Güncelleme Tarihi:
Kahve hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Her geçen gün kahveye olan bağımlılığımız artıyor. Birçoğumuz kahve içmeden güne başlayamıyor. Özellikle çalışma saatleri içinde konsantrasyonunu sağlamak isteyenler yemek yemeden bol bol kahve tüketiyor.
Hal böyle olunca, kahve tüketiminin faydaları ve zararları tartışmalara konu oluyor. Özellikle aç karna içilen kahvenin etkileri son dönemde sık sık gündeme geliyor.
Peki ama hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen kahve, özellikle aç karna tüketildiğinde ne gibi etkilere yol açıyor? Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Eylem Karatay ve Diyetisyen Safiye Keskin sorularımızı yanıtladı.
‘KAHVE DOĞRUDAN BİR ETKİYE SAHİP DEĞİL AMA...’
Araştırmacıların aç karna kahve tüketimine ilişkin inceledikleri noktaların başında, kahvenin kan şekeri kontrolünü etkileyip etkilemediği geliyor.
Diyetisyen Safiye Keskin, aç karna tüketilen şekersiz veya şurupsuz bir kahvenin tek başına kan şekeri üzerine doğrudan etkisi olmadığını söyledi ve ekledi:
"Kahvenin içeriğindeki kafein, stres hormonu olan kortizol seviyeleri üzerindeki etkisiyle ve bağırsak hareketlerini hızlandırıcı etkisiyle dolaylı yoldan kan şekerini yükseltici bir özellik gösterebilir. Kan şekerindeki bu anlık yükselişin genel glikoz profili üzerindeki bozucu bir etkisi olduğu söylenemez. Fakat bu alışkanlığın rutinde devam ettirilmesi kan şekeri üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir."
‘KAHVEYİ ERKEN SAATLERDE TÜKETMEK OLUMSUZ ETKİLERİ TETİKLER’
Doç Dr. Eylem Karatay ise kahve tüketiminde zamanlamanın önemine dikkat çekti.
“Kortizol adrenal bezlerimiz tarafından üretilir ve metabolizmayı, kan basıncını ve kan şekeri seviyelerini düzenlemeye yardımcı olur. Fakat, kortizol ve insülin hormonu birbirine karşıt çalışan hormonlardır. Kortizol seviyeleri rutinde uyandığınız ilk saatlerde zirveye ulaşır, gün içinde düşer ve uykunun erken evrelerinde tekrar pik yapar. Sürekli olarak yüksek seyreden kortizol seviyeleri yüksek tansiyon, Tip 2 diyabet ve kalp hastalığı gibi sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Kahveyi kortizol seviyelerinin pik yaptığı erken saatlerde tüketmek kortizolün beklenenden fazla yükselmesine sebep olacak ve bu olumsuz etkileri destekleyecektir” diyen Doç. Dr. Karatay, ekledi:
“Kortizol daha düşük seviyelerde seyrederken tüketmek doğru zamanda kortizolde artışı ve beraberinde daha enerjik hissetmeyi sağlayacaktır. Bununla beraber tok karnına kahve içmenin kan şekeri üzerindeki bu olumsuz etkiyi azalttığını ve kan şekerlerindeki kısa süreli bir yüksekliğin uzun vadeli sağlık komplikasyonlarına yol açtığını gösteren kanıt yoktur.”
‘KAHVE TÜKETİMİ KALORİ ALIMINI KISITLIYOR’
Aç karna kahve tüketiminin kilo kontrolü üzerinde etkisi olup olmadığını da inceleyen uzmanlar, kahve tüketiminin metabolizmayı yüzde 3 ila 11 aralığında hızlandırdığını ortaya koydu.
Diyetisyen Safiye Keskin, kafeinin, sıklıkla enerjide artışa neden olduğunu ve algılanan fiziksel aktivitede artış sağladığını belirtti. Keskin’e göre bu durum vücudun kafein tüketirken fazladan kalori yakmasının bir nedeni olabilir. “Aynı zamanda adrenalin hormonunun salınımını artırarak ve kan akışını hızlandırarak daha fazla kalori harcanmasına yardımcı olur” diyen Keskin şunları söyledi:
“Dahası sade kahve tüketmenin tokluk düzeyini etkileme ve kalori alımını kısıtlama potansiyeli de bulunuyor. Kahvenin aç veya tok olarak tüketilmesinin bu özellikleri değiştirdiğine dair yeterli çalışma yok. Özetle aç veya tok şekilde tüketilmesi fark etmeksizin önerilen miktarlarda kahve tüketiminin hem harcanan enerjide artış hem de kalori alımında azalma ile beraber kilo kontrolü üzerinde etkili olduğu söylenebilir.”
