Güncelleme Tarihi:
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, halk arasında "Japon hastalığı" olarak bilinen ve genellikle Asya ülkelerinde görülen "takayasu arteriti"nin özellikle 40 yaş altındaki kadınlar için risk oluşturduğunu belirtti.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ANORMAL ÇALIŞMASI SONUCU OLUŞUYOR
Sayarlıoğlu, takayasu arteriti hastalığının, genetik ve çevresel bazı etkilerin varlığında, bağışıklık sisteminin anormal çalışması sonucu ortaya çıktığını söyledi.
ANA DAMARLARDA İLTİHAPLANMA GÖRÜLÜYOR
Bunun romatizmal bir hastalık olduğunu, romatoloji uzmanlarınca teşhis ve tedavi edildiğini anlatan Sayarlıoğlu, hastalığın, aort ve ana dallarında damar duvarında iltihaplanma görülmesiyle ortaya çıktığını kaydetti.
HASTALARIN YÜZDE 90'I KADIN
Erkeklerde bu hastalığa oldukça nadir rastlandığını bildiren Sayarlıoğlu, hastaların yüzde 80-90'ını kadınların oluşturduğuna dikkati çekti.
Hastalığın genellikle 10 ila 40 yaş arasındaki kadınlarda görüldüğünü ifade eden Sayarlıoğlu, "Nabızsızlık hastalığı olarak da bilinen takayasu arteriti hastalığına karşı özellikle 40 yaş altındaki kadınların bilinçli olması gerekir. Dünyada her bölgede görülebilir ancak Asya toplumlarında daha sıktır. Japonya'da her yıl 150 yeni hastada kendini göstermektedir." bilgisini verdi.
ERKEN TANIDA TEDAVİ BAŞARILI
Türkiye'de hastalığın yeterince bilinmediğine işaret eden Sayarlıoğlu, şöyle konuştu:
"İnsanlarımızın rahatsızlarını farklı yorumlaması ve hastalığın sinsi seyretmesi, hekimin teşhisini güçleştiriyor. Genellikle hastaların kronik anemi nedeniyle tedavi aldığı, psikiyatriye başvurduğu bile oluyor. Teşhis edilemeyen tüberküloz gibi düşünülüp, tüberküloz tedavisi bile alan vardır. Hastalığın teşhisi çok önemlidir. Tedaviyle hastalık kontrol altında tutulabilmektedir. Özellikle erken tanı konulan hastalarda tedavinin başarısı oldukça yüz güldürücüdür."
HERKESE ÖZEL TEDAVİ
Hastalığın standart tedavisinin bulunmadığını vurgulayan Sayarlıoğlu, "Çünkü hastalık her bireyde farklı seyreder. Hastalık şiddeti, organ tutulumunun derecesi, yaygınlığı gibi faktörler tedavi seçimini etkiler. Kullanılan ilaçlar mutlaka düzenli doktor kontrolünde kullanılmalıdır." dedi.
"YORGUNLUK, KİLO KAYBI, HAFİF ATEŞLE ORTAYA ÇIKIYOR"
Sayarlıoğlu, hastalığın genellikle halsizlik, isteksizlik, yorgunluk, kilo kaybı, hafif ateşle ortaya çıktığını dile getirdi.
İlerleyen dönemlerde ise aort ve ana dallarının duvarında iltihaplanmalar sonucu, damarlarda daralma, tıkanma, delinme gelişebildiğini belirten Sayarlıoğlu, şunları kaydetti:
HANGİ ORGANDAYSA SOĞUKLUK, GÜÇSÜZLÜK OLABİLİR
"Buna bağlı olarak kola veya bacağa giden büyük atardamarlarda iltihaplanma gelişmişse, o kol veya bacakta nabız zayıf alınır ya da hiç alınamayabilir. O bölgeye giden kan akımı azalacağından, beslenme azlığına bağlı soğukluk, güçsüzlük, hareketle gelen ağrı olabilir. Tansiyon ölçümleri sırasında bir veya her iki kolda tansiyon hiç alınamayabilir. Hasta bazen nabzının alınmadığını ya da zayıf alındığını kendisi de fark edebilir. Bazen beyine giden damarlar etkilenir. Kanlanmadaki azlığa bağlı olarak hastada baş ağrısı, baş dönmesi, nöbetler, bayılma ve ilerleyen dönemlerde görme değişiklikleri şeklinde belirti verebilir. Boyundaki atardamarlar etkilenirse, hastalığın aktif dönemlerinde, etkilenen bölgede belirgin ağrı saptanabilir."
Sayarlıoğlu, belirtilerin görülmesi durumunda hekime başvurulmasının önem taşıdığını sözlerine ekledi.