Güncelleme Tarihi:
Savaş mağdurlarına tarafsızlık ilkesi gereği, ulus, dini inanç, sosyal sınıf, politik düşünce, cinsiyet, etkin köken, yaş gibi farklar gözetmeksizin yardım ve sosyal destek verilmesi gerektiği belirtildi. Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi adına Uzman Psikiyatrist Dr. Ulaş Yılmaz'ın yaptığı açıklamada şu sözlere yer verildi:
SAVAŞ, MADEN CİNAYETLERİ TRAVMAYI ARTIRIYOR
Ülkemizde savaş ve maden cinayetleri gibi insan eliyle oluşturulanlar yanında, deprem, sel gibi doğal nedenlerle ortaya çıkan, ancak öncesindeki yetersiz düzenlemeler ve denetlemeler gibi insani etmenler nedeniyle yıkıcı etkisi artmış afetlerle sürekli karşı karşıyayız. Ancak ruh sağlığı alanında çalışan bizler tüm bu ruhsal travmalar yanında son yıllarda ülkemizin yanı başındaki vahşi savaştan kaçarak ülkemize gelen mülteci, sığınmacı ve göçmenlerin durumuna dikkat çekmek istiyoruz.
Son 3 yıldır Suriye’deki iç çatışmalar ve savaşla başlayan Ortadoğu coğrafyasındaki insani dram, yaşadığımız yüzyılın en vahşi ve bilinen tüm insani kutsal değerlerine aykırı davranan IŞİD örgütünün Ezidilerin yerleşim alanlarında ve Rojava Kürt bölgesindeki saldırıları ile şiddetlenmiş, 2014 Ağustos ve Eylül aylarında Şengal dağında bir insanlık dramı yaşanmıştır.
RESMİ KAYITLARA GÖRE 1 MİLYONDAN FAZLA SURİYE'Lİ GÖÇMEN VAR
Son 3 yılda resmi rakamlara göre bile, savaştan kaçan bir milyonun üzerinde sığınmacı ülkemize gelmiştir ve birçok sığınmacı ciddi bir yaşam mücadelesi vermektedir. Suriye’den giderek daha yoksul insanların ülkemize geldiğini, Şengal’den Kobane’den yerinden edilenlerin çok kısa bir zamanda hiç bir şeyi toparlamaya vakitleri olmadan evlerini, ülkelerini terk ettiklerini biliyoruz. Yerel yönetimler, demokratik kurumlar ve AFAD verilerine göre ülkemize 1 milyonun üzerinde Suriye’li göçmen, 30 bin Ezidi, 180 bin civarında Rojava'lı Kürt geldiği tahmin edilmektedir. Bu düzeyde büyük bir göçmen kitlesinin yaklaşan kış koşullarına rağmen fiziksel olarak barınma, hijyenik olmayan ortamlarda yaşama, beslenme problemleri gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmasında ciddi eksikliklerin yanında ciddi psikolojik problemlerin yaşandığı Türkiye Psikiyatri Derneği’nin Ağustos-Ekim 2014’te çadır kentlere yönelik yaptığı gözlem çalışması neticesinde düzenlenen raporda bildirilmiştir.
"İNSAN RUHUNDA ONULMAZ YARALAR AÇIYOR"
Tarih boyunca savaşın, yerini yurdunu terk etmenin insan ruhunda onulmaz yaralar açtığını biliyoruz. Euripides binlerce yıl öncesinde ‘‘Dünyada ana vatanını kaybetmekten daha üzücü bir şey yoktur” derken ülkemize gelen tüm insanlarda hem savaşa tanık olmak, hem savaş sırasında yakınlarını kaybetmek, yaralanmak ve bunlara şahit olmak gibi doğrudan savaşın mağduru olmak, hem yerinden yurdundan ülkesinden edilmek, hem de yeni yerleşim alanındaki kötü koşullar ve maruz kalınan ayrımcılık nedeniyle değişik düzeyde ruhsal belirtiler ve ruhsal hastalıklar gözlenmektedir. Özellikle yakınlarını kaybedenlerin yaşadığı yoğun korku, yakın köylerdeki komşuları tarafından ihanete uğradıkları düşünceleri, savaştan kaçarken özellikle kadınların ve çocukların maruz kaldığı cinsel taciz ve tecavüzler, şu anda barındıkları yerlerde hissettikleri belirsizlik, değersizlik, ciddi çökkünlükler, gelecek kaygısı gibi sorunlar eşliğinde birçok ruhsal rahatsızlık gözlenmektedir. Sığınmacılarda; uyku problemleri, akut stres bozukluğu ya da travma sonrası stres bozukluğu belirtileri, uzamış yas reaksiyonları, major depresyon, kaygı bozuklukları, bedenselleştirme bozuklukları gibi birçok ruhsal belirti ve hastalıklar izlenmektedir.
