Güncelleme Tarihi:
* Kadınlar daha az alkol, sigara, bağımlılık yapıcı madde kullanıyor.
* Kadınlar sağlık kontrollerini pek aksatmıyor. Sağlık sorunlarını ciddiye alıyor, mümkün olduğu kadar erken dönemde çevreleri ile doktorları ile paylaşıyor. Kısacası erkekler saklarken onlar paylaşıyor, araştırıyor, çözüm arıyor ve önerileri dikkatle yerine getiriyor.
* Koruyucu sağlık hizmetleri konusunda da duyarlı. Örneğin aşılarını düzenli olarak yaptırıyorlar.
* Kazalara karşı daha dikkatliler ve önlem alıcı bir tavır içindeler. İşyeri ve trafik kazaları ile daha seyrek karşılaşmalarının nedeni de bu zaten.
* Daha doğru ve sağlıklı –bilinçli- besleniyorlar.
* Daha hareketli bir hayatları var.
* Kilo konusunda daha duyarlılar.
* Duygusal yaşamları daha sağlam, güçlü ve derin. Aile ilişkilerini daha çok önemsiyor, dostluk, arkadaşlık, komşuluk gibi durumlarda daha hassas davranıyor. Dini duygular bakımından daha samimi bir duruşları var.
* Hormonal yapıları da onları avantajlı kılıyor. Özellikle östrojen hormonu kolesterol yüksekliğine karşı bir şemsiye fonksiyonu görüyor. Neticede kalp damar hastalıklarına kadınlarda daha seyrek rastlanıyor.
* Cinsel güvenlikleri de daha iyi. Çok eşlilik eğilimi, heteroseksüel ve poligamik eğilimler erkeklere oranla çok daha az. Ayrıca seksüel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimalleri de erkeklerden daha seyrek.
DAHA İYİ YAŞLANMAK İÇİN
* İyi ya da kötü yaşlanma ile kanımızdaki insülin seviyeleri arasında bir ilişki var ve insülin hormonu kaliteli yaşlanma ve yaşlanma hızını azaltma bakımından önemli bir belirleyici. Kan insülin seviyesinin artması beklenenden daha hızlı yaşlandırırken, azalması yaşlanma hızının düşmesine sebep oluyor. Bu nedenle sağlığınızı takip ederken özellikle kırklı yaşlardan sonra “açlık insülini” seviyelerini de izlemeliyiz. Makul rakam 5 ünitenin altıdır.
* “İyi yaşlanma” söz konusu olduğunda ne kadar kas dokusuna sahip olduğunuz da önemli bir noktadır. Yeterli ve güçlü kaslara sahipseniz eğer yaşlılığınız daha iyi geçecek demektir. Daha çok kas daha kolay kilo kontrolü, daha kolay şeker, kolesterol, trigliserid ayarı, daha güçlü bağışıklık sistemi, daha az düşme ve osteoporoza bağlı kırık riski anlamına da geliyor. Özellikle yaşlılığa bağlı kas kaybı –sarkopeni- iyi kontrol edilemediğinde kötü yaşlanmaya sebep olabiliyor. Sarkopeni obez yaşlılarda daha da önemli bir risk faktörü haline geliyor. Hareket etmeyi, oturup kalkmayı, dengeyi güçleştiriyor. Bu nedenle özellikle fazla kilolu yaşlıların kaslarını korumalarında fayda var. Bunun yolu da düzenli yürümek ve aralıklı ağırlık-direnç egzersizlerinden geçiyor. Yaşlandıkça kas kaybeden değil, kazanan biri olmaya bakmalıyız.
* Fazla miktarda şeker tüketmek kadınlarda da erkeklerde de hormonal dengeyi bozuyor, en azından olumsuz etkiliyor. Aşırı şeker tüketen kadınlarda tüylenme/sivilcelenme problemlerine, adet düzensizliklerine daha çok rastlanıyor. Şekerin fazlasının erkeklerde de testosteron hormonu –erkeklik hormonu- üretimini azalttığı gösterilmiş. Kısacası şekerin fazlası cinsel gücü de, isteği de, hormonal dengeyi de olumsuz etkiliyor. Yaşlandıkça şekeri –tatlıyı- azaltmalıyız.
* Tıpkı şeker gibi alkol de cinselliği olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle erkeklerde aşırı alkol tüketimi yumurtalık fonksiyonlarının zayıflamasına, meme büyümesi, kıl dökülmesi ve benzeri değişimlerle feminizasyon –kadınlaşma!- işaretlerine yol açıyor.
* Yaşlandıkça “beyin-beslenme ilişkisi” de çok önemli bir konu haline geliyor. Beyin –merkezi sinir sistemi- şekerin azından da çoğunda da hoşlanmıyor, makul miktarda şekerle daha bir mutlu oluyor. Beynin doymuş yağlardan da fazla hoşlanmadığını bilmemiz lazım. Omega-3 yağ asitlerine ise adeta bayılıyor! Özellikle EPA –Eikosa Pentaenoik Asit- her yaştaki nöronlar için neredeyse “beyin sütü” işlevi görüyor. B12 vitamini için de aynı tanımı kullanmak mümkün. B12 rezervi azaldıkça sinir sistemi sorunlu hale geliyor, daha bir unutkan, yorgun, isteksiz oluyor. Beynin sağlıklı işleyebilmesi için mutlaka ama mutlaka demire de ihtiyacı var. Kanaatime göre karbonhidrat ağırlıklı beslenmek genelde beynin pek işine gelmiyor. Akıllı yağlar ve değerli proteinler ise onu müthiş mutlu ediyor. Bazı antioksidanlar da beyin dostu maddeler. Mesela çaydaki kateşinler böyle. Özellikle yeşil çayda bol miktarda kateşin var, faydalanmak gerekiyor. Özetle yaşlandıkça beyni de beslemekte fayda var.
