Güncelleme Tarihi:
KONUŞMAYA yeni başlamıştı ki, o anda çağrı cihazına mesaj geldi. Bir yandan okuyup bir yandan da söyleniyor: “Beni cuma günü niye rahatsız ediyorlar!” Bitti. Kafasını kaldırdı. Tekrar başlamadan önce bu sefer bana, “Bunları teybinize kaydeder misiniz” diye sordu.” Teybi çalıştırdım. Ve dünyanın kendi alanındaki en büyük isimlerinden, kronik lenfositik lösemide (KLL) tıbbın en önemli araştırmacılarından Dr. Michael Keating’i dinlemeye başladım.
TEDAVİNİN EFSANEVİ İSMİ
MD Anderson’ın 6 kanser türüne karşı oluşturduğu “Ay Yolculuğu” programlarından biri olan KLL’de proje lideri olan bu aksi doktorun öyküsü, belki de şimdiye kadar bu yazı dizisinde kanser konusunda okuduğunuz en ilham verici hikâye. Yıllar önce löseminin başka bir türünde çalışırken dahil olduğu gruptan kovulan Keating, KLL ekibine katılıyor. Ve yıllar içinde hastalığı geriletmede adım adım ilerlemeye başlıyor.
Önce fludarabine adlı bir tekli ajanla hastalardaki remisyon (kronik olduğu bilinen hastalığın görülmediği durum) oranını yüzde 5’ten 30’a çıkarıyor. Sonra onun yanına cyclophosp-hamide’i koyup FC kombinasyonunu oluşturuyor. Onların yanına rituximab’i ekleyip FCR’yi yaratıyor.
YÜZDE 72’LİK GERİLEME
Ve daha önce iyileştirilemez denilen hastalarda yüzde 72’lik bir remisyon sağlıyor. Beş yıllık yaşam sürelerini de yüzde 80 artırıyor. İşte karşımda oturan, lösemi tedavisinin bu efsanevi ismi, insanlığın kanseri nasıl geriletebileceğinin de canlı bir kanıtını oluşturuyor. Dr. Keating, bügün dünyada löseminin en yaygın versiyonu CLL tedavisinde yaşanan en heyecan verici gelişmenin gen araştırmaları ve kemoterapiye alternatif olacak ilaç deneyleri olduğunu söyledi.
Nitekim KLL hakkında daha önce hiç olmadığı kadar genetik bilgiye ulaşılmış ve NOTCH1, SF3B1, P53 gibi genlerde tespit edilen mutasyonların KLL ile güçlü bir ilişki içinde olduğu anlaşılmış durumda. Bunun tedaviye katkısı ise hedefli terapi kapsamında bu mutasyonları önleyecek yeni ilaçlar üretebilme kapasitesi.
Dr. Keating’e göre, genetik mühendisliğinin etkin olduğu KLL tedavisinde yakın gelecek için en parlak gelişme hiç şüphesiz kimerik antijen reseptörleri (KAR). “Suni T hücresi reseptörü” olarak da bilinen KAR’lar, hücre terapisi kapsamında üretilen ve vücuttaki tanımlanamayan istilacıları saf dışı bırakma işlevi gören T hücrelerini yönlendirmek için düşünülmüş bir tür alıcı. T hücresini bir füze gibi düşünün. İşte KAR, o füzenin içine yerleştirilen ve füzeyi istediği hedefe yönlendiren bir kontrol mekanizması. Bu alandaki ilk tarihi gelişme, bundan yaklaşık 1.5 yıl önce Pennsylvania Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde ortaya çıktı. Üç yüksek riskli KLL hastası, burada KAR’larla tedavi edildi. Ve uzun süredir şüpheyle yaklaşılan hücre terapisi çalışmaları o deneyin ardından birden bire dünyanın her yerine yayıldı, fon muslukları açıldı.
ROR1 PROTEİNİN KEŞFİ
Fakat Dr. Keating’in asıl üzerinde durduğu nokta, UPenn’in odaklandığı, kanserli hücrelerde olduğu gibi sağlam B hücrelerinde de bulunan CD19 proteini yerine, KAR’ları KLL hücrelerinde tespit edilen başka bir protein ROR1’in üzerine salmak. Böylece tümörün büyümesini ROR1’i keserek önlemek. Olabilir mi?.. Daha elde hiçbir yeterli kanıt yok. Kimse hangi proteinin tümör için daha hayati olduğunu henüz bilmiyor. Ama New York’taki Memorial Sloan-Kettering Hastanesi şu anda CD19’u kesmeye çalışıyor. MD Anderson ise ROR1’i hedef alacak başka bir program başlatmaya hazırlanıyor. İki hastane, dünyanın en anlamlı yarışına kalkışıyor.
Okulları hastanede
LÖSEMİ, sivil toplum örgütlerinin de yarattığı bir farkındalıkla, çocuklarla özdeşleşen bir hastalık. Ağır kemoterapi nedeniyle saçları dökülen çocukların görüntüleri, işin akılda kalan en dramatik yanı. Ancak bugün sevindirici bir şekilde, çocuklar arasında en fazla rastlanan kanser türü olan lösemide, hastalığın tedaviden sonraki 10 yıllık dönemde tekrarlanmama oranı yüzde 90’a çıkmış durumda. MD Anderson’da kanser tedavisi gören çocukların okuldan geri kalmamaları için bir okul da kurulmuş.
KLL tedavisindeki 5 TEMEL amaç
1- Geleneksel kemoterapiyi tedavide öncelikli olmaktan çıkarmak.
2- Tedaviye başladıktan sonra bir yıllık hayatta kalma sürelerini tüm KLL hastalarında arttırmak.
3- 10 yıldan sonra hastalıktan uzak kalma oranını yüzde 35’ten yüzde 75’e çıkarmak.
4- Hastanın bağışıklık sistemini yeniden programlamanın KLL’yle savaşta etkili olduğunu kanıtlamak.
5- Standart kemoterapinin toksik etkilerini azaltmak için yeni immunoterapi tedavileri keşf etmek.
Kemoterapi başka kanseri tetikleyebilir
GENELDE 50 yaş üze-rinde rastlanan KLL vakalarında, doğrudan hastalığa bağlı ölüm oranı ABD’de yüzde 30’a düştü. Dr. Keating’in, asıl sevindirici bulduğu konu ise vücuda çok büyük yan etkileri olan kemoterapinin yakında KLL tedavisinde gerilere atılıp, onun yerine DNA’ya zarar vermeyen ilaçların ön planda yer bulma ihtimali. Keating, şöyle diyor: “Lösemi vakalarında başka bir kanser gelişme durumu da yaşanıyor ve bu löse-
miyi iyileştirmeye çalışırken uygulanan kemoterapiden de olabilir.”
Etik komitesi takip ediyor
DR. Guillermo Garcia-Manero, MD Anderson’da yürütülen gen araştırmaları sonucu, örneğin FLT3 geni mutasyonu ve AML ilişkisinde olduğu gibi löseminin genetik sebeplerine dair büyük ilerlemeler kaydettiklerini, çoğu ilaç kombinasyonundan oluşan 100’e yakın deney yürüttüklerini söyledi. Hastaların gönüllü olmasıyla yürütülen bu deneyler, bağımsız etik komitesi IRB tarafından sıkı bir şekilde denetleniyor.
YARIN: Prostat kanserinde ameliyat mı radyoterapi mi?