Sahi, Neyin "ANA"sı? "Aaaahh, anneciğim!!!Ah!..."Yorucu ya da üzücü bir uğraşın sonunda, kendini her koltuğa atışında, babamdan hep bu umarsız feryat yükselir. "Umarsız" diyorum, çünkü, babaannemi kaybedeli neredeyse otuz seneyi bulması bir yana, babam, Konya Askeri Orta Mektebi'ne "leyli" gideli beri, anacığından hep uzakta idi. Feryatları ne kadar yürek delici olursa olsun, bu mesafeyi lahzada kısaltmayı başarabildiğini de hiç sanmıyorum. Sözün özü, "Ağlarsa, anam ağlar, gerisi yalan ağlar." deyişini ilk kez babamdan işitmem de boşuna değil. Bize, anne sevgisinin hikmetinden sual olunmayacak kadar sahici, katıksız, doğal olduğu kadar da kaçınılmaz, sabır ve meşakkat yüklü, neredeyse nihayetsiz sevgi dolu, mazbut, sert davransa dahi müşfik olduğu öğretilmişti annelerimizin. Babamın, kutsal analar üzerine saatlerce nutuklar atmasına hiç gerek yoktu; "yeri doldurulmaz"ı çağrıştıran, özleyen haykırışı özetle buydu zaten. Ama, geldik gidiyoruz, ne babamın ne de milletçe hepimizin "anasının ağladığı" gerçeği değişemedi bir türlü! Anamız ya hep ağlıyor, ya da başına olmadık, yakası açılmadık işler geliyor!!!Bunun en son örneği de, "Devlet Ana"nın başına gelenler. Son kriz yüzünden, sadece analarımızın değil, cümbür cemaat ağlaşmalarımız yetmedi, yıktığımız 16'ıncı devletin kuruluşunu anlatan kitap da bin türlü dertli. Zira, filmin çekimi tam bir yılan hikâyesine döndü. Devlet, "ana"sının öyküsünü yazan Kemal Tahir'e sahip çıkıyor, eseri film yapmakla Halit Refiğ görevlendiriliyor, bütçe çıkıyor; ancak, henüz seti kurulmadan bir kulis başlıyor ki, sormayın gitsin. Tersine tanıtım diye buna denir. Herkes sorumlu, ama görünürde kimse suçlu değil. Film ortada kaldı; aynen ekonomik kriz gibi!. Gündelik hayatımızda da, yıllardır, manzara öylesine iç karartıcı ki, sırf methiye düzmeye fırsat yarattığı için, Anneler Günü resmen ilaç gibi geldi. Tüm medya organlarında bol süslü ama içi kof, ballı börekli iltifatlar sıralandı; laf oldu, torba doldu; reklam servisleri bayram etti; piyasa az buçuk hareketlendi. Avuntu işte... Ama, bunların hiçbiri, Mehmet Ali Erbil'in "manken sevgilisi" Nefise Karatay'a doğum gününde aldığı nefis at kadar konuşulmadı. Üstelik, artık zamane anneleri de kuru iltifata pabuç bırakmıyor.Oysa, bizim çocukluğumuzda öyle miydi ya? "Münevver Gülersoy...Geldiği meleklerdünyasına geri döndü"diye yazmıştı Çelik Gülersoy, validesinin vefatının ardından. Annesinin en küçüğü, en sevgilisi idi. Sahiden de nur yüzlü bir hanımefendinin fanilerin dünyasından ayrılışı, daha ince bir ifade bulabilir miydi? Annelerimizin hayatında meşakkat hep vardı, fakat daima yüceltildiler. Anne kucağı, ömür boyu, değişik veçheleriyle hayatımıza hükmedecek "sığınılacak koy" arayışının başlangıç -ve de, bitiş- noktasıydı. Hep aynı "ev"i ararken...Mahatma Gandhi'nin dediği gibi:"Çok gezdim, çok dolaştım... Ama, sonunda hep evime döndüm."Umarım, kastımın, her fırsatını bulduğunda, hane dışında kaçamak arayan uçkuru gevşek kocaların uyduruk pişmanlığı olmadığını anlatabilmişimdir. Derdim, daha doğar doğmaz kaybedince feryadı bastığımız huzur, güven. "Huzur" denen şey, yani kişinin kendi kendisiyle barışıklığı, ana rahminin bereketli, emniyetli kuşatıcılığına avdetten başka bir şey olabilir mi? Evet... Bizler, dersimizi iyi öğrenmiştik; annemizi sanki bir nev'i "dokunulmazlık halesi" içinde imişler gibi sevdik, de büyüdük. Gelenek, din, kültür, gönlümüz, hep bu istikameti gösteriyordu... Aklımız erince, ayaklarımız suya değince