Güncelleme Tarihi:
Aslında eczacısınız ama aynı zamanda aromaterapi uzmanısınız… Bir noktada modern tıbbın sunduğu ilaçları yetersiz mi buldunuz? Nasıl girdi aromaterapi hayatınıza?
Güzel soru teşekkür ederim. Modern tıbbın tedavi yöntem ve ilaç moleküllerini okumuş bir bilim insanı olarak, onu reddetmem mümkün değil. Eczacılığın konusu olan ilacı zehirden ayıran dozudur. Dolayısıyla ne kadar az sentetik ilaç molekülü kullanabilirsek o kadar ala bizim için. Fitoterapinin bir dalı olan Aromaterapi, doğanın bize sunduğu büyük bir nimet. Aradığımız her şey doğada mevcut. Bize düşen doğadan gelen bu bilgeliği nasıl kullanacağımızı bilmek.
Aromaterapi’ye modern tıbbın öncüsü diyebiliriz. Günümüz şartlarında ikisini birbirinden ayırmak yerine her ikisini birlikte kullanarak daha sağlıklı sonuçlar elde etmek mümkün. Ayrıca, doğada her şey uygun oranlarda birleşmiş durumda, örneğin bir uçucu yağda alerji geliştirebilecek bir molekül bulunuyorsa, bu molekülün bu özelliğini giderebilecek miktarda başka doğal bir bileşen bulunuyor. Sentetik olarak moleküller laboratuvarda ayrıştırıldığı zaman bu etki yok olmuş oluyor, ayrıca molekülün etkinliği de azalıyor.
2007 yılında kanser olmanın ardından önce fitoterapi ardından aromaterapi girdi hayatıma. Kanser tedavisinden sonra, antikanserojen bir yaşam başlıyor, doğal ve sağlıklı yaşam! Sizi üzen şeyleri ve kimyasalları hayatınızdan mümkün olduğunca çıkartıyorsunuz; çünkü ölümün kıyısına bir kere bir daha gelmemek için çalışıyorsunuz. Doğada ihtiyacımız olan her şey var aslında, “yediklerimiz ilacımız, ilacımız yediklerimiz olmalı”. Hipokrates’ın dediği gibi. Fitoterapötikler (bunun içine aromaterapi de giriryor) uzun vade kullanımda antioksidan, antikanserojen olarak sağlıklı yaşamı getiriyor, huzurlu ve dingin yaşam da buna yardımcı oluyor.
“UZMANINA DANIŞMAK GEREKİYOR”
Nasıl uygulanır? Bir uzmanın yönlendirilmesine ihtiyaç var mı?
Aromaterapi mutlaka bu işin uzmanı tarafından uygulanması gereken bir yöntemdir. Yanlış kullanıldığı takdirde yarardan çok zarar sağlayacak bir uygulama dönüşebilir. Örneğin, lavanta yağını yanık için acil yardım olarak damlatabiliriz ve büllenmeyi önleyebilir, acıyı kesip hızlı iyileşme sağlayabiliriz. Fakat tarçın yağını cilde damlatırsak yakarız. Ya da yağlı cilt bakımı için kullandığınız bir aromaterapik bir formülü hassas ciltli bir kişiye uygulamak cildine zarar verebilir.
İlla ki sağlık sorunu olması gerekmiyor anladığım kadarıyla, peki günlük yaşantımızda aromaterapiyi nasıl kullanabiliriz?
Kesinlikle, burada zaten bahsettiğimiz asıl mesele sağlık sorunu oluşturmamak yani sağlığımızı korumak! İlk ve en önemli nokta aromaterapi koklama (inhalasyon) yolu ile saniyeler içinde beynimizdeki önemli noktalara ulaşıp nöronal bir sinyalizasyon başlatıyor. Bu, kokladığımız molekülün işlevine göre antistres, odaklanma, cesaret, hatırlama, bellek, motivasyon vb beyinsel işlevlerimizi harekete geçiriyor, gerekli nörokimyasalların salınımını uyararak. Bunlar psikolojik sonuçlar gibi gözükse de vücudumuz nörokimyasallarla konuşuyor kendi içinde. Yani tüm vücut sistemlerimiz içindeki işleyişe etki ediyor aromaterapi.