GÖĞÜS AĞRISI NEDEN ÖNEMLİ?
Göğüs ağrılarının her türlüsünü -hafif ya da şiddetli olmaları, nereden kaynaklandıkları fark etmiyor- ciddiye almamız gerekiyor. Çünkü bazı göğüs ağrıları kalp damarlarının daralıp tıkandığına işaret edebiliyor. Kalbimizin ağrı şeklinde yolladığı bu feryatlar dikkate alınmazsa kalp krizinden kalp durmasına kadar hayatı tehdit edebilecek pek çok sorun sırada bekliyor. Kalbimizi besleyen damarlar onu dış yüzünden adeta bir “taç” gibi sarıp sarmalıyor. Zaten bu nedenle de kalbi besleyen bu damarlara “koroner arterler/taç damarlar/korono=taç” deniyor. Damarların içinden geçen temiz kanın kalp adalesinin ihtiyacına yetecek kadar olmadığı durumlarda göğüs ağrısı ortaya çıkıyor. Bir başka deyişle koroner damarların yetersizliği ağrıyla kendini belli ediyor, bu ağrıya “angina” adı veriliyor. Anginayı –seyrek de olsa- her hasta ağrı olarak da tanımlamıyor. Onu kimi hasta göğsünde bir sıkıntı hissi, kimi hasta bir baskı hali, kimi de yanma olarak anlatabiliyor. Her ne şekilde ortaya çıkarsa çıksın angina ağrısı en çok “iman tahtası” adını verdiğimiz göğüs kafesinin orta bölümündeki kemik yapının altında hissediliyor. Bazen çeneye, sol omuz ve kola, bazen de sırta ve sağ kola da yayılabiliyor. Ağrının sadece mide, hatta safra kesesi bölgesinde hissedilmesi bile mümkün. Ağrının genellikle bir çabayı –merdiven çıkma, koşma, hızlı yürüme, yokuş çıkma, egzersiz yapma vs- takiben ortaya çıkması, istirahat edince azalıp kaybolması en tipik özelliği. Bedensel stresler yanında ruhsal stresler de (öfke atakları, ağır üzüntler, endişe-gerginlik halleri) ağrıyı davet edebiliyor. Her iki durumda da dilaltına konulacak bir “nitrat” tableti ağrıyı ortadan kaldırmasa bile hafifletiyor. Eğer yukarıdaki tanıma benzeyen bir göğüs ağrısı problemiyle karşılaşırsanız lütfen işi şansa bırakmayın, sorunu ciddiye alın.
FAZLA PİRİNÇ ŞEKER YAPIYOR
Diyabet günümüzün en önemli en yaygın hastalıklarından biri. Erişkin yaşlarda ortaya çıkan Tip 2 diyabet/yetişkin diyabeti/insüline bağlı olmayan diyabet gibi isimlerle tanımlanan tipinin ise kilo sorunu, özellikle göbek ve bel bölgesinde biriken yağ miktarının fazlalığıyla yakın –birebir- bir ilişkisi var. Zaten muhtemelen de son elli yılda (özellikle geçtiğimiz yirmi yılda) sayıları hızla artan göbekli kişi ve obezler nedeniyle her ülke ciddi bir diyabet patlaması yaşıyor. Öyle ki beli aşırı genişleyip göbeği fazlaca büyüyen çocuklarda bile eskiden ellili yaşlardan sonra ortaya çıkan bu tür diyabete rastlanabiliyor. Yeni bir çalışma diyabet ve beslenme arasındaki ilişkiyi yeniden gözler önüne serdi. Harvard Üniversitesi’nde yürütülen bu çalışmaya göre beyaz pirinç tüketenlerde tip2 diyabet riski %12’ye kadar yükselebiliyor. Beyaz değil de esmer pirinç tükettiğinizde ise riskiniz azalıyor. Bu aslında pek de şaşırtıcı bir bulgu değil. Şaşırtıcı değil çünkü beyaz pirincin kan şekerinde daha hızlı yükselmelere yol açıp insülin patlamalarına sebep olabildiği biliniyor.
BEYAZ EKMEĞİ AZALTIN
Bu bulgudan hareketle şunu söylemek de mümkün. Tıpkı beyaz pirinç gibi beyaz ekmek, beyaz undan yapılan makarnanın aşırı tüketiminin de diyabet riskini arttırabileceği unutulmamalıyız. Çünkü bunlar da kan şekerinde ani dalgalanmalara, ani insülin patlamalarına yol açabilen, özellikle insülin direnci olanlarda diyabete yakalanma olasılığını yükselten besinler. Bana sorarsanız ailenizde diyabet varsa, kilo alma eğilimindeyseniz, özellikle göbek ve bel bölgenizden yağlanıyorsanız beslenme modelinizde ne beyaz undan yapılan makarnaya, beyaz ekmeğe ne de beyaz pirinçle yapılmış pilava yer vermeyin. Ekmeği olabildiğince azaltın, kepekli, tam buğday ve çavdardan yapılmış ekmeği tercih edin. Pirincin beyazını mutfağınızdan yolcu edip esmerinden bile uzak durun ve bulgura ağırlık verin. Bulgur pilavı yiyin, zeytinyağlı dolmalarınızda pirinç yerine bulguru tercih edin.