de, tehlikeli sualler başladı: Anne nedir? Annelik nedir, niçin olunur? Doğal mıdır, güdü müdür, yoksa sonradan mı öğrenilir? Sahiden annelik "mukaddes" midir? Anne olamamak günah mıdır? Anneler için her söylenen doğru mudur? Yoksaaaa, "kutsallık efsaneleri" ile mi uyutuluyoruz, birileri ya da "dini-gayrı dini" ideolojiler üçkağıtlar mı atıyorlar? En vahim soru da şuydu: Anneler, gerçekten, NEYİN anasıdır? Devirlere ya da medeniyetlere göre değişiklikler gösterse de, cevabı sayısız denebilecek, birkaç hayati sorudan biri olmalı bu. Hani, gel de çık işin içinden, dedirten türden. İşin fenası, bizzatihi annelerin dahi, bu suale tereddütsüz ve net bir cevap verebildiğini sanmıyorum. "Doğurduk ya!..." cevabı yetersiz... 'Hamilelik çanakları'Geniş yığınları pek bilemeyeceğim ama,
magazin muhabirleri, "son moda annelik" eğilimleri konusunda yeterince fikir (!?) sahibi görünüyorlar. Efendim, modern hayat metropolde oturan kadınları değiştirmiş!?...Değişiklik şöyle: hamile hanımlar artık kabarık karınlarını kapatmıyor, her fırsatını bulduklarında, Demi Moore misali pozlarla hatıra fotoğrafı çektiriyorlarmış!!! İlişki terapistleri ile ilişkilere meraklı araştırmacı sosyologların, nedense başka konu kalmamış gibi, araştırıp keşfettiğine göre, "Şiş karın"la iftihar eden bu hanımlar, hem bebekleri hem kendileri için alışveriş eden, iç çamaşırı alma keyfini henüz kaybetmemiş, Internet olayını çözmüş, flörte ihtiyaç duyan hatunlar imiş!!! Hayret bir durum! Benim bilmediğim bir başka "metropol" gerçeği mi yaşanıyor Türkiye'de? Hangi "metropol?" Hangi "metropol kadını?". İstanbul bir metropol ise, Allah'ın günü elalemin kirini, pasını temizleyen gündelikçi kadınlar bu haber için ne düşünür? Değil yitirmek; gelmiş gidiyor, iç çamaşırı giymenin keyfi ile hiç tanışamamış hatunlar, bu haberle analarına küfredildiğini düşünmez mi? Bu haberlerin yabancı dergileri makaslama geleneğini sürdüren magazin muhabirlerince kaleme alındığını hep biliriz de, acaba sokağa da mı çıkmıyorlar? Hemen ertesi günü (13 Mayıs 2001) bir ikinci haber daha da müthişti: Efendim, ABD'de yeni bir "moda" ortalığı kasıp kavuruyormuş! Oldum olası, modalarla kasılıp kavrulmaya pek meraklı Amerikan kadınları, şimdi de, hamile iken bedenlerinin alçı kalıplarını aldırıp hatıra diye saklıyorlarmış!!! Bu saklanan kalıplar, Gani Müjde'nin deyişiyle, "yangında ilk kurtarılacak" mertebesine ulaşmış mı, onu pek bilemiyorum. Ancak, rivayet o ki, "hamilelik çanakları" denilen bu kalıpların, kimisi beşik yapılıyor, kimisi bahçede korkuluk oluyor, kimisi de saksıvazifesi görerek, hayatlarının geri kalan kısmını "faideli" bir şekilde tamamlıyorlarmış??? Çok-amaçlı hamilelik çanaklarının bir başka marifeti de, kalıp çıktığı anda, sahibelerinin kendilerini "modern kadın" gibi hissetmelerini sağlamak! Yoruma gerek var mı, bilmiyorum. Amerikalı ya da Türk, tuzu kuru hanımları fazla boş bırakmaya gelmiyor, anlaşılan. Övgünün ardında gizlenen...Bu egzantirik girişin ardından, geçmiş Anneler Günü için "Damıtılmış Sözler"den seçtiğimiz "analığa methiye"lerimiz şöyle:- "Cennet, anaların ayakları altındadır."Hz. Muhammed(Peygamber efendimiz, işi kestirip atmış, atmasına da, dünyanın gelmiş ve geçmiş ahvaline bakıldığında, cennete kolayca vize alabileceklerin sayısı hayli az görünüyor. Üstelik, ben bu vecizede, 'meth ederken zemm etmek' benzeri bir mahkumiyet havası seziyorum. Kutsanırken ömür boyu hapis kalmaktansa, övülürken yerilmek evladır.) - "Kadının en büyük vazifesi, analıktır."
