Güncelleme Tarihi:
Ne zamandır ‘şişmanlık’la ilgileniyorsunuz?
-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde iç hastalıkları ihtisasımı 1993 yılında bitirdikten sonra Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma bölümünde uzmanlık yaptım, profesör oldum. Şişmanlık ve diyabetle uğraşmaya o dönemden başlamıştım. Bir taraftan da sporcu kimliğim vardı. Şehir maratonu koşuyor, dağcılık yapıyordum. Dolayısıyla şişmanlığın çözümünün önemli bir bölümünün de sporda olduğunu biliyordum. Biz hekimler, şişmanlıkla, şeker hastalığıyla uğraşırken insanları “Yaşam biçimini değiştir” diyerek gönderiyoruz: “Az ye, şunları ye, bunları yeme, üç beyaz yasak” vs. Ama bu telkinler başarılı olmuyor.
Neden yaşam biçimimizi değiştiremiyoruz, iradesiz miyiz?
-Bu konunun iradeyle hiç alakası yok. Bizi hasta yapan yaşamı kendi zihniyetimizle kurmuşuz. Yapmamız gereken, zihniyetimizi değiştirmek. İlk önce yeme davranışımızı neyin bozduğunu bulmalıyız.
Bir Yol Var, Prof. Dr. Taner Damcı, Doğan Novus, 302 sayfa, 24 TL.
Biraz somutlaştırabilir misiniz?
-Mesela ağlayınca çocuk sussun diye ağzına şeker veriliyordu veya “Yemeğini bitirirsen dondurma yersin” deniliyordu ki bu da bir ödüldür. Tam tersi de var: “Ödevini bitirmezsen sana çikolata yok.” Bu laflar bizde yer etti, erişkin hayatına geldiğimizde de bütün bu motifleri üstümüzde taşıyor olduk. Sonuç olarak, olumsuz bir şey yaşadığımızda bizi yatıştırsın diye çikolataya koşuyor, unutmak için, duygularımızdan kurtulmak için yiyeceklere sarılıyoruz. Bir de ortada yüksek proteinli ve yağlı beslenmeyi yücelten diyetler var ki bu diyetler, kalp damar hastalıkları ve kanser riski açısından büyük sakıncalar taşıyor. Bir moda çıkıyor, insanlar onun peşinden gidiyor.
Evlere gönderilen diyet yemek kutularını doğru buluyor musunuz?
-O kutular da yeme davranışımızı bozan bir şey. Bizi hiç tanımayan biri evimize yemek gönderecek, neyi severiz, neyi sevmeyiz, o andaki ihtiyacımız ne, o andaki hormonal durumumuz ne, o anda yer alan başka bir hastalığımız var mı, bunları hiç bilmiyor ki... Sağlıklı olmayı hazır kutulardaki yemeklerle elde etmek mümkün değil. Çünkü beslenmemiz iç sesimiz tarafından gerçekleştirilir ve canımız o an neyi istiyorsa onun bir biyolojik temeli vardır. Biz, ele aldığımız sistemde mindfulness (farkındalık) diye bir akımı kullanıyoruz.
Nedir o?
-Mindfulness, Doğu felsefesinden Batı tıbbına girmiş, muazzam bir yöntem. Kendimizi, çevremizi, olayları olduğu gibi görmemizi sağlayan, bunun için kendi meditasyonlarıyla insana antrenman yaptıran bir yöntem ve yeme davranışı konusunda da çok iyi sonuçlar alınıyor.
Nasıl uygulayacağız?
-Sekiz hafta süren ‘Cognita’ adlı programla insanlara nasıl uygulayacakları konusunda yol gösteriyoruz. Sadece yediğimiz şeylere farkındalık getirmek yani kendi kendine “Ben ne yiyorum, ne kadar yersem doyarım, bu yediğim şeyi seviyor muyum, yoksa sadece orada duruyor diye mi yiyorum” diye sormak bile çözümdür. Bizim çok güçlü bir açlık ve tokluk duygumuz var. Bazı gıdaları bazı zamanlarda canımız çok isterken, bazı zamanlarda hiç istemez. Bunun biyolojik bir temeli vardır çünkü yeme davranışımız içimizdeki en güçlü, en gelişmiş evrimsel mekanizmadır. Ne var ki biz o güçlü açlık ve tokluk duygumuzla bağlantıyı kesmişiz.
Nasıl yani?
-Öfkeyi, sinirlenmeyi, haberlerde gördüğümüz üzücü bir şeyi, yiyecek reklamlarının bizi yiyeceğe itmesini veya ortamda yiyeceğin bulunmasını, kokusunu duymamızı açlık zannediyoruz. Bunlar yalancı açlıktır. Onun yalancı açlık olduğunu fark edersek, çok az yiyip o yeme atağını savuşturabiliriz.
TATLANDIRICILAR ZARARLI DEĞİL!
Kitabınızda bir örnek vardı, diyet çikolata yiyenlerin normal çikolata yiyenlere oranla yüzde 40 daha fazla çikolata tükettiğini yazmışsınız.
-Evet çünkü o ürünleri diyet olduğuna güvendiğimiz için daha fazla yiyoruz.
Birçok diyet yiyeceğin içinde tatlandırıcı var, bunun zararı yok mu?
-Bu, fobi haline gelmiş konulardan biri. Tatlandırıcılar sağlığa zararlı değildir. Sağlığa zararlı olan bilinçsizce yemek ve aşırı miktarda yiyecek tüketmektir.
Diyabetliler tatlandırıcılı ürünler yiyebilir mi?
-Tabii yiyebilir. Tatlandırıcılar şeker yerine kullanıldığında özellikle diyabetik hastalarda kan şekerinin yükselmesini önlüyor.
Glikoz şurubu peki?
-Şekerin kaynağının ne olduğunun çok fazla önemi yok, önemli olan, şekeri fazla tüketmemek.
Bir hekim olarak diyabetli bir hastanıza, “Şeker, un, pirinç, patates yasak” diye bir cümle kullanmadınız mı?
-Hayır. Diyabetli hastalara basit şeker tüketmemesini öneririm ama bu hastaların aldığı kalorinin yüzde 50-60’ının karbonhidrattan gelmesi lazımdır.
Dolayısıyla uzun etkili karbonhidratları yani nişasta içeren besinleri kullanmalarının hiçbir sakıncası yok. Ama miktarı
abartmamak lazım tabii.