Güncelleme Tarihi:
Kalıtımsal faktörler, ailemizden aldığımız genetik mirastır. Bunun değişmesi mümkün değildir. Çevresel faktörler ise, sigara içimi, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite yetersizliği, obezite, belirli bazı enfeksiyona neden olan organizmalar, bazı ilaç tedavileri ve güneş ışınlarına maruz kalmanın yanı sıra; besinlerin içerisinde bulunan kanser yapıcı maddeler de kanseri tetikleyen nedenler arasındadır…
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, sebze ve meyvelerde bulunan kimyasal bileşiklerin insan sağlığına olumlu etkide bulunduğunu ve bunların insanı kanserden yüzde 80 oranında koruduğunu belirtti…
Şimdi, beslenme ve diyet uzmanı Çağatay Demir’in tavsiyelerine kulak verelim:
Günde en az 5 porsiyon çeşitli renkte meyve ve sebze tüketin. Sağlıklı kilonuzu sürdürebilmek için kalorisi düşük yiyecek ve içecekler tercih edin. İşlenmiş tahıl ürünleri yerine, tam tahıllı ürünleri tercih edin. Kırmızı et tüketimini sınırlandırın ve işlenmiş et ürünleri (sucuk, salam, sosis, hazır köfte vs.) tüketmeyin. Sigara içmeyin.
Haftada 5 gün en az 30 dakikalık orta derecede fiziksel aktivite yapın. Sağlıklı kilonuzu hayatınız boyunca sürdürün…
Domates tüketin
Antikanserojen aktivite gösteren karotenoidlerden biri olan likopen, domateste bulunan vitamin A benzeri bir bileşik olup prostat, meme ve akciğer gibi bazı kanser türlerinde kanser riskini azalttığı yönünde araştırmalar mevcuttur. Likopenin antikansorejen etkiyi antioksidan özelliği ile yerine getirdiği düşünülmektedir. Son yıllarda 47.000 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada, domates ve ürünlerini haftada 10 porsiyon ve daha fazlasını tüketenlerde prostat kanser riskinin yüzde 35 oranında azaldığı kanıtlanmıştır…
1994 yılında İtalya’da yapılan bir araştırmada yüksek miktarda domates tüketiminin sindirim sistemi kanser riskini düşürdüğü bildirilmiştir. Likopenin en iyi kaynağı domatesten yapılmış ürünlerdir. Likopen, işlenmiş domates ürünlerinin (salça, ketçap, domates çorbası vs.) yağ ile birlikte tüketilmesiyle, vücut tarafından çiğ domatese göre daha iyi kullanılır. Çeşitli araştırmalarla kanıtlanan bu özellik, likopenin yağda eriyen bir besin öğesi olmasından ve domateste trans formunda bulunan likopenin pişirme veya benzeri işlemler sırasında cis formuna dönmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Likopen karpuz, greyfurt ve kayısı gibi kırmızı meyve ve sebzelerde de bulunur.
Mandalinayı sofranızdan eksik etmeyin
Yapılan çeÅŸitli araÅŸtırmalar sonucu, mandalinada bulunan ve ona turuncu rengini veren karoten maddesinin saÄŸlık üzerine birçok olumlu etkisi ortaya kondu. Japonya’da yapılan iki farklı çalışmaya göre karoten deposu olan mandalinanın, kansere yakalanma riskinin azalttığı azalttığı bulundu. Mandalinanın bunun yanında karaciÄŸer hastalıkları, damar sertliÄŸi ve ÅŸeker hastalığı riskini azalttığı, mandalina suyu içen hepatit hastalarının ise karaciÄŸer kanserine yakalanmadıkları tespit edildi. Â
Brokoli, Karnabahar, Lahana ve Brüksel Lahanası
Bu gruptaki besinlerin yapısı oldukça karmaşık olduğu için, yapılarında bulunan kanser önleyen bileşikler veya bileşik toplulukları tam olarak açıklanamamaktadır. Kanser türleri arasında üçüncü sırada görülme sıklığıyla kolon kanseri ve Amerika’da yaşam boyunca her 6 erkekten birinde görülen prostat kanseri riskini azaltan bu besinler, yüksek oranda C vitamini, beta-karoten, lif, kalsiyum, folik asit ve birçok fitokimyasal madde içerirler. Bu besinlerin yapısında bulunan bileşikler DNA zedelenmesini baskılayan veya bloke eden enzimleri tetikler, tümör büyüklüğünü ve östrojen benzeri hormonların etkinliğini azaltır.