Günlük hayatta elimizin altında mutlaka olması gereken yağlar var… Lavanta, (yanık, uyku, stres), tea tree - çay ağacı yağı (antiibakteriyel), limon (antioksidan, tonik), copaiba (immun sistem güçlendirici), nane (ağrı kesici, ateş düşürücü, reflü), rosemary (konsantrasyon, odaklanma), kekik (kuvvetli antiviral, antibakteriyel) vb…
“MASKEMİZE KEKİK YAĞI DAMLATABİLİRİZ”
Malum Covid-19 salgını nedeniyle bedensel sağlığımıza daha çok dikkat eder olduk. Sağlıklı vücut sistemi için hangi yağları önerirsiniz?
Kekik yağını her gün sabah akşam koklayabiliriz. Kaynamış olan suya iki damla ekleyip 4-5 nefes içimizde çekebiliriz. Hem burun mukozasına hem de akciğerlere gitmesi gerekiyor. Kekik yağının içilmesini önermiyorum bu sadece akut durumlarda kullanılması gereken, yani Covid-19 temaslı ya da Covid-19’a yakalanma durumunda kullanılması gereken yağ. Düzenli olarak kullanılamaz çünkü ciddi anlamda toksit etkileri var bu yağın. Covid-19 henüz bir üremeye geçemeden 3 gün boyunca mukozada duruyor. Buhar ile koklama yaparak onu oradayken engellemiş oluyoruz. Maskemize damlatabiliriz.
Günde bir damla limon yağı içilebilir. Bu çok kuvvetli bir antioksidandır. Uçucu yağların bir yağa ya da bir çay kaşığı bala karıştırılarak içilmesini öneriyorum. Sindirim sistemimiz tamamen yumuşak mukozayla kaplı olduğu için herhangi bir tahriş edici etkisiyle karşılaşmayalım diye bunu öneriyorum. Bir de bağışıklık sistemini güçlendirmek değil regüle edici pelesenk yağı kullanılabilir. Bu yağ, bütün vücut sistemlerini dengeleyici bir yağdır, olması gerektiği şekline dönüştürür. Yine bir damla yağa ya da bala karıştırılarak kullanılabilir.
En çok konuşulan şey de bağışıklığı güçlendirmek… Aromaterapi bu noktada neler sunuyor?
Bütün hastalıklara karşı bağışıklık sisteminin sağlıklı olması lazım. Sağlıklı bağışıklık sistemi de sağlıklı vücutta olur. Sağlıklı olmak için beslenmenin oynadığı rol çok büyük. Fakat genetiği değiştirilmiş ürünler bunu engelliyor. Mesela çok çabuk olgunlaştırılıp bize ulaştırılan gıdalarda fitokimyasallarpolifenolik bileşenler, tanenler gibi moleküller yeterince oluşmuyor. Vücudumuz çalışırken aldığı besinleri kullanıyor ve atık çıkıyor. İyi olanları aldık, atıkların da vücuttan hızla uzaklaştırılması gerekiyor. Burada bahsettiğim hücre içi fonksiyonlar sonucu oluşan atık maddeler. İşte bu atıkları hızlıca yakalayıp hücre dışına taşıyan moleküller antioksidan moleküllerdir. Vücudumuzdaki tüm faaliyetler oksijen varlığında olur ve oksijen girer, oksijenin negatif hali çıkar. İşte o oksijenin negatif halini antioksidan moleküller mıknatıs gibi kendilerine çekerler.
Ama biz doğal yetişme sürecinden daha kısa sürede yetişen besinleri tüketirsek, bu bahsettiğim molekülleri vitamin mineral takviyesi ile dışarıdan almayız. Bizim eğer vücudumuzda sağlıkla ilgili bir sorunumuz yoksa ihtiyacımız olan şey antioksidan moleküller. Bu aile çok geniş ama kısaca bol renkli, sarı, turuncu, kırmızı, koyu kırmızı, mor, siyaha doğru ne kadar çok renk koyulaşırsa polifenolik bileşenler o kadar çok artar. Çok kuvvetli antioksidanlar o kadar çok artar. Bunların özütlerini, ekstratlarını, yağlarını içebiliriz. Mesela kayısı çekirdeğinden başlayabiliriz, nar çekirdeği, üzüm çekirdeği yağı, çörek otu yağı gibi yağların antioksidan kapasitesi çok yüksektir.
Tüm Fitoterapötikler ister aromaterapi olsun ister bitkisel ekstratlar yani kapsülün içerisine girmiş toz ekstratlar olsun her ne şekilde olursa olsun kullanımı sürekli olmamalıdır. Bir gıdayı bile sürekli alsanız dengesizlik olur; çünkü, her zaman vücudumuz için çeşitlilik lazım. Kullanım şekilde iki ay kullan bir ay ara ver şeklinde olmalıdır.
