Güncelleme Tarihi:
* Şöhret isteği, insanların çoğunda gizli de olsa bulunan bir mekanizma.
* Şöhret olanlar, kişisel özelliklerini koruyamazsa sorun çıkıyor
* Kendi benliği yerine, yalancı bir benlikle şöhret olan çabuk unutuluyor
* Şöhretini kaybedenler psikolojik olarak yıkılıyor ve depresyona giriyor
"Biri Bizi Gözetliyor" örneğine dönersek, kim hatırlıyor artık bu programın ünlü gençlerini. Sokakta yanımızdan geçseler tanır mıyız acaba, bir göz aşinalığı var der miyiz? Oysa yayınlanalı çok seneler olmadı, daha doğrusu bunu bile hatırlamak için arşivlere bakmak gerekiyor.
Konunun özüne dönersek, Şöhret olmak ve şöhret olmayı istemek suç değil, aşağılanacak bir şey hiç değil. Hele de içinde bulunduğumuz 2000'li yıllarda, tüm değerlerin bir bir değişmeye başladığını kabul edersek; gençler için şöhret olmaya çalışmaktan başka bir seçenek de kalmıyor gibi. Düşünsenize; Kısa ve kolay yoldan para kazanmak, zahmet etmeden bir şeylere sahip olmak, insanlar tarafından sevilmek, beğenilmek, arzulanan olmak ve en önemlisi bütün bunları elde etmek için sadece güzel ve sağlıklı olmak gerekiyor. Sadece bu gerekiyor ama psikiyatri uzmanlarına göre şöhret denen duygusal hastalık beraberinde ayrılık, kıskançlık, hayal kırıklıkları, depresyon, yalnızlık getirebiliyor.
İnsanlar tarafından onaylanma ihtiyacı
Psikolog Davut İbrahimoğlu, şöhret olma duygusunun temelinde, rahat yaşama güdüsünün bulunduğunu ve bunun da altında daha önemli bir arzunun; insanlar tarafından beğenilmek, onaylanmak ihtiyacının olduğunu belirtiyor…İbrahimoğlu, "Tabii ki, insan şöhret kazandıkça bu onaylanma ve beğenilme durumu her gün biraz daha artar. Hele de o kişi medya tarafından destekleniyorsa bu övgü ve ilgi giderek, önlenemez bir biçimde yükseliyor. Ancak bu noktada çok önemli bir sorun var. Bu şöhret eğer o kişinin gerçekten potansiyelinin ürünü değilse, yani kültürel birikiminin dışındaysa, ve kişi o şöhrete layık değilse bir süre sonra , ona pompalanan bu hava azalıyor ve azaldıkça da o kişi kaçınılmaz bir biçimde inzivaya çekiliyor" diyor.
İbrahimoğlu'nun izlenimlerine göre, geçici olarak şöhreti yakalamış bu kişiler, sahip oldukları şöhretlerini korumak için başka yolları denemeye başlıyor ve bu yolların içinde ne yazık ki fuhuş, uyuşturucu, yalan söyleyerek gündemde kalmaya çabalamalar, iftira atmalar, boşanmalar yer alıyor. İbrahimoğlu, "Mesela bir sanatçı görüyorsunuz, 'beni kaçırdılar' diyor. Ancak tüm bu çabalarına rağmen çöküş devam ederse o kayboluşu benimsemeye başlıyor ve bu tip insanlar için uyuşturucu, alkol en güzel sığınak oluyor" diyor.
Programlar ünlü oluyorlar onların hepsi balon gibidir birisi patları o zaman sağlıksız durum oluyor.
Şöhret olma isteği herkeste gizli de olsa var
Psikiyatr Dr. Armağan Samancı, şöhret olmanın genel psikolojik alt yapısını açıklarken şunları söylüyor. "Her insan sevilmeyi sever, insanların sevilmesi, dikkat çekmesi, bununla beraber diğerlerinden farklı bir konuma gelmesi, hemen hemen insanların çoğunda gizli de olsa duran ve fırsat bulunca harekete geçmeyi bekleyen bir mekanizma. Bir grup insan için yaşam, bu tarz fırsatlar yaratabiliyor. Mesela bir yarışma programı, aniden bir bireyi şöhret yapabiliyor. Fakat bireyin yükselme konumunda, kendi kişisel özeliklerini kontrol etme zorluğu varsa sorun yaşanıyor. İnsanlar, kişilik yapısını, kendi gerçek benliğini koruyarak bu sistemin içinde olabilirse ve şöhretten dolayı bir takım getirileri de varsa şöhret sürüyor ama eğer kendi benliği yerine, yalancı bir benliğe geçip onunla şöhrete ulaşıyorsa ve o yalancı benliği de davam ettirecek yetisi yoksa bir dönem sonra bu şöhret ortadan kalkıyor.
Şöhret bir hastalık, duygusal bir hastalık olarak da algılanabilir. İnsanlar şöhret olma adına kendi benlerinden çıkıp, yalancı bene döndüğünde ve şöhret ortadan kalkınca yalancı benlerinden ve kendilerinde rahatsız oluyor ya da farklı yalancı benler geliştirerek, şekilden şekle bürünerek kendilerini eski konumlarında tutmaya çabalıyor. Bu da mümkün olmuyor. Sonuçta, hem yalancı benleriyle yaşayan ve bundan mutsuz olan, hem de ilgi sevgiyi bulamadan yaşayan bir konumda kılıyorlar. Maddi imkansızlıklar devreye girince de çok kötü durumda kalıyorlar.".
Sağlık-gençlik-güzellik üçlemesi
Psikiyatr Dr. Özcan Köknel, 2000 yıllarda, toplumdaki değer yargılarının ve saygınlık ölçülerinin değiştiğini ve artık bu yıllarda, kişinin bir toplumda saygın olması için fiziki güç, sağlık, gençlik, güzellik gibi özelliklerin bulunmasının yanı sıra medyanın destek verdiği biri de olmak gerektiğinin altını çiziyor.Köknel, "Tabii ki insanların bu saydığımız özelliklere ulaşması mümkün olabilir ama bir insan, her hangi bir amaç edindiği zaman mutlaka o amaçlara gidecek çabayı göstermesi lazım. Yani eğer çaba gösterilmiyorsa elde edilen sonuçta uçucu oluyor. Bu çağın insanları hızlı yaşaması dolayısıyla, bu gücü gösterecek sabrı bulamıyor. Bir an önce, çağın saygınlık gören değerlerine ulaşmak istiyor ve bunu da medya pompalıyor. Ben bu duruma post modern saygınlık diyorum.
Ve tabii ki çabasız ulaşılan şeylerden bahsederken bu çağın bir başka hakim özelliği de hemen her şeyin çabuk tüketilmesi. Dolayısıyla, bu şekilde ulaşılan şöhret çabucak tüketildiği zaman, bu insanların kendilerini ayakta tutacak başka şeyleri olmadığı için çöküşleri büyük oluyor. Ruh sağlıkları bozuluyor, toplumdaki üretici yaratıcı insanların çoğalmasına imkan kalmıyor, bunun toplumsal zararı da var" diyor.