Atatürk(Aynı arkaik çizgi. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in de, geçen haftalarda, annelik için, 'En mukaddes görev' dediğini hatırlayınca, cumhurbaşkanlığın "analık" mevzuunda, emir-komuta zinciri dahilinde fikir beyan ettiği anlaşılıyor.) - "Validelik en safalı gailedir."Tevfik Fikret(Gaile'nin 'sıkıntı' ile 'dert'in yanısıra, 'baş belası', 'savaş' manasına da geldiği hatırlanırsa, 'safa' + 'gaile' beraberliği pek ilginç.)- "Aç ki ağuşunu firar edeyimÇocuğun mültecası maderidir."Muallim Naci(İltica edecek bir başka melce bulamayanlar düşünsün.)- "Kadınlar zayıftır. Ama, analar güçlüdür."Victor Hugo(Bu bir değer yargısı ise, yaktım çırasını. Yok, durum tespiti ise, objektif olarak, mesele yok. Zaten, kocanın pek bir hayrını görmeyen, zulmeti hep sineye çeken analar, sırtlarını sağlam duvara dayamak için oğul doğurmak istemiyor muydu?)- "Eve gidince annelerinizle iyi geçinin... Ne de olsa, senelerdir babalarınıza tahammülediyorlar!"Alfred Hitchcock.(Aklı evvel birinin çıkıp da, 'Marifet olan tahammül etmek değil, uyum sağlamak, gül gibi geçinmektir.' diyeceği günlere ulaşabilecek miyiz?)- "Hiçbir süs ve tuvalet, bir kadını analık sevgisi kadar güzelleştiremez."Brachvogel(Kadında süs ve güzellikten ne anlaşıldığına bağlı.)- "Oğlunun mutluluk ve şerefinin nerede olduğunu kalbiyle sezemeyen bir kadının, kalbi yoktur."Tolstoy(Peki, kızlar ne olacak? Dünyanın, bence, en büyük romancısının, beni böylesine hayal kırıklığına uğratmaya hakkı var mıydı yani?) - "Dünyada öğretilen bütün bilgilerin hiçbiri, bize bir ananın bir bakışının, bir kelimesinin verdiği şeyi vermeye gücü yetmez."Raabe(Tabii ki, annemden çok şey öğrendimse de, bu ifadenin mübalağa dozu fazla kaçmış.)- "Annelerin daima hakkı vardır."Sudermann(Analar ile çocuklar arasına, resmen ve alenen nifak sokucu. Ama, 'Ne yaparsak yapalım, anamızın hakkını ödeyemeyiz'i kastediyorsa, eyvallah.) - "Anne kalbi, çocuğun okuludur."Henry Ward Beecher('İlk okuludur' dense, galiba, daha doğru.)- "Kaynanalara karşı değilim, ama anadan başka ana yoktur."Resul Hamzatov(Kaynanalara ben de katiyen karşı değilim. Ancak, kişinin, "öz" olan dışında bir kadını anne gibi hissetmesi pekala mümkündür; zira, tecrübeyle sabittir.)- "Bir kadın aynı zamanda hem sevdalı, hem anne olamaz."André Maurois (Haydaaaa..... Kim demiş? Kime demiş? Niye demiş????)- "Çocuğunu kaybeden bir anne için her gün, ilk gündür; bu ıstırap ihtiyarlamaz."Victor Hugo(Sahiden öyle... Çok genç yaşta kaybettiğim bir arkadaşımın annesinde yaşadım bunu.Tam yedi sene geçti, en ufak bir iyileşme yok!)- "Kızlarını anlayan anneler binde bir çıkar."Turgenyev(Doğru ki, ne doğru!)- "Anneler, doğanın gereği taraf tutarlar."Shakespeare(İyi de, bu arada babalar armut mu topluyor, pek merak ettim.)- "Üvey ana, kadın ruhunda şefkati idam eden bir sehpadır."Raif Necdet Kestelli(Yeşilçam filmlerini de geçti!...)