim yaptığım müziğin de içinde modern altyapılar var. Ayrıca ben modern durmayı seven bir adamım. Bıyıklı, kaşlı bir görüntünün sanatçıda iyi durmadığına inanıyorum.”
TATLISES GENÇ, ERSOY DİKKATLİ
Bülent Ersoy: Sahneye çıkarken en heyecanlandığım isim. Onun yanında sağlam şarkı söylemen ve makam bilmen şart. Yoksa mikrofonu kafana yersin. Kulisi çok renkli ve süslü. Çok esprili bir kadın. Kulağı gibi gözleri de harika. Beğenmediği bir kravat ya da gömlek olursa “Çıkar hemen” der.
Emel Sayın: Benim platonik çocukluk aşkımdı. İlkokulda okul çantamın kapağında Emel Sayın’ın resmi vardı. Yıllar sonra birlikte sahne alma fırsatı bulduk. Sahnede onla uyumlu olup kendini ona göre ayarlaman gerekiyor.
İbrahİm Tatlıses: O sahnedeyken orijinal Urfa’lı bir genç oluyor. Fikirlerini hep açıkça paylaşır. Kılık kıyafetime de söyleyeceğim şarkılara da karışır.
Muazzez Ersoy: Çok hanımefendi. Bir türkü istemişti, okuduğumda kuliste halay çekmişti. Televizyon programına beni konuk etti. Bir buçuk saat düet yaptık.
Muazzez Abacı: Büyük ustalardan. Ama biraz serttir.