Güncelleme Tarihi:
Okay, İnşaat Mühendisleri Odası'nda düzenlenen “Su Kesintileri ve Hastalık Riski Sempozyumu”nun açılışında yaptığı konuşmada, su kesintilerinin ciddi sağlık riskleri taşıdığını söyledi.
Bu risklerin azaltılması için halkın bilgilendirilmesi gereğine işaret eden Okay, bu çerçevede kentin farklı yerlerindeki panolara duyurular asılması ya da eğitici materyaller hazırlanması yönünde katkıda bulunmak üzere Ankara Büyükşehir Belediyesine yaptıkları çağrılara yanıt alamadıklarını savundu.
Kesintiler sırasında hastanelerde ameliyatların ertelenmesi ve tuvaletlerin kapatılması gibi önlemlerin “ideolojik nedenlerle alındığı” suçlamasının yapıldığını kaydeden Okay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Su bir haktır. Günde 25 litre içilebilir ve kullanılabilir su elde edilmesi bir hak olarak görülmüştür. Bunu sağlamak da yerel yönetimin görevidir. Ankara Büyükşehir Belediyesi, kaynakları başka yerlerde kullanarak bu görevini yerine getirmedi. Bu, yaratılmış afet halidir. Bu siyasi zihniyetin yarattığı afettir.”
Su havzalarının özelleştirilmek istendiğini öne süren Okay, bunun bir hak olan suyun meta olarak görülmesine yol açacağını kaydetti.
Su kesintileri sırasında aksayan sağlık hizmetlerinden birinin de diyaliz hizmetleri olduğunu belirten Okay, “Bu şehirdeki 3 bin diyaliz hastası haftada 2-4 kez diyalize giriyor. Her seans için 250-300 litre suya ihtiyaç duyuluyor. Su kesintileri nedeniyle seans sayıları 4'den 3'e inerken, hastalar sürelerin de düşürülmesi suretiyle mağdur oldu” diye konuştu.
“YAĞMUR YAĞACAK BARAJLAR DOLACAK ŞEKLİNDE ÇÖZÜMLENEMEZ”
ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Şengül de su kesintilerinin kazananları ve kaybedenleri olan bir kriz olduğunu, ancak çözümsüz olmadığını söyledi. Şengül, “Bu kriz, 'yağmur yağacak barajlar dolacak' şeklinde çözümlenecek bir kriz değil” dedi.
Yunanistan'da 1-2 yıl önce benzer bir kriz yaşandığını kaydeden Şengül, bunun halkı bilinçlendirme, yüksek fiyatlandırma, yeni barajlar yapma ve diğer kaynaklardan su taşıma yöntemleriyle çözülmesi yoluna gidildiğini anlattı.
Ancak, oradaki su tasarrufunun üst gelir gruplarında alt gelir gruplarındaki kadar olmadığını ifade eden Şengül, “Burada alt gelir gruplarının temel kaybedenler olduğu kesin. Kazananlar ise inşaat şirketleri, su sağlayan firmalar, kentin üst gelir grupları. Ama aslında kimin kazanıp kimin kaybeden olacağı krizin nasıl sunulacağıyla ilgili” diye konuştu.
Bunun ne tür bir kriz olduğu üzerine bir bilgilendirme ve sistem oluşturulması gereğine işaret eden Şengül, “Burada bize düşen sorumluluk, sorun yaratanların reçete üretmesini engellemek” dedi.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Güler ise su kesintilerinin en büyük risklerinden birinin şebeke kirliliğine yol açması olduğunu bildirdi.
Kirletici ve hastalık yapıcı etken ve kimyasalların çok fazla çeşitlilik ve farklılık göstermesinin halk sağlığı açısından sorun yarattığını anlatan Güler, suyu kirletenlerin birden fazla maddeyle etkileşim yapması halinde etkisinin artabileceğini söyledi.
Ülkede, suda bu maddelerin bulunup bulunmadığına hiç bakılmadığını kaydeden Güler, “Rahat olmamız için bir neden var, aramıyoruz ve bulmuyoruz” diye konuştu.