Sarımsağın etkisi de büyük
Sarımsak yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir. Sarımsağa karakteristik kokusunu veren ve biyolojik aktivitesinin çoğunu sağlayan içindeki allisin, allilik sülfitler gibi organik kükürtlü bileşiklerdir. Soğan ve sarımsakta bulunan bu maddeler karsinojenlerin atılımını arttırır ve tümör hücre çoğalmasını baskılayan enzimleri uyarırlar. Ayrıca sarımsağın antibakteriyel olduğu bilinmektedir.
Antioksidan Deposu: Üzüm
İnsan vücudunda meydana gelen birtakım olaylar sonucunda serbest radikaller oluşur. Serbest radikaller ise hücre hasarına neden olarak kanser gibi pek çok rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olurlar. Örneğin hücrenin yapısını oluşturan lipitleri etkileyerek, hücre zarını zedeleyebilir ve neticesinde hücrenin yapı ve bütünlüğünde bozulmalar meydana gelebilir. Ayrıca bir nükleik asit olan ve genetik bilgi taşıyan DNA molekülüne zarar vererek genlerde bozulmalara neden olabilirler. Serbest radikallerin bu gibi etkileri başta kanser olmak üzere, kalp damar hastalıkları ve diyabet gibi çok ciddi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur.
Üzüm içerdiği flavonoid bileşenlere bağlı olarak potansiyel antioksidan (serbest radikalleri etkisiz hale getiren) etkinlik gösterir, bu özelliği nedeniyle plazma antioksidan kapasiteyi yükselterek oksidasyona bağlı DNA hasarını ve hücrelere zarar veren bileşenlerin düzeyini azaltır. Yapılan çalışmalar üzümün bu etkisinden dolayı başta kanser olmak üzere bir çok hastalığın oluşumunu önlediğini göstermiştir.
Doğal Östrojen Hormonu: Soya
Soya ve soya ürünleri fitoöstrojen kaynakları olup bu besinler insan vucudunda üretilen doğal östrojen hormonu gibi davranır. Bu bileşiklerin östrojenik etkisi zayıf olmakla beraber, insan vücudunda hem östrojenik aktivite yaparlar, hem de doğal östrojen etkilerini baskılayıcı etki gösterirler. Menopoz sonrası kemik erimesinin temel nedeni östrojen eksikliğidir. Özellikle menopoz sonrası kadınlarda fitoöstrojenik etki gösteren soya ürünleri önem taşır.
Fitoöstrojenler özellikle hormon bağımlı olan kanserleri kontrol ve önlenmesinde rol oynarlar. Meme kanseri, testis ve prostat kanseri gibi östrojen ilişkili kanserler fitoöstrojen alımının yüksek olduğu ülkelerde daha düşük oranlarda görülmektedir.
Soyanın kanserden koruyucu etkisinin yanı sıra, kemik erimesi, diyabet, böbrek hastalığı, menopoz semptomları, kolesterol ve kardiyovasküler hastalıklar üzerine olumlu etki gösterdiği birçok çalışma ile desteklenmiştir.
Soyafasülyesi diğer bitkisel kaynaklı besinlere göre daha yüksek protein içermesinden dolayı, doymuş yağlardan zengin et ürünleri yerine tüketilmesi oldukça sağlıklı bir tercihtir. Soya sütü ve tofu da günlük beslenmede yer verilmesi gereken besinlerdir.
Yeşil çay, kanser hücrelerinin büyümesini engelliyor
Yeşil ve siyah çay, Camellia Sinensis bitkisinin yapraklarından elde edilir. Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden elde edilmesine rağmen; aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanır. Siyah çay kurutulurken oksijenle tepkimeye girerken yeşil çayda bu işleme izin verilemez, dolayısıyla içerisindeki antioksidan maddelerin azalmasına karşı korunmuş olur. Her iki çayda da kafein bulunur, ancak yeşil çaydaki kafein oranı daha düşüktür.
Çinliler sağlık durumlarını geliştirmek için yaklaşık 3.000 yıldır yeşil çay içmekteler. Yeşil çay özellikle Japonya ve Çin gibi Asya bölgelerinde tüketilmekte olup, sağlık üzerine olumlu etkileri ortaya çıktığından beri batı ülkelerinde de popülerlik kazanmıştır.
Çaydaki antioksidan polifenolik bileşikler kanser ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Çayda bulunan temel antioksidan madde kateşindir. Bu bileşik, kanser hücrelerinin büyümesi için gerekli olan enzimi bloke ederek kanser hücrelerinin büyümesini önler. Japon kadınlarda günde beş bardak ya da daha çok çay içilmesinin evre I ve II meme kanseri tekrarını azalttığı göstermiştir. Bazı araştırmalar ise yeşil çayın prostat, mide ve yemek borusu kanser riskini azalttığını belgelemiştir.