Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kalp damar hastalıklarının erişkinlerde birinci sırada gelen ölüm nedeni olduğunu söyledi.
Kalp damar hastalıklarının daha çok erkeklerde görüldüğünü belirten Tokgözoğlu, son yıllarda çeşitli etkenlere bağlı olarak kadınlarda da ciddi oranda artış olduğuna dikkati çekti.
Tokgözoğlu, kadınlarda daha çok meme kanserinden korkulduğunu ancak kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin,
trafik kazalarına ve meme kanserine bağlı ölümlerden çok daha fazla olduğunu kaydetti.
Kadınlarda, kalp hastalıklarının görülme sıklığının, genetik özellikler, kolesterol yüksekliği, obezite, hipertansiyon ve diyabet gibi hastalıklara bağlı artış gösterdiğini ifade eden Tokgözoğlu, “Ortalama yaşam süresinin uzaması, hareketsiz yaşam tarzı, sigara kullanımı, beslenme biçimi ve stres gibi modern çağın olumsuz getirileri de önemli risk faktörleri arasında bulunuyor” dedi.
“HASTA SAYISININ YÜZDE 7 ARTMASI ÖNGÖRÜLÜYOR”
Tokgözoğlu, Türkiye'de kadınlarda 30'lu yaşlardan itibaren, kalp hastalıklarına zemin hazırlayan diyabet, obezite ve hipertansiyonun görülme sıklığının arttığına işaret ederek, “Bu risk faktörlerinin artmasına bağlı olarak önümüzdeki 10 yıl içinde kalp damar hastası sayısının geçmiş yıllara oranla yüzde 7 kadar artmasını öngörüyoruz” diye konuştu.
Kadınların damar yapılarının erkeklere göre çok daha ince olduğunu belirten Tokgözoğlu, özellikle çok sigara içen kadınlarda damar daralmadığı halde damar yapısının bozulması nedeniyle kalp krizi riskinin söz konusu olabildiğini söyledi.
Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, kalp hastalığı bulunan kadınlarda stent, balon veya by-pass gibi tedaviler sonrası komplikasyon gelişme ya da damarların tekrar tıkanması riskinin erkeklere göre daha fazla olduğuna dikkati çekerek, “Kalp krizi geçiren kadınlarda ölüm oranı erkeklere göre daha yüksek. Kalp hastalıkları, kadınlardaki ölümlerin yaklaşık yarısından sorumlu ve tüm kanser ölümlerinin neredeyse iki katı” diye konuştu.
Tokgözoğlu, aralarında Türkiye'nin de yer aldığı 22 Avrupa ülkesinde 14 bin hasta üzerinde yapılan “EUROASPIRE” araştırma sonucuna göre, “Türkiye dahil tüm Avrupa'da, kalp hastalığı yerleşmiş kişilerde tansiyon, şeker ve şişmanlığın kadınlarda daha fazla olduğu belirlendi” dedi.
Araştırmada, kalp hastası olan kadınlarda stres ve gerginlik (anksiyete) değerinin erkeklere göre daha yüksek olduğunun tespit edildiğini belirten Tokgözoğlu, gerginlik değerinin kalp hastası kadında yüzde 44, erkekte ise yüzde 26 çıktığını söyledi.
“
MENOPOZ SONRASINDA ARTIŞ GÖRÜLÜYOR”
Tokgözoğlu, kalp hastalıkları açısından 40'lı yaşlara kadar erkeklerin kadınlara göre en az 3-4 kat daha fazla yüksek risk altında olduğunu, ancak menopoz sonrasında bu farkın kapanmaya başladığını söyledi.
Kadınların, menopoz öncesi dönemde kalp ve damar hastalıklarından büyük ölçüde korunabildiğini belirten Tokgözoğlu, şunları kaydetti:
“Menopoz sonrasında kilo alma, kan basıncında yükselme, kandaki kolesterol değerlerinde artış gibi kalp damar hastalıklarına zemin hazırlayan önemli değişiklikler olabiliyor. Kadın, bu gibi nedenlerden dolayı, kalp damar hastalıklarına karşı daha savunmasız olabiliyor.
Menopozdan önce kadında şeker hastalığı varsa, sigara kullanıyorsa ya da şişmansa, menopoz sonrasında kalp sorunu yaşama olasılığı daha da artıyor.”
“KADINLARDA FARKINDALIK ORANI ÇOK DÜŞÜK”“Kadının, kalp damar hastalıklarına karşı farkındalığının az olmasına bağlı olarak hekime başvurma ihtimalinin de düşük olduğu” görüşünü savunan Tokgözoğlu, kadınlarda kalp hastalığının belirtilerinin erkeklere oranla daha silik olduğunu söyledi.
Tokgözoğlu, kadının kalp ve damar hastalıklarının belirtilerini menopoz bulgularıyla, yorgunlukla, stres ya da gerginlikle karıştırabildiğini belirterek, “Hekimlerin bile kadınlarda kalp hastalığı olabileceğini düşünülme ihtimali, erkeklere göre daha düşük oluyor” dedi.
Yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak mevcut risk faktörlerinin görülme sıklığının da arttığını vurgulayan Tokgözoğlu, şöyle devam etti:
“Yaşam tarzını çok iyi programlamak lazım. Çocukluk döneminde damak tadı gelişmeden sağlıklı bir
diyet alışkanlığı kazandırılmalı.
Hastalık tanısı konulduktan sonra da çok geç olduğu düşünülmemeli ve hemen önlem alınmalı.
Şişmanlık ve hareketsizlikten uzak durulmalı, ideal kiloya ulaşılmalı ve bu kilo korunmalı. Tercihan 5, en az 3 gün 20 dakika tempolu yürüyüş yapılmalı.
Sağlıklı ve düzenli beslenme türü benimsenmeli. Doymuş hayvansal yağlar mümkün olduğu kadar az tüketilmeli, antioksidan içeren meyve ve sebze yenilmeli. Zeytin ya da ayçiçek yağı kullanılmalı. İşlenmiş ve hazır gıdalardan kaçınılmalı. Mümkün olduğunca lifli ve tahıllı besinler tüketilmeli, kepek ekmeği beyaz ekmeğe tercih edilmeli. Sakatatlardan uzak durulmalı.
Fazla tuz tüketilmemeli, gençlikte tüketilen tuz bile ilerde kan basıncını etkiliyor, hipertansiyon eğilimi artıyor. Bu da kalp krizi riskini tetikliyor.
Ara sıra yoğun diyetler yerine sürekli sağlıklı beslenme seçenekleri kullanılmalı ve bu artık yaşam biçimi haline dönüştürülmeli.”