Keskin, aç karna kahve tüketiminin tokluk hissine yol açtığını ve bu nedenle tercih edildiğini bunun da gereğinden fazla kahve tüketimine neden yol açtığını belirtti.
İDEAL KAHVE MİKTARI NE?
Peki günlük kahve tüketim miktarı ne olmalı? Günde kaç bardaktan fazlası aşırı tüketim oluyor?
“Kahve, kafeinin en önemli kaynağı. Yaşa ve bazı özel durumlara göre farklılık gösterse de orta düzeyde kafein alımı (yani 300 mg) tüm bireyler için güvenli. Hamile kadınların bu değeri 200 mg ile sınırlandırması gerekir” diyen Keskin, siyah çay, yeşil çay ve bazı gazlı içeceklerin de yüksek miktarlarda kafein içerdiğini söyledi.
Tüm tüketimleri beraber değerlendirmek gerektiğini belirten Keskin, “Bir fincan Türk kahvesinde 60-70 mg, bir fincan demleme siyah çayda ortalama 60 mg, bir fincan yeşil çayda ortalama 40 mg, 1 fincan filtre kahvede 150-200 mg, 1 fincan espresso'da 100 mg, 1 kutu kolada 40-60 mg kafein bulunmaktadır. Çayların tüketimi de belli sınırlar içerinde olduğunda günlük 2-3 kupa kahve tüketimi normal” ifadesini kullandı.
‘MİDENİN KENDİNİ KORUMAK İÇİN PEK ÇOK YOLU VAR’
Araştırmacılar, 1970'lerden bu yana kahvenin mide ve bağırsaklar üzerindeki etkilerini de değerlendiriyor. Doç. Dr. Eylem Karatay, midenin kahve de dahil olmak üzere her türlü tahriş edici maddeye karşı dayanıklı olduğunu vurguladı.
“Midenin kendini koruması için pek çok yolu var” diyen Doç. Dr. Karatay, “Örneğin, mide zarı ile yediğiniz şey arasında güçlü bir kalkan oluşturan kalın bir mukus tabakası salgılar. Bu kalkan aynı zamanda mideyi yiyecekleri parçalamak için gereken kendi doğal asidik ortamından da korur. Midenin savunmasının aşılması için çok sert bir madde tüketmeniz gerekir çünkü mide sürekli olarak olumsuz ve zarar verici bir ortamdadır” ifadesini kullandı.
Doç. Dr. Karatay, alkol, sigara dumanı ve bazı nonsteroid antienflamatuar ilaçlar gibi tahriş edici maddelerin midemizin doğal savunma mekanizmalarını değiştirdiğini ve iç yüzeyine zarar verdiğini hatırlattı.
‘KOLON KANSERİ RİSKİNİ ARTIRABİLİR!’
Araştırmacılar da farklı ilaçların ve kimyasalların mideye ve ince bağırsağa zarar verip vermediğini anlamak için çalışıyor. Çok sayıda büyük çalışma kahve için böyle bir durumun söz konusu olmadığını ortaya koydu. Örneğin 2013 yılında Japonya'da yaşayan 8 binden fazla kişi üzerinde yapılan bir çalışmada, günde üç veya daha fazla fincan içenlerde bile kahve tüketimiyle mide veya bağırsakta ülser oluşumu arasında önemli bir ilişki tespit edilemedi.
