Güncelleme Tarihi:
Ntv.com.tr'den Tülay Karabağ'ın haberine göre kanser ile şeker arasındaki ilişki uzun zamandır onkolojinin gündeminde. Bazı konularda olduğu gibi şeker konusunuda da tıp dünyasında farklı sesler çıkıyor. Kimi uzmanlar, şekerin kanser gelişiminde veya geliştikten sonra yayılmasında etkili olmadığını söylerken, bazıları ise şekerin, kanser hücresini besleyen önemli kaynaklardan biri olduğu görüşünde.
Şeker- kanser ilişkisini değerlendiren ve çevre, egzersiz, stres, meditasyon, maneviyat ve diyet gibi epigenetik değişkenlerin DNA’da dış değişikliklere yol açabildiğini belirten Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Canfeza Sezgin, özellikle kanseri doğrudan olmasa bile dolaylı olarak besleyen şeker ve glikoz meselesinin çok yoğun tartışılmaya devam ettiğini söyledi.
“İNSÜLİN, ŞEKERE REFAKAT EDER”
İnsülin hormonunun, glikoz ve şekerin hücrelere girmesini sağlayan bir tür refakatçi olduğunu dile getiren Sezgin, “Kanda şeker olduğunda insülin üretilerek şekerin hücreye girip mitokondride enerji üretiminde kullanılmasını sağlar. Çok fazla şeker, kan şekerini ve insülin seviyelerini arttırır. Zamanla normal sağlıklı hücreler ihtiyaçtan fazla olan şekeri alamaz. Hücrenin zarındaki insülin reseptörleri insüline yanıtsız hale gelir ve artık yanıt vermez. Bu durumda insülin direnci gelişir. İnsülin direnci de şişmanlık, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği ve kanser riskinde artış ile ilişkilidir” dedi.
KANSER HÜCRESİ ŞEKERİ NASIL KULLANIYOR?
“Kanser hücreleri çok yakıt (şeker) tüketmesine rağmen, kötü randıman (enerji) veren eski tip motor gibidir” benzetmesinde bulunan Prof. Sezgin, kanser hücrelerinin şekeri nasıl kullandığını şöyle anlattı:
“Yakıta çok daha fazla ihtiyacı olduğu için kanser hücrelerinin yüzeyi insülin reseptörleriyle çevrilidir ve sağlıklı hücreden onlarca kat daha fazla şekeri hücrenin içine alırlar. Bu nedenle sağlıklı hücrelerde insülin direnci gerçekleştiğinde dahi kanser hücreleri şekeri içeri almaya devam eder. İnsülin kanser hücresinin içine şekeri salar ve bu durum kanser hücresinin çoğalmasını sağlayan genlerin açılmasına neden olur. Bilim insanları bu etkiyi ’gaz pedalindaki bir ayak gibi’ kanser hücresinin büyümesini tetikleyen bir etki olarak tarif etmektedir.”
GÖKKUŞAĞI RENKLERİNDE BESLENİN
Peki, yediğimiz besinler kanser genlerini kapatabiliyor ve tümör baskılayıcı genleri açıyorsa ne yenmesi gerekir? Hastalıklardan kurtulmanın doğal reçetelerini veren Tam Şifa kitabının da yazarı olan Prof. Canfeza Sezgin, gökkuşağı renklerinde beslenmeye vurgu yaparak şunları söyledi:
FİTOKİMYASALLAR İÇİN BOL SEBZE TÜKETİN
“Bu sorunun cevabı; gökkuşağı gibi farklı renklerden bol miktarda sebze tüketilmesidir. Sebzeler, fitokimyasallardan zengindir ve bunlar bitkileri çevreden, stres faktörlerinden, güneşten, toksinlerden ve daha birçok şeyden korur. İnsanların sağlıklı olmak için fitokimyasallara ihtiyaçları vardır. Onlar genlerimize etki eder, bağışıklığı güçlendirir, detoksifikasyonu sağlar, kalp sağlığına olumlu etki eder, östrojen metabolizmasının sağlıklı olmasını sağlar, iltihabı önler ve bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri beslerler.
YAĞI İHMAL ETMEYİN
Sağlıklı diyetin diğer bileşenlerini ise yağlar ve proteinler oluşturur. Bu konudaki sağlıklı seçim ise avokado, balık, yağlı tohumlar (fındık, ceviz), çekirdek, fındık yağı ve organik tereyağı gibi yağ içeren besinleri tüketmektir. Bunlara ek olarak zeytinyağı, keten tohumu yağı, hindistan cevizi yağı-sütü ve avokado yağı diğer iyi seçimlerdir.
PROTEİN KAYNAKLARINA DİKKAT
Protein kaynakları ise yumurta, balık, kırmızı et, tavuk, hindi etleridir. İşlenmemiş günlük süt, yoğurt ve peynir diğer protein kaynaklarıdır. Tahıllar da protein içermektedir. Hayvansal protein kaynakları serbest gezinen ve organik olanlardan tercih edilmelidir.”