Güncelleme Tarihi:
Tıp dilinde Clarkson hastalığı olarak bilinen Kaçış sendromu, damar içi kan basıncında meydana gelen dengesizlikle ortaya çıkmaktadır. Sistemik kapiller kaçış sendromu ilk kez 1960 yılında Clarkson ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır. Bu nedenle "Clarkson Hastalığı" ismi de verilir. Tekrarlayan damar içi sıvısının azalması ile ortaya çıkan şok atakları ortaya çıkar ve nadir görülür. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa, Hindistan, Japonya, ve Kuveyt de dahil olmak üzere, dünyanın dört bir yanından hastalar tespit edilmiştir. Yaşamı tehdit eden bir hastalıktır.
KAÇIŞ SENDROMUNUN BELİRTİLERİ
Ataklar arasında hasta sağlıklıdır. Neye bağlı olduğu ve bedenin çalışmasının nasıl bozulduğu henüz tam olarak belli değildir. Kılcal damarların içinden dışarıya sıvı çıkış hız ve miktarında artış meydana gelir. Kılcal damarlarda ortaya çıkan bu değişiklikle damar dışına sıvı sızması artar.
Akciğer-kalp-karın zarı gibi bedenin iç boşluklarına ve kaslarının içine, damar içindeki sıvılar sızarak birikir. Damar içi kan basıncı-tansiyon azalınca şok tablosu gelişir. Damar içinden beden boşluklarına sıvı kaçışına neden olan ihtimaller olsa da esas neden bilinmemektedir.
Hasta şikayetleri günlük hayatta sık karşılaşılan şikayetlerdir. Hastalar sıklıkla bulantı, karın ağrısı, kusma, halsizlik, kas ağrıları, yorgunluk gibi belirgin tanımlayıcı özellik göstermeyen yakınmalar ile başvururlar. Klinikte en sık “septik şok" tablosuyla yani kana karışan mikrobik etkenlerin ortaya çıkardığı şok tablosu ile benzerlik gösterir ve karışır.
Ataklar sırasında; damar içi sıvısının ani ve çok miktarda azalması, kanda albumin düzeylerinin düşük olması, kanın koyulaşması-akıcılığının azalması, bazen de monoklonalgamopati denilen özel bir laboratuar bulgusu tespit edilebilir. Gözlenen hastalarda yaygın bir şekilde bağırsaklarda ödem, asit, akciğer ve kalp zarında ve hatta kaslarda sıvı birikip, yaşamı tehdit edici bir tablo oluşturabilir.
TEDAVİSİNDE DÜZENLİ TAKİP ŞART
Kaçış Sendromundaki ani ve hızlı olarak gelişebilen kan basıncı (tansiyon) düşüklüğü yoğun tedavi ve takiple önlenemezse, birden fazla organın çalışması yetersiz hale gelebilir. Bu da hasta için uzun tedavi dönemi hatta ölüm anlamına gelebilir.
Sıvı-elektrolit tedavisi, kan basıncının normallerde tutulmaya çalışılması böbrek, kalp ve beyin gibi hayati organların hasra görmesini engelleyebilir. Kortizonlu ilaçlar tedavide kullanılabilir.
Unutulmamalıdır ki, her hastanın tedavisi o an yapılmış olan tetkik ve bulgulara göre değişiklik gösterebilir.