Güncelleme Tarihi:
Organ Bağışı Haftası nedeniyle açıklamalarda bulunan Organ Nakli Koordinatörleri Derneği Başkan Yardımcısı da olan Kahveci, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'deki temel problemin organ bağışındaki yetersizlik olduğunu söyledi.
Bekleme listelerinde giderek artan hasta sayısına karşın temin edilen organların son derece yetersiz kaldığını dile getiren Kahveci, böbrek nakli bekleme listesinde 20 bin, karaciğer nakli bekleme listelerinde 2 bin, kalp nakli bekleme listesinde ise 500 hastanın bulunduğunu bildirdi.
Organ naklinde canlı ya da kadavradan sağlanan organların kullanıldığını hatırlatan Kahveci, canlıdan nakillerin, hasta ya da eşinin dördüncü dereceye kadar kan bağı olan akrabalarından, diğer akrabalar ya da akraba dışından ise etik kurul kararıyla yapılabildiğine dikkati çekti.
BEYİN ÖLÜMÜ TESPİTİ
Vericisi olmayan benzer durumdaki iki hastanın yakınlarından da çapraz nakiller yapılabildiğini kaydeden Kahveci, organ nakillerinin, beyin ölümü gerçekleşen hastalardan yapılmasının asıl amaç olduğunu söyledi.
Kahveci, “Her ne kadar sağlıklı bir insan, karaciğerinin bir kısmını veya bir böbreğini organ bekleyen hastaya verebiliyor olsa da modern transplantasyon tıbbında, dünyada tercih edilen yöntem ölü, yani kadavradan temin edilen organlarla nakil yapmaktır” diye konuştu.
Kadavradan organ bağışının AB'nin 7-8 kat gerisinde olduğu için Türkiye'de daha çok canlıdan nakiller yapıldığına dikkati çeken Kahveci, şunları kaydetti:
“Ülkemizde yaygın bir yoğun bakım hizmet ağına sahip olmamıza rağmen yeterli sayıda potansiyel organ vericisine ulaşamıyoruz. Diğer bir deyişle şiddetli beyin hasarı nedeniyle yoğun bakım ünitelerinde takip edilen vakaların yüzde 75'i beyin ölümü tanısı bile konulamadan maalesef kaybediliyor. Beyin ölümü tanısı konulmadan ve organların kullanılması için aile ile görüşülmeden yaşamını yitiren her hasta kaybolup giden 5-6 hayat demektir.”
SOLUNUM CİHAZI BAŞINA YILDA BİR TESPİT
Beyin ölümü tespitinin organ bağışının artmasında çok büyük önem taşıdığını vurgulayan Kahveci, “2011 yılı sonu itibarıyla ülkemizdeki tüm yoğun bakımlarda bin 350 vakada beyin ölümü tespiti yapılmıştır. Beklenen sayı 5-6 bin civarındadır” dedi.
Sağlık Bakanlığı'nın, suni solunum cihazı olan her yoğun bakım yatağı başına senede 1 beyin ölümü tespiti yapılmasını öngördüğünü belirten Kahveci, beyin ölümü tespiti yapılan her vakanın ailesiyle organ bağışı için görüşme yapılmasının da şart olduğunu anlattı.
2011 yılında beyin ölümü tespiti yapılan ve ailesiyle görüşülen bin 350 vakanın sadece yüzde 26'sının organlarının bağışlandığı bilgisini veren Kahveci, “Ülkemizde yapılan sokak anketinde organlarını bağışlayacağını ifade edenlerin oranı yüzde 50 iken gerçekle yüzleşince bu oran maalesef yüzde 25 seviyelerinde kalmaktadır” dedi.
"MAHALLE BASKISI"
Dr. Kahveci, beyin ölümü tespiti yapılan 316 hastanın ailesi üzerinde yapılan çalışmayla ilgili de bilgi verdi.
Araştırmaya göre, organ bağışına olumsuz yaklaşanların yüzde 38,3'ü mahalle baskısı, ölümü kabullenememe ya da ailede fikir birliği oluşmaması gibi sosyokültürel nedenlerle böyle bir davranış sergiliyor.
Ailelerin yüzde 14,9'u dini nedenler, yüzde 11,7'si “vücut bütünlüğünün bozulacağı endişesi”, yüzde 9,5'i “beyin ölümüne inanmama”, yüzde 4,7'si “sağlık personeline tepki”, yüzde 3,5'i “organların bir işe yaramayacağı düşüncesi”, yüzde 3,2'si ise “medyadaki olumsuz haberler”i gerekçe gösteriyor.
Organ bağışını nedensiz reddedenlerin oranı yüzde 11,4 iken yüzde 1,3'ü “şartlı bağış” talebiyle organ bağışığına yanaşmıyor. Ailelerin yüzde 1,6'sına ulaşılamadığı için de organ bağışı mümkün olmuyor.
Bu çalışmanın, organ bağışının sadece tıbbi, etik ve hukuki değil aynı zamanda toplumsal yönünü de ortaya koyduğunu ifade eden Kahveci, tıbbi süreçler iyileştirilirken toplumsal farkındalığın geliştirilmesinin de önemine işaret etti.