Kronik rahatsızlıklarda aromaterapi kullanmak mümkün mü?
Kronik hastalıklarda aromaterapi kullanmak oldukça faydalı. Tüm kronik hastalıklarda hastanın yaşam kalitesinin bozulmuştur. Kronik bir rahatsızlık olduğu için kişinin ağrısı, semptomları sıklıkla devam eder. Bu belirtiler sürekli devam ettiği için kişinin yaşam kalitesi düşmüş olduğu için psikiolojisi de olumsuz etkileniyor. Aromaterapi bu anlamda koklama dediğimiz formülasyonlarla psikolojik olarak kişiyi daha iyi hale getiriyor. Kronik hastalığın cinsine göre yine o hatalığın belirtilerini hafifletecek formülasyonlar, yağlar ve günlük yaşamı daha iyi hale getirecek. Ama bu uygulamalar kişinin tedavisine alternatif olamaz kişinin tedavi sürecinde destekleyici olarak kullanılmalıdır.
“CİLT GÜZELLİĞİ İÇİN NAR, ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ VE JOJOBA YAĞI”
Yaşlanma karşıtı etkileri ve cilt güzelliğine katkıları da biliniyor; neler önerirsiniz bunun için okuyucularımıza?
Cilt güzelliği için iç güzelliği şart. Cildin güzelliği için iyi beslenmeliyiz, yeterli su içmeliyiz, stresten uzak durmalıyız ama bütün bunları bir yana koyarsak fitoterapötik olarak ekstartlar ya da yağların dahilen (içerek) kullanılması gerekiyor. İçten de desteklendiğinde daha iyi sonuç alınır. Kollajen yıkımını önleyici olan nar çekirdeği yağı ile üzüm çekirdeği yağını dönüşümlü olarak tavsiye ediyorum. Bu yağlar cildimizin yaşlılık etkilerini önlemek için de kullanılır. Bu yağların yanı sıra buğday çekirdeği yağı eğer cilt kuru ise kayısı çekirdeği yağı, jojoba yağı bunlara takviye olarak kullanılabilir. Jojoba yağı iyi bir nemlendiricidir. Diğer yağlar gibi çok fazla polifenoller içermediği için diğer yağlar gibi içilmesini önermeyeceğim ama cildi iyi nemlendirir. Bu sabit yağların içerisine uçucu yağ olarak da ölmez çiçek yağı kullanılabilir. Bu yağ anti-aging, kırışıklık açıcı aynı zamanda leke giderici ve izlerin giderilmesi için de son derece uygun bir yağ.
“ODAKLANMA SORUNU İÇİN BİBERİYE, OKALİPTÜS YAĞI”
Çocuklara uygulanabilir mi? Örneğin dikkat eksikliği, öğrenme zorluğu gibi okul çağında çok görülen sorunlar var…
Aromaterapi, hassas vücutlar için uygulanabilir. Bitki hidtrolatı olarak bilinen bitki sularını çok rahatlıkla kullanabiliyoruz. Okul çağındaki çocuklarda okula başlama stresi, okul öncesi çocuklarda, iki yaş krizi, beş yaş krizi gibi durumlarda aromaterapinin sakinleştirici bir etkisi var.
Odaklanma problemleri, için kullanılabilir. Mesela odaklanma sorunları için biberiye, okaliptüs yağları koklama yapılabilir. Çocuklarda en uygun olarak ortamda difüzörü çalışmasını daha doğru buluyorum. Çünkü diğer türlü kendi isteği dışında yapmış olduğu bir şey olacak. Ayrıca limon, nioli yağı zihin açıcıdır, enerji verir. Lavanta antistres bir yağdır mesela. Onun dışında tüm pediyatrik hastalıklarda öksürük giderici, ateş düşürücü gibi durumlar için kullanılabilir.
Ya da daha küçük bebeklerde, mesela gaz sancısı ya da diş ağrısında?
Bebeklerde bitki sularını rahatlıkla kullanabiliriz. Damıtma sonucunda altta bitkinin suyu üstte bitkinin yağı kalıyor. Altta kalan bitkinin suyu çok kıymetli, yüzde bir oranında uçucu yağ içeriyor, kalanı da bitkinin suda çözünen moleküllerini içeriyor. Bebeklerde, gaz sancısı, uykusuzluk, diş ağrısı için her türlü bitki hidrolatı ya da yağı mevcut.