Oluşturulma Tarihi: Aralık 26, 2007 11:15
Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde, ruh sağlığı hastalıklarının en ağırları arasında gösterilen şizofreni hastaları, ebru ve imitasyon takılar yaparak rehabilite ediliyorlar.
Hastane bünyesinde oluşturulan sanat atölyesinde masaların üzerine serdikleri boncuk, iplik ve diğer imitasyon takı malzemelerini kendi tasarımlarıyla küpe, kolye, künye, bilezik, anahtarlık ve çeşitli süs eşyalarına dönüştüren şizofreni hastaları, gün boyu yorulmak bilmeden çalışabiliyorlar.
Bazı hastalar ise sulu boya fırçasıyla suya damlattıkları renk renk boyalara şekil vererek, minyatür ayakkabı üzerine oluşturdukları desenlerle ortaya bir eser çıkarmanın heyecanını yaşıyorlar.
Hastane Başhekimi Dr. Bülent Demirbek, gerçek hayatla hayal ettiklerini ayırt edemeyen şizofreni hastalarının toplumda 'tehlikeli ve korkulacak bireyler' diye adeta damgalandıklarını ve dışlandıklarını söyledi.
Şizofreninin ruh sağlığı hastalıkları arasında en ağır seyredenlerinden olduğunu, ancak ilaçlı ve rehabilite odaklı tedavinin olumlu sonuçlar verdiğini vurgulayan Dr. Demirbek, “Oluşturduğumuz sanat atölyelerinde, sanatsal faaliyetlerin en az ilaçlı tedavi kadar etkili olduğunu görmek bizi mutlu etti” dedi.
Dr. Demirbek, hastaların özellikle takı tasarımı ve bu tasarıma dayanarak yaptıkları kolye, bilezik, künye, anahtarlık ve çeşitli süs eşyaları ile ebru çalışmasında sağlıklı bireyler kadar başarı gösterdiklerini ifade ederek, şunları söyledi:
“Hastane bahçesini yeniden düzenleyerek her hasta için hobi bahçeleri oluşturuyorlar. Şizofreni hastaları çok uzun süreli tedavi gördüklerinden bahçede fidan dikmeleri ve diktikleri bu fidanı büyütmelerinin tedavilerine olumlu katkı sağlayacağını umut ediyoruz.”
“TEDAVİDEN KAÇILIYOR”
Dr. Demirbek, şizofreni hastalarının da tedavi sayesinde toplumun birer ferdi olarak yaşamlarını sürdürebilecekleri gerçeğine rağmen ya batıl inanışlar ya da bilinçsizlik nedeniyle bazı ailelerin hastalarını evlerine kapatmaya, ayaklarına zincir vurmaya devam etmelerine üzüntüyle tanık olduklarını bildirdi.
Bazı ailelerin ise “utanılacak hastalık” olarak görmeleri nedeniyle hastalarını toplumdan uzaklaştırdıklarına dikkati çeken Demirbek, “Tedavinin gecikmesi hastalığın daha kronik hal almasına neden olmasının yanı sıra tedaviden olumlu sonuç alma olasılığımızı da düşürüyor. Bu nedenle her 15 günde bir kez gerçekleştirdiğimiz eğitim faaliyetleriyle hasta ailelerini bilgilendirmeye çalışıyoruz” dedi.
“ÇOCUKLARIMI ÖZLEDİM”
Yaşları 18 ile 70 arasında değişen, duruşları, gülüşleri ve bakışlarıyla hasta olduklarını belli eden şizofrenler, bazen hüzünlü bazen neşeli halleriyle beyinlerinde kopan fırtınayla adeta mücadele ettikleri izlenimini veriyorlar.
Yeşil gözleri, sarı saçları ve sürekli gülen yüzüyle dikkati çeken hastalardan Ayla Umurbek (45), kendisiyle sohbet edildiğinde, bütün yaşamını bir çırpıda anlatırken, sık sık çocuklarına duyduğu özlemi dile getiriyor.
Bir fabrikada çalışırken severek evlendiği eşiyle Hollanda'ya yerleştiğini, varlık içinde bir yaşam sürdüğünü, 2'si kız, biri erkek 3 çocuk sahibi olduğunu anlatan Ayla Umurbek, Hollanda'da yaşayan çocuklarını çok özlediğini belirtirken, tutarsız konuşmalarıyla da gerçek yaşamla hayali ayırt edemediğini gözler önüne seriyor.
Hatay'ın Kırıkhan ilçesinden geldiğini anlatan 20 yaşındaki Tülin Söğüt ise baba dayağından şikayetçi. Kendisinin zaman zaman taburcu edilerek evine gönderildiğini anlatan Tülin Söğüt, “Babam içki içiyor, kumar oynuyor, sonra gelip beni dövüyor. Bu yüzden beni ne zaman evime gönderseler, kaçıp tekrar buraya geliyorum. Ben burada çok mutluyum, ömrümün sonuna kadar da burada kalmak istiyorum” dedi.