- "Bir anne yüreği, dibinde daima af bulunan bir uçurumdur."Honore de Balzac(Çocuğun, annenin hayattaki uzantısı olduğu doğru ise, insanın dönüp dolaşıp kendini affedeceği de doğrudur.)- "Ana, hayatın ebediliğidir."Emile Zola(Doğurmak, düpedüz hayata bir çentik atmak olduğuna göre...)- "Ana kolları şefkatten yoğurulmuştur, çocuklar orada derin derin uyurlar."Victor Hugo(Hoş bir temenni.)- "Anneler her şeyi görmeseler bile, kalpleriyle duyarlar."Ostrovski(Böyle bir genel kaide vaz' edilebilir mi? 'Yürekten hissetmek', olsa olsa, ilgili iki kişi arasındaki yakınlığın bir tezahürüdür.)- "Anne sevgisi, bencil duyguların en üstünüdür."Alain(Kimin anne sevgisi, çocuğun mu, ananın mı, yoksa ikisinin birden mi?) - "Bütün analar, yirmiüç yaşındaki kızlarına 'küçük kızım'derler."Honore de Balzac (Valla, bu örnek gene insaflı. Beni hep ense bücürü diye çağıran annem, 43'ümde bile aynı şeyi söylüyordu!)- "Bütün analar çocuklarını severler, özellikle yanlarında bulunmayanlarını."Ivan Turgenyev(Gerçekçi... Hilmi Yavuz'un kulakları çınlasın.)- "Bir kadın, anne olana kadar bir çocuktur."Strindberg(Tanrı aşkına, kim sahiden büyüyor ki?)- "Başarısızlık ve felaketlere karşın, hayata karşı güvenlerini sonuna kadar saklayabilen iyimser insanlar, daha çok, iyi bir anne tarafından büyütülmüş olanlardır."André Maurois(Tabii, uyum ve denge diye bir şey var hayatta. Peki, ya kişilik?)- "Memleketi kalbi ile değil, midesiyle sevenler, üvey analara benzerler."Raif Necdet Kestelli(Gene üvey ana edebiyatı. Daha da kötüsü, bugüne bakarak, maişetini yurt dışında temin ediyor diye, ülkemizi, bir tek Kemal Derviş'in öz anne gibi sevdiğini mi düşünmemiz gerekiyor?)- "Analar olur yiğidin kalkanı."Salburcuoğlu(Olmadıkları bir kalkan kalmıştı!...)- "Çocuğunuza en sağlıklı yemekleri pişirirsiniz, 'Yemem de yemem...' diye direnir. Yirmi yıl sonra evlenir, 'Ah, ah, nerdeee annemin yemekleri!...' diye karısının başının etini yer."Lucille Kleist(Anaların vazgeçilmezliğinin, bence, en önemli delillerinden biri. Bir talihsizlik neticesinde, meslek kadını olarak yetişen ben, hep,
yemek konusunda annemin pek yükseklere yerleÅŸtirdiÄŸi çıtaya eriÅŸmeye çaba harcadım.)- "Babam niçin gelmedi?-Geldi, canım... Ona gerçeÄŸi anlattım. Gerçek bir sorunla karşılaÅŸan her erkeÄŸin yaptığını yaptı. Kaçtı!...""Gimme a Break" dizisinde, henüz 17 yaşında spiral takan genç kızın zenci annesi, babanın bir gece evvel girdiÄŸi ÅŸoku anlatıyor.(Erkekler .....yı görüp kaçınca, hakikatle yüz yüze gelmek de annelerin iÅŸi. Ancaaak,nedense, yiÄŸitlik hep erkeklerin üstüne kalıyor!? 'YiÄŸitliÄŸin onda dokuzu kaçmaktır.' sözünü fazla mı ciddiye alıyorlar acaba?) ArkadaÅŸlar,Bu iÅŸ burada bitmiyor!"Ä°ltifat"lar ile yetinemeyiz. "Ana"lığın tüm veçheleri ile kavranabilmesi için, annelerin assolist olduÄŸu küfürleri taramamız gerekiyor. Hulki Aktunç'un ünlü ve bir o kadar da "vazgeçilmez" argo sözlüğü, bu konuda "ana" baÅŸvuru kaynağımız.Azzzzzzzz sonra...........Jülide ERGÃœDER 28 Mayıs 2001, Pazartesi Â
button