Güncelleme Tarihi:
Empati yapıyorum anlamaya çalışıyorum. Kitapların, uzmanların dediği gibi ‘ergenlik dönemi’ diyorum. Kendimi onun yerine koyuyorum, o yaşlarıma geri dönüyorum, olmuyor. “Seni anlıyorum…” diye başlıyorum, pes edip bırakıyorum. Biz annelerimizle konuşmadan bakışarak, kaşla gözle anlaşırdık. Bir kaş havaya kalktığında kahve zamanı geldiğini, öbür kaş havaya kalktığında büyüklerin yanında nasıl oturacağımızı, iki kaş birden çatıldığında ortadan toz olacağımızı anlardık. Bizim çocukluğumuzda ergenlik kapıdan içeri girmezdi. Ama bu 2000 doğumlu çocukların hepsi ergen doğdu.
Bu senenin başından beri bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete: TEOG mudur? LGS midir? Tek sınav mıdır? İki sınav mıdır? Sınavlar nedir, ne değildir?
Olayı tam anlayamadab, o şaşkınlıkla paldır küldür dershane peşine düştük. Önce herkes gibi en iyi dershaneyi bulduk. Çocuklarla birlikte artık biz de hazırdık. Kim korkar TEOG’tan! İlk sınavdan sonra anladık ki dershaneyle bu iş bitmiyor. Çılgın gibi özel ders için en iyi öğretmenleri aradık, bulduk. Türkçe, matematik, fen derken elde avuçtaki birikimden de olduk. Öğretmenlerin biri gelip, biri giderken, kapı hiç durmadan çalarken, galoşların biri giyilip diğeri çıkarılırken sınav zamanı geldi çattı. Geçen yıl Justin Bieber konserlerinde ezilme tehlikesi geçirdikten sonra çilemiz bitti zannediyorduk. Yanılmışız! TEOG bizi daha fena ezecekmiş. Haberimiz yokmuş.
ÖĞRETMENLER BİTTİ DİYETİSYENLER BAŞLADI
Sınav geldi, geçti. Biz kendimizden geçtik. Ama bitmedi. Öğretmenler gitti, hayatımıza diyetisyenler girdi. Bizimkiler özel derslerde öğretmenlerle kekleri, börekleri yedi. Biz anneler sıkıntıdan iğne ipliğe döndük, onlar arı sokmuş gibi şişti. En iyi diyetisyen, en iyi spor salonu, en iyi pilates hocası bulundu. Onların göbekleri, bizim cüdanlarımız eridi. Sonra kepli fotoğrafı, kep töreni, mezuniyeti, mezuniyet elbisesi, balosu… Eskiden bir tane kepli fotoğraf çekilirdi. Yıllığa verilirdi. Şimdi kepli fotoğraf çekimi de seremoniye dönüşmüş. Anneler, babalar hepimiz sıraya girdik. Üç saatimiz stüdyoda geçti. Sanırsınız film çektik. ‘Mezuniyet elbisesi taşlı mı olsun, sade mi? Uzun mu olsun, kısa mı? Topuklu mu giyilsin, babetle rahat mı edilsin?’ diye haftalar geçti. Sonunda elbise de bulundu.
Bütün bunları yapıyorum ama her yaptığım şeyi de sorguluyorum: Bizler mi çocukları bu hale getirdik. Acaba toprakla, doğayla, insanla, teknolojiye daha mesafeli büyüyen çocuklar da böyle mi? Ve neden böyle abartılı bir toplum olduk? Kutlamalar, düğünler, doğum günleri, terfiler… Çılgınlar gibi uğraşıyoruz. Her şeyin en iyisi olsun istiyoruz. Eskiden ‘Azı karar, çoğu zarar’ derlerdi. Şimdi azına asla tahammülümüz yok. Ve her şey bittikten sonra sınav kazanmanın, mezuniyette en şık olmanın keyfi değil ne yazık ki stresi akılda kalacak. Abartının, detayların peşinde koşuyoruz. Mutluluğu ıskalıyoruz, anının önemini ve anlamını kaybediyoruz. Farkında mıyız? Hayatımız zenginleştikçe, ruhumuz yalnızlaşıp fakirleşiyor.
MADDİ YORGUNLUĞUN ORTALAMA FATURASI
* Dershane yıllık ücretleri 3.000 TL – 12.000 TL
* Özel ders saat ücreti 120 TL – 250 TL
* Kep fotoğrafları 350 TL
* Mezuniyet elbisesi 250 TL – 2.000 TL
* Balo bileti 100 TL – 200 TL
* Çocuk mezun oldu, bizi mutlu etti hediye lazım. Artık elinizde avucunuzda ne kaldıysa, gönlünüzden ne koparsa…
AŞKIM KAPIŞMAK: "BİZ YAŞAYAMADIK, ONLAR YAŞASIN" MANTIĞININ ÜRÜNÜ BİR NESİL
Bu çocuklar anne babaların hayatlarının daha kolaylaştığı, “Teknoloji var artık…” denilen, makinelerin insan yerine geçtiği dönemde dünyaya geldi. Anne babaları insanlarla arkadaş olan milenyum çocukları, kendilerine teknolojiyi dost edindiler. Birbirinden uzaklaşan bu nesil odalarına kapanıp bilgisayarla ödüllendirilmeye başladılar. Rahat tuzağının nesli hiçbir şeyin bedelini ödemiyor. Hayatta fazlaca bedel ödeyen anne babaları bir de üstüne “Biz yaşayamadık, bari onlar yaşasın” dedikleri için daha da pasifleştiler. Bu nesil hayata karşı korkak ama ailelerine karşı oldukça cesur. İnsani haklarını çıkarlarına yönelik tasarlanmış zeki bir nesil. Yazmayı değil düşünmeyi, her şeyi zihinden halletmeyi seven hızlı bir nesil. Ama bu heyecanları neden-sonuç ilişkilerini, empati becerilerini azaltıyor. Hızla sonuç isteyen sabırsız, yalnız, güzel, yakışıklı, hiperaktif bir nesil. Anne babalara yabancılar. Her iki tarafta birbirini anlamakta zorlanıyor. Biri gelenekçi diğeri yenilikçi!