TARAFSIZLIK ULUS, IRK, DİN, SOSYAL SINIF FARKI GÖZETMEMELİ
BM ve AFAD tarafından oluşturulan kamplarda kalanlara sağlık ve diğer sosyal destekler kısmen sağlanırken, şehirlere yerleşen ya da yerel yönetimler eliyle oluşturulan çadır kentlerdeki kişiler uzun süre sağlığa ulaşma ve tedavi olma hakkından mahrum kalmışlardır. Kamp dışında yaşayanların büyük bir çoğunluğu ruh sağlığı tedavi hizmetlerine ve bu riskli dönemde ruh sağlığını koruyucu nitelikte olabilecek psikososyal rehabilitasyon hizmetlerine ulaşamamaktadır. Tarafsızlık ilkesi gereği ulus, ırk, dini inanç, sosyal sınıf, politik düşünce, cinsiyet, etnik köken, felsefe, cinsel yönelim, yaş, engellilik, fiziksel özellikler ve dil ayırt edilmeksizin yardımların tüm mağdurlara eşit ve adil olarak ulaştırılması gerekmektedir.
SAVAŞ MAĞDURLARI DIŞLANMAYA MARUZ KALIYOR
Savaş nedeniyle yurtlarından göç etmek zorunda kalan insanların karşılaştığı diğer bir sorunun sosyal dışlanma ve ayrımcılık olduğunun da altını çizmek istiyoruz. Özellikle kentlere yerleşen sığınmacılara karşı giderek artan düşmanca tutum, nefret ve ayrımcılık içeren söylemler, zaten zor koşullarda ülkelerini terk etmek zorunda kalıp, bilmedikleri bir ülkede yeni yaşam kurmaya çalışan, çoklu mağdurluklar yaşayan insanların ruh sağlığını tehdit eden temel unsurlardan birisini oluşturmaktadır. Ülkemizde yönetici pozisyonda olan kişilerin bazı açıklamalarında bile kendisini gösteren bu durum, bazen sığınmacıların yerleştikleri bölgelerde yaşayan insanlar arasında da yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Kültürlerarası farklılığın doğal olduğu dikkate alınarak, ülkemize zorlu koşullarda gelen insanların buraya uyum sağlamalarını kolaylaştıracak eylem planları geliştirilmelidir.
TOPLUMSAL TRAVMALAR KUŞAKTAN KUŞAĞA GEÇER
Göçmenlerin birçoğunun sınır dışı edilme korkusu, Türkiye’den başka bir ülkeye geçişi zorlaştırabileceği ya da bilgilerinin kendi ülkelerinde düşman olarak gördükleri tarafların eline geçer korkusuyla yasal kayıt altına alınamamak sığınmacı statüsünün sağladığı sağlık güvencesi gibi sosyal haklardan yararlanmalarını ve ruh sağlığı hizmetlerine ulaşmalarını engellemektedir. Ayrıca yoğun olarak göç edilen illerdeki resmi sağlık kurumlarında çevirmenin hiç olmaması ya da yetersiz çevirmen olması ayrı bir sorundur.
Unutulmamalıdır ki; toplumsal travmalar kuşaktan kuşağa aktarılır ve doğası gereği insanların ve toplumların ruhunda yaratılan tahribatın ve ruhsal sorunların iyileşmesi çok daha zordur ve zaman alır. Bu nedenle çok geç olmadan başta devlet olmak üzere ilgili kuruluşların yetkililerini ve tüm halkımızı ivedilikle harekete geçmeye çağırıyoruz.
