Güncelleme Tarihi:
Yetişkinlerin yaşadıkları korkuların başında kimi zaman geçmişten gelen bir nedenle, kimi zaman da sorumluluk almaya başlanmasıyla ortaya çıkan “gelecek korkusu” olduğunu kaydeden Burkovik, şunları söyledi:
“Yetişkin bireylerde gelecek korkusu, bazen geçmişten gelen bir nedenle ya da ailedeki dengeyi sağlayan kişinin ciddi bir rahatsızlığı veya vefatıyla kendisini gösterir. ‘Gelecek korkusunun’ temelinde kayıplardan korkmak ve başarısız olmak endişesi yatar. Bunu bazen aile besler; bazen yaşanan olaylar, bazen de kişinin kendisinin geliştirdiği korkular ve kaygılar oluşturur. Planlı çalışmayı alışkanlığa dönüştürmek ve beklentileri makul düzeyde tutmak, geleceğe dönük korkuların daha az kaygı uyandıracak boyuta çekilmesini sağlar. Kişide çok yoğun yaşanan gelecek korkusu varsa, mutlak surette bunun nedenleri araştırılmalıdır.”
SORUMLULUK KORKUSU GERGİNLİK YARATIYOR
Yetişkinlerde görülen diğer bir korkunun da “sorumluluk korkusu” olduğunu belirten Burkovik, bu korkunun şekillenmesinde, çocukların kişilik özellikleri ve ebeveynlerin tutumlarının etkili olduğunu söyledi. Çoğu zaman evin en büyük çocuğu olan kişiye evde yaşayanların sorumluluğunun aktarılmasıyla başlayan sorumluluk korkusunun, kişilerin hayatını gerdiğini kaydeden Burkovik şöyle dedi:
“Sorumluluk korkusu, sanki doğal bir vazife imiş gibi, küçükken kardeşlerin sorumluluğu, yetişkin olduğunda tüm evin sorumluluğu en büyük çocuğa yüklenir. Kimi çocuk kendiliğinden bu sorumluluğu alır, kimi ise zorla. Kendiliğinden alan kişide bu türden bir korku gelişmeyebilir; ancak onda da aldığı sorumluluğu hakkıyla yerine getirememe durumunda başarısızlık kaygısı veya suçluluk duygusu ortaya çıkabilir. Zorla verilen sorumluluklar, gönüllü olarak yerine getirilmedikleri için gerginlik vericidir. Bu durum hayatın ilerleyen yıllarını da etkileyebilir; yaşanan korku, yetişkinlikte daha belirgin olarak görülür. ‘Sorumluluk’ kavramına yüklenen anlam her birey ve dönem için farklıdır. Öğrencilikte sınıf başkanı olmak, bir spor faaliyetinde ekibin lideri konumunda bulunmak ya da benzeri faaliyetlere veya münazaralara katılmak, ilerleyen yıllarda işle ilgili önemli yetkiler taşımak hissedilen kaygı düzeyini artırabilir. Kişi aldığı sorumluluğu yerine getirir ve başarılı olursa problem yaşanmaz. Ancak sorumluluğunu yerine getiremeyip ekibin düzenini bozarsa kaygısı daha da artar. Dolayısıyla sorumluluğu yüklendiği halde sorumluluktan kaçınma davranışına kadar gidebilir. Bir de kişinin başkaları tarafından eleştirilmesi veya eksiğinin söylenmesi söz konusu olursa kaçınma davranışı daha da artabilir. Sorumluluk korkusu taşıyan insanın iç dinamikleri ve düşünce sistemi yeniden düzenlenirse, kişi eleştirilerden ya da eksiklikleriyle yüzleşmekten kaçınmayıp bunlardan olumlu anlamda etkilenmeyi başarabilir.”
CİNSEL KORKULARIN KAYNAĞI DA ÇOCUKLUKTA
Yetişkinlerin, hayatını etkileyen korkulardan en önemli grubun da “cinsel korkular” olduğunu söyleyen Burkovik, özellikle kadınlarda en sık rastlanan cinsel korkunun vaginismus olduğunu kaydetti. Burkovik, şöyle konuştu:
“Toplumumuzda kadının cinsel isteğini ve canlılığını belli etmesi hoş karşılanmamaktadır. Çocukluktan beri ‘ayıp’ duygusuyla yetişen kızların, evlenince kendilerini cinsel ilişkiden zevk duymaya bırakmaları güç olmaktadır. Vaginismus, cinsel birleşme sırasında, kadının kaslarının kasılarak kendini cinsel birleşmeye kapatması durumudur. Bu şikâyetle kadın doğum uzmanlarına ve psikologlara başvuran oldukça çok aile vardır. Vaginismusun nedenleri, çocukluk çağından kalma korkular ile suçluluk, ayıp ve günah duygularıdır. Gebe kalma korkusu da vaginismusta etkili olabilir”
EVLİLİK VE ALDATILMA KORKUSU
Kişinin genellikle anne-babasının evliliğinde aldatma olayının yaşanmasıyla ortaya çıkan, evlilik ve aldatılma korkusunun da kişinin, kendini yalnızlığa mahkum etme davranışı geliştirdiğini kaydeden Burkovik şöyle dedi:
“Kuşku; korkudan kaynaklanır, endişeyle harmanlanır, insanı sürekli düşünceye ve tekrarlı kâbuslara yöneltir. Bazı insanlar sırf bu nedenle derin ilişkiler kurmaktan o kadar çok korkarlar ki kendilerini kendi elleriyle yalnızlığa mahkûm ederler. Bu bir anlamda sevilmemekten, önce sevilip sonra o sevgiyi kaybetmekten duyulan korkudur. Var olan sevginin kaybedilmesi daha acı gelir insana. Kimi insanlar sırf bu nedenle hiç sevilmemiş olmayı tercih ederler. Bu tarz korkular genellikle, kişinin kendi anne babasının evliliğinde aldatma yaşanması sonucunda ortaya çıkabilir. Babanın anneyi ya da annenin babayı aldatması sonucunda çocuk/ergen büyük bir şaşkınlığa uğrar. “Bu, benim ailemde dahi yaşandıysa herkes aynı şeyi yapabilir. Bu şartlarda ben kime güveneceğim?” diye düşünür. Güvensizlik duygusu, karşı cinsle ilişki kuran kişinin sürekli şüphe ve kıskançlık duymasına sebebiyet verir. Kişi, bu konuda öylesine hassastır ki ufak tefek her olayı büyütür, inanılmaz çıkarımlar yapar. Duyduğu tüm kötü giden ilişkilerde yaşananları, kendi evliliği için de potansiyel tehlike olarak algılar. Dolayısıyla beklenti anksiyetesi dediğimiz ‘beklenti kaygısına’ kapılır. Bu da evliliklerini hem kendileri hem de eşleri için boğucu hale getirir. Bu takdirde mutlaka bir uzman desteği alınmalıdır. “