Güncelleme Tarihi:
Kaçış Sendromu hastalığı, ülkemizde şu ana kadar sadece Mehmet Ali Erbil'de gözlemlenmiştir. 1960 yılında B. Clarkson tarafından ilk kez teşhis edilen bu hastalık, dünya çapında da çok az gözlemlenmektedir. İşte, Kaçış Sendromu hastalığı hakkında merak edilen bazı bilgiler
Kaçış sendromu hastalığı ya da bilimsel adıyla "Capillary leak syndrome" kanın yoğunlaşması, tansiyonun düşmesi gibi bulgular veren hastalık, damarlardan protein, mineral ve suyun sızması" olarak tanımlanmaktadır. Tekrarlayan şoklarla kendini gösteren sendrom, bu krizlerden 24 saat önce gribal enfeksiyonlarda olduğu gibi, halsizlik, yorgunluk, hafif ateş gibi belirtiler veriyor. Krizler birkaç ayda bir tekrarlayabileceği gibi, bazen yıllarca görülmüyor. Krizi önleyici tedavide de üst solunum yolları enfeksiyonlarında kullanılan ilaçlar veya astım, bronşit hapları uygulanıyor.
Sendromu 1960 yılında ilk tarif eden B.Clarkson'dur. Çok az görülen bir hastalık olup, dünyada sadece 791 vakaya rastlanmıştır. ABD'de 10, Fransa'da 32 kişide Türkiye'deyse ilk defa Mehmet Ali Erbil'de rastlanmıştır.
KAÇIŞ SENDROMU NASIL SEYREDER?
Ataklar arasında hasta sağlıklıdır. Neye bağlı olduğu ve bedenin çalışmasının nasıl bozulduğu henüz tam olarak belli değildir. Kılcal damarların içinden dışarıya sıvı çıkış hız ve miktarında artış meydana gelir. Kılcal damarlarda ortaya çıkan bu değişiklikle damar dışına sıvı sızması artar.
Akciğer-kalp-karın zarı gibi bedenin iç boşluklarına ve kaslarının içine, damar içindeki sıvılar sızarak birikir. Damar içi kan basıncı-tansiyon azalınca şok tablosu gelişir. Damar içinden beden boşluklarına sıvı kaçışına neden olan ihtimaller olsa da esas neden bilinmemektedir.
Hasta şikayetleri günlük hayatta sık karşılaşılan şikayetlerdir. Hastalar sıklıkla bulantı, karın ağrısı, kusma, halsizlik, kas ağrıları, yorgunluk gibi belirgin tanımlayıcı özellik göstermeyen yakınmalar ile başvururlar. Klinikte en sık “septik şok" tablosuyla yani kana karışan mikrobik etkenlerin ortaya çıkardığı şok tablosu ile benzerlik gösterir ve karışır.
Ataklar sırasında; damar içi sıvısının ani ve çok miktarda azalması, kanda albumin düzeylerinin düşük olması, kanın koyulaşması-akıcılığının azalması, bazen de monoklonalgamopati denilen özel bir laboratuar bulgusu tespit edilebilir. Gözlenen hastalarda yaygın bir şekilde bağırsaklarda ödem, asit, akciğer ve kalp zarında ve hatta kaslarda sıvı birikip, yaşamı tehdit edici bir tablo oluşturabilir.
TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
Kaçış Sendromundaki ani ve hızlı olarak gelişebilen kan basıncı (tansiyon) düşüklüğü yoğun tedavi ve takiple önlenemezse, birden fazla organın çalışması yetersiz hale gelebilir. Bu da hasta için uzun tedavi dönemi hatta ölüm anlamına gelebilir.
Sıvı-elektrolit tedavisi, kan basıncının normallerde tutulmaya çalışılması böbrek, kalp ve beyin gibi hayati organların hasra görmesini engelleyebilir. Kortizonlu ilaçlar tedavide kullanılabilir. Unutulmamalıdır ki, her hastanın tedavisi o an yapılmış olan tetkik ve bulgulara göre değişiklik gösterebilir.