'SOMA'DAN SONRA GÖSTERİLEN DAYANIŞMA UMUT EKTİ'
Ülkemiz coğrafi konumu nedeniyle yüzyıllardır birçok savaş, katliam, doğal afete tanıklık etmiş olmakla birlikte yer aldığı bölgenin kültürel özelliklerinin bu travmalarla baş etmede çok önemli bir rol oynadığını; yakın tarihimizde Marmara depremi, Van depremi ve Soma Maden Faciası sonrasında gösterilen sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın maddi kayıpların ötesinde afetzedelerin kendilerini yalnız, çaresiz ve güvensiz hissetmemelerini sağladığını ve geleceğe tekrar umutla bakmalarına yardımcı olduğunu hatırlatarak göçmenler, mülteciler ve sığınmacılara yönelik olarak benzer bir sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın bir an evvel başlatılması gerektiğini belirtmek istiyoruz.
YAPILMASI GEREKENLER
2015'e girerken Ortadoğu coğrafyasında giderek daha çok insanın yerinden edilmesi ve zorunlu yer değiştiren kişilerin zorluklarına tanıklık eden Türkiye Psikiyatri Derneği olarak;
• Savaştan kaçan-kaçmak zorunda olan insanların Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Antlaşması’nın 1.maddesi (1951) gereği ‘Mülteci’ sayılması, Dublin konvansiyonu ve Schengen Uygulaması gereği kişilerin ‘İlk sığınılan ülke’ haklarına saygı duyulmasını,
• İnsanların içinde bulunduğumuz kış koşulları düşünüldüğünde temel insani koşullarda barınma ve fiziksel ihtiyaçların hızla giderilmesi ve bu yapılırken mutlak bir tarafsızlık ilkesiyle hareket edilmesini,
• Daha önce yayınladığımız gözlem raporu ve çadır kentlerden halen alınan geri bildirimlere göre; sağlıklı ve kalıcı bir psiko-sosyal rehabilitasyon çalışmasının yapılmadığı, bu konuda Türkiye Psikiyatri Derneği’nin de içinde yer aldığı APHB (Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği) , AFAD, TTB, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yerel yönetimler ile diğer meslek örgütleriyle birlikte ortak bir eylem planın hazırlanmasını,
• Çok yakın zamanda 100.000 kişiden fazla insanın ağır bir savaştan kaçarak geldiği, hemen yanı başında çatışmaların devam ettiği Suruç Devlet Hastanesine psikiyatrist, psikolog ve diğer ruh sağlığı kadrolarına kalıcı atamalar yapılması ve personel eksiğinin giderilmesini,
• Sığınmacıların yaşadığı bölgelerde ruh sağlığı çalışanlarının savaş, göç, mültecilik konusunda bilgi ve beceri düzeylerinin artırılması amacıyla hızlı bir şekilde yapılandırılmış kurslar düzenlenmesini,
• Sığınmacıların savaş ve göç nedeniyle oluşacak ruh sağlığı bozuklukları konusunda bilgilerini artırıcı ve sağlık kurumlarına başvurmayı sağlayıcı Türkçe, Kürtçe, Arapça afiş ve broşürlerin hazırlanmasını,
• Ülke çapında ayrımcılığı azaltmaya yönelik etkin sosyal politikaların yaşama geçirilmesini talep ediyoruz.
Sonuç olarak, yaşanılan ruhsal travmanın çok boyutlu ve karmaşık yapısı düşünüldüğünde Türkiye Psikiyatri Derneği olarak; tek tek kurumların, gönüllü olarak düzenledikleri faaliyetlerin tek başına yeterli olamayacağını, resmi ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde, hızla koruyucu ve tedavi edici ruh sağlığı hizmetlerinin nasıl bir yapılanma içinde sürdürülebileceğine ilişkin ortak bir eylem planının hazırlanarak yaşama geçirilmesi gerektiğinin önemini vurgulamak istiyoruz.