Uzmanlardan uyarı: Gözdeki sararmayı ihmal etmeyin

Güncelleme Tarihi:

Uzmanlardan uyarı: Gözdeki sararmayı ihmal etmeyin
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2021 11:03

Gözlerdeki sarılığın karaciğer, pankreas ve safra kesesi gibi hastalıkların belirtisi olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Onur Yaprak, “Sarılık bir rahatsızlığın belirtisidir, kendisi bir hastalık değildir. Sarılığa yol açan nedenler çok çeşitlidir. Tüm bu nedenler arasında şüphesiz en çok korkulan durumlar karaciğer, pankreas, safra kesesi ve safra yollarında gelişen kanserlerdir. Bu bölgelerde gelişen kanserler gözlerde ve ciltte sarılığa, idrarda koyulaşmaya, dışkı renginde ise açılmaya yol açar” dedi.

Haberin Devamı

Sarılığın önemli bir hastalığın belirtisi olabileceğine dikkat çeken Medipol Mega Üniversite Hastanesi Organ Nakli Bölümünden Prof. Dr. Onur Yaprak, “Safra pigmentinin yani bilirubinin kanda artışına bağlı göz, cilt ve mukozaların sarıya boyanmasını ifade eder. Kan tahlilindeki toplam bilirubin düzeyi normalde 0.3-1.2 mg/dl olup, bu değer 2.5-3.0 mg/dl’ye erişirse sarılık ortaya çıkar. Sarılık bir rahatsızlığın belirtisidir, kendisi bir hastalık değildir. Sarılığa yol açan nedenler çok çeşitlidir” diye konuştu.

BU KANSERLERE İŞARET EDEBİLİR

Sarılığın altında yatan nedenleri sıralayan Prof. Dr. Yaprak, “Bilirubinin karaciğere alımı veya atılımının bozulduğu zararsız genetik geçişli durumlardan, hemoliz yani kan alyuvarlarında parçalanmaya bağlı oluşan hematolojik hastalıklara ya da karaciğer hastalıklarına, safra yolları ve pankreas kanserlerine kadar birçok hastalık sarılığa yol açabilir. Tüm bu nedenler arasında şüphesiz en çok korkulan durumlar karaciğer, pankreas, safra kesesi ve safra yollarında gelişen kanserlerdir. Bu bölgelerde gelişen kanserler karaciğerde üretilen safranın onikiparmak bağırsağına akış yolunda bir tıkanmaya yol açarlar ve kana aşırı karışan bilirubin maddesi gözlerde ve ciltte sarılığa, idrarda koyulaşmaya, dışkı renginde ise açılmaya yol açar” ifadelerini kullandı.

Haberin Devamı

KOLANJİOKANSERLERE DİKKAT

Karaciğer içindeki gerek karaciğer dışındaki safra yollarında gelişen kanserlere kolanjiokanser denildiğini belirten Prof. Dr. Yaprak, “Kolanjiokanserlerin yüzde 90’ı karaciğer dışındaki safra kanallarında gelişirken ancak yüzde 10 kadarı karaciğer içinde gelişir. Karaciğer dışında gelişen kolanjiokanserlerin yarısı ise safra kanalının karaciğerden hemen çıktığı noktada yer alır ve ‘klastkin tümörü’ olarak adlandırılır. Kolanjiokanserler sindirim sisteminde görülen kanserlerin yüzde 3’ünü oluşturur. Görülme sıklığı açısından her 10 bin ila 100 binde 1 kişide görülür. Pankreas kanserlerinin toplumda görülme oranı ise her 100 bin kişide 5 ila 12’dir. Pankreas kanserleri kanser sıklığı açısından 11’inci sırada yer alırken kansere bağlı ölümlerde ABD’de 4’üncü, dünyada da 7’nci sıradadır. Amerikan Kanser Derneği verilerine göre pankreas kanserleri tüm kanserlerin yüzde 3’ünü oluştururken kansere bağlı ölümlerin yüzde 7’sinden sorumludur” dedi.

Haberin Devamı

BU FAKTÖRLER RİSKİ ARTIRIYOR

Kolanjiokanserler için risk faktörleri arasında safra kanallarını uzun süre etkileyen kronik iltihapların sorumlu olduğuna değinen Prof. Dr. Yaprak, şu değerlendirmede bulundu:

“Bu hastaların çoğu 50 yaş üzeridir. Safra kanallarında kist ve taş oluşumu, parazit bulunması, sigara, hepatit B ve C, genetik faktörler, kimyasal maddelere uzun süre maruz kalmak, şişmanlık, diyabet başlıca risk faktörleridir. Pankreas kanserine zemin hazırlayan risk faktörleri arasında ise; sigara ve alkol kullanımı, ileri yaş, diyabet, kronik pankreas iltihabı, yüksek ısıda pişmiş yağlı etten zengin ve fast food tarzında beslenme, işlenmiş nitrit içeren etler, genetik ve ailesel yatkınlık sayılabilir. Genetik ve ailesel faktörlerin etkisi yüzde 10’dur. Karaciğer, safra yolları ve pankreasta gelişen kanserlerin en korkulan tarafı tanı konulduğu anda çoğu hastanın hayati damarlarının kanser tarafından tutulmuş olup birçok hastanın ameliyat şansını kaybetmiş olmasıdır. Maalesef bu bölge kanserlerinde hastaların ancak yüzde 20’sinin ameliyat şansı olabilmektedir. Bu yüzden damar tutulumu henüz oluşmadan erken teşhisi koymak en önemli konudur.”

 

BAKMADAN GEÇME!