Güncelleme Tarihi:
Bizi çevreleyen sosyal kurallar ve iletişim yöntemleri en eski kavimlerden modern günümüze kadar hep sembollerle şekillenirken en “başta” gelen saç ile ilgili kurallar, törenler, mitler ya da ayinler, hem saçın şekli, uzunluğu ve rengi, hem de kesilip kesilmemesiyle ya da yıkanıp yıkanmamasıyla kadın ve erkeğe farklı davranışlar öngörerek çeşitli anlamlar taşıyacak şekilde biçimlenmiştir.
Saç; kadınlık ve erkeklik ideallerinin yaratılmasında eskiden beri bir sembol olurken, aynı zamanda insan ve insanın dünyadaki yeriyle de ilişkilidir. Kadınsılığı vurguladığı için uzun saçların kesilmemesi, saçların örtülmesi, sevilen birinin kaybında yaşanan derin üzüntünün ya da dünyevi zevklerden feragat etmenin dışavurumu olarak saçların kesilmesi, kazınması gibi eylemler insanın ait olduğu toplumun yansıması olarak tarih boyunca görülmüştür. Sosyal statü, rol ve sınıf farklılığının fark edilir olması saçta yapılan gösterişli modeller, örgüler, aksesuvarlar ve peruklarla sağlanmıştır.
SAÇLARI, GÜÇ GÖSTERGESİYDİ
Jül Sezar’ı hep kafasındaki defnelerle bezenmiş tacıyla tasvir edilmiş görürüz. Adı (Caesaries) bile “gür saçlı” anlamına gelen Sezar, görünüşüne son derece önem veren bir asker-yöneticiydi, tacını ve tarağını yanından eksik etmezdi. Saçları yaşadığı devirde bir güç göstergesiydi. Onun ikonik tacı pek çok hükümdara ilham olmuş ve kendisinden sonra pek çok devlet adamı farklı şekillerde taçlar kullanmıştır.
Kızıl saçlı olmanın rönesans öncesi ve devamında hem tehlikeli oluşla hem de dişi çekicilikle ilişkilendirilişi yerini 1930’larda sinema sektörüyle öne çıkan sarı saça bırakmıştır. Siyah beyaz çekilen sinemada ışığın artırılmasıyla elde edilen parlaklık özellikle kadın oyuncuların sarı saçlarını olabildiğince açık -platin- sarı göstermiş, bu da dönemin moda ve güzellik anlayışını etkileyerek ideal kadın saç rengini sarı olarak belirlemiştir. İdeal güzellikle eşdeğer görülen sarışınlık, 1950’lerde ünlü aktris Marilyn Monroe ile zirveye oturmuştur.
Frida ünlü resminde, Diego’ya olan aşkından, onun sevdiği uzun saçlarını kesmiş ve bir anlamda hem kendini hem de eski kocasını cezalandırmıştır. Sol elinde, kesilmiş saçlarının bir tutamını fedakârlığının bir işareti gibi tutarken, sağ elinde de makası tutmaktadır.
Saç, yerel ve evrensel tüm değerleri barındıran yapısıyla oldukça önemli bir konumdadır. Çünkü fiziksel yapısı gereği oldukça kişisel ve hassas olmasına rağmen toplumsal söylemlerin dile getirilişinde bir o kadar güçlüdür.
Saç, toplumda cinsiyet, ırk ve kültürel kimliklerin belirlenmesinde ve ayırt edilmesinde önemli bir role sahip olmasıyla birlikte, bireylerin yaşadıkları topluma ait olma hissini güçlendirir. Toplum ve birey arasında görünmez bağlar inşa etmektedir. Farklı topluluklar arasında ayırt edilebilmeyi gerek şekliyle, gerek rengiyle, gerek uzunluğu kısalığı ile konuşmadan kolaylaştırmaktadır.
TAÇ KULLANMASININ NEDENİ: SAÇ DÖKÜLMESİ
Dönelim her gittiği yere tacını ve tarağını götüren Jül Sezar’a... Gür saçlı Sezar’ın taç kullanmasının ardında başka bir sebep vardı: Saç dökülmesi sorunu! Fethettiği coğrafyaların her birinde kapı kapı bu soruna şifacı aradığı söylenir. Defne tacıyla kapattığı alan, saç kayıplarının olduğu verteks bölgesidir.
Jül Sezar’ın şifacılarının eli artık çok güçlü! Erken dönem saç kayıplarını engellemek kök hücre tedavisi ile mümkün olabilirken, ileri dökülmelerde saç ekimi ile kesin ve kalıcı çözümler sunulabiliyor. Geriye bize, sevdiğimize yazdığımız mektubun içine bir tutam saç ya da türkülerde gönlümüze zincirlenmiş sevdiğimizin saçları kalsın. Defne taçlar da tarihin tozlu sayfalarında...