Araştırma verilerini değerlendiren Baylor Üniversitesi Tıp Merkezi İç Hastalıkları Bölümü Şefi Dr. Byron Cryer, “Konsantre halde bile olsa kahvenin midede bir hasara yol açması pek olası değil” ifadesini kullandı ve şunları ekledi:
"Bununla birlikte, kahvenin bağırsak üzerinde bir etkisi var; kolon kanseri riskini artırabilir, bağırsak hareketini tetikleyebilir ve midede asit üretimini artırır. Bağırsakların dışında, kahveden alınan kafeinin kalp atış hızını ve kan basıncını artırdığı iyi biliniyor. Kahve, yatma vaktine çok yakın içildiğinde uykuyu bozabilir; ancak bu değişiklikler geçicidir."
‘KAHVE, SÜT VEYA KREMAYLA İÇİLDİĞİ TAKDİRDE ZARARI ORTADAN KALKIYOR’
Diğer yandan aç karna kahve içmenin mideye herhangi bir zarar verme olasılığının düşük olduğunu belirten California, Davis Tıp Fakültesi'nde fizyoloji profesörü ve Amerikan Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Kim Barrett, bu durumun bir zaman sonra mide asidi üretimini tetikleyebileceğine işaret etti. Fakat kahve, süt veya kremayla içildiği takdirde, olası bir mide asidi artışı nötralize ediliyor. Dr. Barrett, özellikle kahve sade ise yemek yemeden kahve içmenin mide pH'ını sütle ya da yemekle içmeye kıyasla daha fazla düşürebileceğini belirtti.
pH değerinin biraz daha düşük olması mide zarı için bir sorun teşkil etmese de, asitten kaynaklanan hasara karşı çok daha savunmasız olduğu için yemek borusu zarı için bir sorun teşkil edebilir. Uzmanlar son yıllarda yapılan çalışmalarda, kahvenin yemek borusunu mideye bağlayan sfinkteri gevşetip açabileceğini göstermişti. Bu tablo varsayımsal olarak mideden gelen asidin yemek borusuna daha kolay sıçramasına ve hoş olmayan mide yanması semptomlarına neden olabilir.
Ancak bu konuda da veriler kafa karıştırıcı. Avrupa, Asya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan 15 çalışmanın 2014 yılında gözden geçirilmesiyle kahve tüketimi ve mide yanması semptomları arasında bir bağlantı bulunmazken, 48 binden fazla kadın hemşirenin verilerinin kullanıldığı 2020 tarihli bir çalışmada kahve içenler arasında mide yanması semptomları riskinin daha yüksek olduğu tespit edildi.
‘YARARI ZARARINDAN DAHA ÇOK’
Kahve tüketiminin asit reflüsünü artırıp artırmadığı üzerine de çalışmalar mevcut. Uzun süreli reflü sorunu olan kişilerde yemek borusunu kaplayan hücreler, kendilerini sürekli maruz kaldıkları asitten korumak için daha sert, mide benzeri hücrelere dönüşüyor.
Bu değişiklikler, özellikle aile geçmişinde kanser varsa ya da sigara içiyorsanız, yemek borusu kanseri riskini de artırabiliyor. Ancak 2016 yılında ABD’de yapılan bir çalışmada kahve tüketiminin böyle bir etkisi bulunamadı.
Massachusetts General Hospital’da gastroenterolog olarak görev yapan Dr. Trisha Pasricha hastalarına genellikle semptomlarını not etmelerini söylediğini belirtti ve ekledi:
“Eğer kahve içtikten sonra sürekli olarak göğüslerinde bir yanma ya da ağızlarında ekşi bir tat hissediyorlarsa, kahveyi azaltmak isteyebilirler. Sabah fincanınıza biraz süt veya krema ya da küçük bir lokma yiyecek eklemek de yardımcı olabilir. Ancak herhangi bir belirti fark etmiyorsanız, muhtemelen kahveden sonra önemli bir reflü yaşamayan birisiniz ve huzur içinde içmeye devam edebilirsiniz.”
Düzenli olarak latte veya cappuccino içtiğini belirten Dr. Cryer, “Buharda pişirilmiş süt acılığı azaltıyor. Genel olarak, kahve içmenin uzun ömür, daha düşük kardiyovasküler hastalık riski ve karaciğer, prostat, meme ve kolorektal kanser dahil olmak üzere birçok kansere karşı koruma gibi birçok sağlık yararı var” ifadesini kullandı. Cryer, “Kahvenin yararlarına ilişkin kanıtlar zararlarından çok daha fazladır" diye konuştu.