Güncelleme Tarihi:
Soma'da depresyon tedavisi gören madencilerin işe alınırken bu durumun irdelendiği ve işe alınmadığı haberleri üzerine dün Türkiye Psikiyatri Derneği, bir açıklama yapmış ve facianın farklı bir boyutuyla devam ettiğini belirtmişti.
301 kişinin hayatını kaybettiği ve geçtiğimiz yıl yaşanan Soma'daki maden faciasının ardından sağ kurtulan ya da farklı vardiyalarda çalışan, yakınlarını kaybeden binlerce insan ruhsal travma yaşadı. Depresyon, travma sonrası stres bozukluğu gibi nedenlerle psikiyatrik tedavi gören insanlara bir darbe de özel sektör vurdu. İş başvurusunda son 1 yıllık ilaç dökümünü getirmesi istenen işçilerden, psikolojik tedavi görenlerin işe alınmadığı ortaya çıktı.
Türkiye Psikiyatri Derneği de yaptığı yazılı açıklamayla bu durumun kabul edilemez olduğunu, olaya el koyulmaması durumunda hukuki sürece gireceklerini söyledi. Konu ile ilgili Hürriyet.com.tr'den Aysel Alp'e konuşan İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer de "İşe girişte sağlık raporunun yeni bir şey olmadığını, depresyon tedavisinin işe alınmama için geçerli bir sebep olmadığını ancak özel sektörün işe alım tercihlerine karışamayacaklarını belirtti.
TPD Medya Koordinatörü Doç. Dr. Burhanettin Kaya da devletin kendi sorumluluğunu özel sektöre yükleyemeyeceğini söyleyerek bu açıklamaya tepki gösterdi.
"TEHLİKELİ İŞLERDE SAĞLIK RAPORU YASA GEREĞİ ZORUNLULUK"
AYSEL ALP / ANKARA / ayalp@hurriyet.com.tr
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, Soma'da madencilerin anti depresan ilaçlar kullandıkları için işe alınmamaları, diye bir durum olamayacağını söyledi. Özer, işverenin ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak kişilerden 'sağlık raporu' istemesinin yasadan kaynaklandığını vurguladı.
Yer altı işleri, inşaat işleri gibi işlerin eskiden 'ağır ve tehlikeli iş' olarak tanımlandığını yeni yasa ile birlikte ise 'tehlikeli ve çok tehlikeli' şeklinde sınıflandığını anımsatan Özer, "Bu grupta işe alımlarda işverenlerin 'bu işi yapmaya fiziki, bedeni, ruhi engeli yoktur' şeklinde sağlık raporu istemeleri yasa gereği zorunlu. Bu zorunluluk 1930'lardan bugüne devam ediyor. Dolayısıyla yer altı madenciliği, inşaat gibi bu tür tehlikeli işlerde şirketler işe alacakları işçinin bedenen ve ruhen o işi yapmaya uygun olduğuna dair sağlık kurulu raporu istemeleri normal" dedi.
"Soma'da işçiler, arkadaşlarının yaşamlarını yitirmeleri dolayısıyla doktor kontrolünde antidepresan ilaçlar kullandıkları için işe alınmadıklarını iddia ediyorlar" sorumuz üzerine Özer, "Antidepresan kullanıyor diye, işe alınmamaları, diye birşey olamaz. Eğer sağlık raporunda, işe alınmalarına engel bir durum yoktur, deniyorsa işveren işe alabilir. İş başvurusunda bulunan ve elinde 'çalışabilir' şeklinde sağlık raporu olan işçilere 'siz antidepresan kullanıyorsunuz, işe alamayız' mı denilmiş? Buna bakmak gerekir. Antideprasan kullanıyorsun, geçerli bir gerekçe değildir. Ama bunun dışında serbest piyasa ekonomisinde işverenlerin kimi işe alacaklarına kimi almayacaklarına bakanlık karışamaz. İşveren sağlık şartları uygun olan istediği kişiyi işe alabilir. Ama sağlık şartları uygun olmayan birini işe alırlar ve bir kaza yaşanırsa, o zaman biz bakanlık olarak sorarız, 'bu kişinin sağlık raporu nerede' diye?" yanıtını verdi.
"ÖZEL SEKTÖRÜ DENETLEMEK DEVLETİN İŞİDİR"
Buse ÖZEL / bozel@hurriyet.com.tr
Hürriyet.com.tr'den Buse Özel'e konuşan Türkiye Psikiyatri Derneği'nden Medya Koordinatörü Doç. Dr. Burhanettin Kaya, "Özel sektörün kimi işe alacağına karışamayız" açıklamasının aslında samimi bir itiraf sayılabileceğini, çünkü özel sektörü denetlemesi gerkenin de kamu olduğunu belirtti.
"İNSAN HAKLARINA AYKIRI BİR UYGULAMA VARSA HUKUKİ İŞLEM YAPMASI GEREKİR"
Dr. Kaya, "Özel sektör insan haklarına aykırı bir uygulama yapıyorsa bunu denetlemek durumundadır. Devlet kendi sorumluluğunu özel sektöre bu şekilde bırakamaz. Bu çok acı bir açıklamadır. Hatta bir tür samimi itiraf sayılır. Özel sektörün ayrımcı ve damgalayıcı uygulamalarını maruz gören bir itiraftır. Devlet burada kayıtsız kalma durumundadır. Özel sektör, insan haklarına aykırı bir uygulama yapıyorsa, devletin bunu uyarması ve hukuki işlem yapması gerekir. "Karışamayız" demesi değil." dedi.
"BU AÇIKLAMA İŞÇİLERDEKİ TRAVMAYI YENİLER"
İş güvenliği müdürnün bu açıklaması bir retravmatizasyondur yani travmayı yeniler. İlaç kullandığı için işe alınmayan bir kişinin yaşadığı travmayı pekiştirir çünkü o travmayı meşru görmüş olur. Bu da işçinin travmasını daha da artırır. Ruhsal durumunu da kötüleştirir.
"İŞÇİLER EMEKÇİLER ÜVEY EVLAT"
Kendini korumayan bir devlet insanları daha güvensiz ve daha endişeli yapar. Devlet burada "Ben karışamam" diyor. Soma'da travmatize olmuş, madenden sağ kurtulmuş ama arkadaşlarını kaybetmiş, birçok ölüme şahit olmuş olan işçi ruhsal sorunları için psikiyatrik yardım alıyor. İşe almayan patrona da devlet "Karışamam" diyor. Bu tavır adalet duygusunu sarsar, devletin adaletine olan inancı sarsar. Kendini koruyan aidiyet hissettiği yapının onu korumaması ona duyduğu güveni sarsar. Babası tarafından korunmayan bir çocuk gibi hissettirebilir. Ama belki de devletin bu tutumu gerçek sahiplendiği çocuğun çalışan işçi, emekçi değil sermaye grubunun olduğunu bize çağrıştıran bir şeydir. Bu durumda işçi, emekçiler üvey evlat konumundadır."