KAÇIŞ SENDROMU BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kaçış sendromu hastalığının tanısının koyulduğu bireylerde çoğunlukla yıllar boyunca herhangi bir belirti görülmez ve kişi normal bir şekilde hayatını sürdürür. Nedeni bilinmeyen bir şekilde oluşan ataklar sonucunda hastalığın belirtileri ortaya çıkar. Bu durum hastada ayda bir tekrarlayabileceği gibi bazen bir ataktan sonra bir sonraki atağın ortaya çıkması yıllar sonra gerçekleşebilir. Genellikle tekrarlayan şoklar ile kendini gösteren kaçış sendromunda krizlerden 24 saat önce gribal enfeksiyon benzeri belirtilere rastlanabilir. Bunlar ateş yükselmesi, yorgunluk, halsizlik, kas ve eklem ağrısı gibi belirtilerdir. Bunun haricinde hastalığın aktifleştiği dönemlerde görülen en yaygın belirtiler şunlardır:
Tansiyon düşüklüğü
Kanın yoğunlaşması
Baş dönmesi
Karın ağrısı
Bulantı ve kusma
Vücudun belirli bölgelerinde oluşan şişlikler
Bağırsaklarda ödem oluşumu
Karında asit birikmesi
Şok
Yukarıdaki belirtilere ek olarak kaçış sendromu hastalarında aynı zamanda damar dışına sıvı difüzyonu nedeniyle kalp ve akciğer zarında sıvı birikmesi geliştiğinden kalp ve akciğer yetmezliği görülebilir ve buna bağlı olarak da yaşamı tehdit eden tehlike durumları ortaya çıkabilir.
KAÇIŞ SENDROMU NEDENLERİ NELERDİR?
Kaçış sendromu dünya genelinde çok nadir görülmekle birlikte tıp literatüründe halen birçok araştırmaya konu olan bir hastalıktır. Damarların dışına protein, mineral ve sıvı geçişi olması nedeniyle ciddi şok tablolarına neden olan bu hastalıkta, damarların içinden vücudun çeşitli kısımlarına sıvı kaçışında rol oynayabilecek çeşitli olasılıklar üzerine durulsa da hastalığın oluşumuna yol açan kesin nedenler tam olarak bilinmez. Bununla birlikte hastalığın nedenlerine yönelik olarak son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda hematolojik hastalıklarda kullanılan bazı ilaçlar başta olmak üzere, bazı ilaç türlerinin kaçış sendromu oluşumuna zemin hazırlayabildiği tespit edilmiştir. Ayrıca bazı enfeksiyon hastalıkları, ağır sepsis tabloları, karbonmonoksit zehirlenmeleri, lenfoma ve hemofagositik sendrom gibi bazı hastalıkların da kapiller kaçış sendromuna neden olabileceği üzerinde durulmaktadır. Ayrıca kedi ve köpek gibi hayvanların dışkılarının da bu hastalığın gelişiminde rol oynayabileceği belirtilmektedir.
KAÇIŞ SENDROMU TANISI NASIL KOYULUR?
Kapiller kaçış sendromunda hastalığın tanısı; hastanın genel öyküsü ve klinik bulguları birlikte değerlendirilerek konulur. Tansiyon düşüklüğü (hipotansiyon), kanın yoğunlaşması (hemokonsantrasyon), kandaki albümin düzeyinde 0,5 mg/dL ve üzerindeki düşüşler (hipoalbuminemi) ile lokal veya vücut geneline yayılmış ödem belirtileri ile başvuran hastalarda yapılan detaylı muayeneler sonucunda hastalığın tanısını destekler düzeyde belirtiye rastlanması durumunda kaçış sendromu teşhisi konulur. Hastalarda en sık rastlanan sorunlardan biri tansiyon düşüklüğüdür. Sistolik kan basıncının 90 mmHg'nin altında olması veya ataklar sırasında kan basıncında ani olarak 40 mmHg ve üzerinde düşüşler görülmesi bu hastalığın karakteristik özellikleri arasında yer alır. Bu hastalar genel olarak sağlık taramasından geçirilmeli, varsa kronik hastalıklarının veya atak oluşumuna sebep olabilecek başka sağlık sorunlarının tespit edilmesi halinde bu hastalıkların tedavisine yönelik tedavi süreci başlatılmalıdır. Kaçış sendromu ataklarında durumun erken dönemde tespit edilmesi ve tedavinin başlatılması büyük önem taşıdığından özellikle ağır septik durumlar içerisinde bulunan hastalarda kaçış sendromu gelişimi ihtimali üzerinde durulmalı ve gerekli tanı testleri mutlaka yapılmalıdır.