Güncelleme Tarihi:
Toplumun “kendince” pozitif ayrımcılıkla Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak “bir gün” belirlemesinin aslında ne kadar ötekileştirici bir tutum olmasından bağımsız, zaten ötekileştirilen cinsiyetin günümüzde şiddetten bağımsız konuşulamıyor olması bir ayıptır.
Birleşmiş Milletler kadınlara karşı şiddeti “kamusal ya da özel yaşamda ortaya çıkan, kadınlara fiziksel, cinsel ya da ruhsal zarar ya da acı çektirmeyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan, bu tür eylemlerle tehdit etmek, zorlamak ve özgürlüğünden keyfi olarak yoksun bırakmak da dahil, cinsiyete dayalı şiddet eylemleri” olarak tanımlamaktadır.
1980'LERDEN BERİ KADINA ŞİDDETİ KONUŞUYORUZ
1980’lerin sonlarından itibaren, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin hiç bir mazeretinin olmadığı ve kadınların eşit haklara sahip olması gerektiği konusunda giderek daha fazla ses çıkmakta idi. Kadına yönelik aile içi ve dışı şiddete karşı önlemler alınması gerektiği görsel ve yazılı basınla her eve girmek durumunda kalmıştı. Bu taleplerin içinde eş, baba, ağabey ve tüm yakınların fiziksel şiddetinin ruhsal, bedensel sorunlara neden olduğu ve bunları onarmak için tedavi gerektiği bilinir olmuştu.
SON YILLARDA KADINA ŞİDDET ARTTI
Son yıllarda toplumda artan muhafazakarlık ve kadının toplumdaki yerini güçsüzleştirmeye yönelik politikaların etkisiyle kadına yönelik her türlü şiddette yoğun şekilde artış olmuştur.
"MİNİ ETEK GİYEN KADIN, EVLENİLEBİLİR 6 YAŞINDAKİ KADIN!"
Bu bir yandan muhafazakar politik müdahalelerle; Kürtaj sınırları, ‘Her kürtaj Roboski’dir!’, ‘Kahkaha atan kadın’, ‘Gece sokakta dolaşan kadın’, ‘Mini etek giyen kadın’, ‘Evlenilebilir altı yaşındaki kadın’ daha kaba bir şekilde ortaya çıkartılırken, bir yandan da dünya çapındaki incelikli neoliberal politikaların bir ürünü olarak ailenin kutsallaştırılması ve yüceltilmesi, anneliğin kadınların temel varoluşsal amacı olması gerektiği her türlü medya aracılığıyla teşvik edilmesi gibi yollarla gerçekleştirilmektedir. Kadınlar, “gelecek nesilleri yetiştirmek ve aile içinde mutluluğu sağlamak” ile adeta görevlendirilmektedir. Topluma ideal ve makbul olarak sunulan kadın imgesi evde oturan, en az üç beş çocuk doğuran ve onlara bakan kadındır.
EN İLKEL TOPLUMDA DA EN MODERN TOPLUMLARDA DA KADINA ŞİDDET VAR
Günümüzde en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz kalabilmektedir. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, nasıl giyineceği, kiminle evleneceği gibi temel seçimleri sıklıkla tamamen kendileri tarafından belirlenmemektedir.
KADINLAR EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET ALMIYOR
Kadınların eğitilmemeleri, emekleri karşılığında ücret almamaları veya erkeklerden daha düşük ücret almaları, daha düşük sosyal konumda yer almaları şiddete uğramalarını arttırmaktadır. Kadınların yoksulluk, ücret eşitsizliği, kendileri ve toplumsal konularda karar verici olmamaları, şiddete maruz kalma risklerinin yüksek olması, siyasi arenada temsiliyetin düşük olması gibi özelliklerin olumsuz yaşam olaylarına ve uzun süreli stres etkenlerine zemin hazırladığı, bunun da depresyon ve kaygı bozuklukları yaygınlığını arttırdığı bildirilmiştir.
BOŞANMIŞ VEYA BOŞANMAKTA OLAN KADINLARIN YÜZDE 78'İ ŞİDDET GÖRÜYOR
Türkiye’de yapılan bir çalışmaya göre, boşanmış ve boşanmakta olan kadınların %78’i eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılmaktadır. Kadınlara/çocuklara/suç mağdurlarına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı verilecek destek ve hizmetlerin sunumunda temel insan haklarına dayalı, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir yöntem izlenmelidir. Bu nedenle uygulayıcılara bu esaslar çerçevesinde gerekli eğitimler verilmelidir. Türkiye Psikiyatri Derneği olarak bu konuda üzerimize düşen görevi yapmaya da devam edeceğiz. Kadın Ruh Sağlığı Çalışma BirimiTPD Merkez Yönetim Kurulu adına Prof. Dr. Ayşe Gül Yılmaz Özpolat