Güncelleme Tarihi:
En ilkel çağlardan beri hayatımızın orta yerinde duran öfke, modern toplum hayatıyla çeliştiği için yeniden ele alınıyor ve psikoloji bilimi bu dürtü bozukluğu ile yakından ilgileniyor…
Hepimizin hayatında bir çok kez yaşadığı, bazılarımızın sıklıkla kendisinde tanık olduğu ve kimi zaman ailelerin şaşkınlıkla, çocuklarında izledikleri öfke patlamaları, eğer genetik kökenliyse tüm yaşam için tehlike çanları çalıyor. Mesela, anlık bir öfkeye kapılarak ele alınan bir silah, atılan bir yumruk, çıkarılan bir kavga, öfkeye kapılanın hayatına mal olabiliyor. Ve öfkeyi yaşayanların neden bu kadar öfkeli oldukları konuşuluyor, sorgulanıyor. Psikiyatri uzmanlarına göre, daha çok bağımlı kişilikler öfke nöbetlerine kapılıyor. Bağımlılık ve öfke, ciddi olarak etkileşim içinde olan iki kavram olarak kabul ediliyor.
Acıbadem Hastanesi Psikiyatrlarından Doç. Dr. Pakize (Cervatoğlu) Geyran, öfkenin temeline inildiğinde; öfkenin cinsellik kadar hayatın devamı için iki teme dürtüden biri olduğunu ve insanın varolma motivasyonu olarak arzu ele alınırsa, öfkenin, ölüme-yok olmaya karşı direniş olarak algılanabileceğini belirtiyor.
Geyran, "Öfke, ayakta kalmak-mücadele etmek,-yarışmaya girmek, yıkıma karşı koymak, varlığımızı devam ettirmeye çalışmak gibi duyguların ifadesi. CinselliÄŸin, nasıl sevmek-birleÅŸmek, bir ÅŸeye ait olmak, üremek gibi yapıcı yönü varsa öfkenin de yıkıcı yönü var ne yazık ki" diyor.Â
Öfke ve genetik
Öfke ile insanın genetiği arasında bağlantılar kurulmuş durumda. Bazı insanlar, iki temel dürtünün(cinsellik ve öfke) yaşanması anlamında, genetik geçişleri itibariyle daha hatalı olabiliyor.
Psikiyatr Geyran'a göre, insanın kimliği; kişilik-karakter-mizaç gibi alt unsurlara ayrılabiliyor. Mizaç ise kesinlikle genetik bir şey. 'O, öyledir, huyu böyledir' deriz ama tıpkı mavi gözlü, sarı saçlı olmak gibi huy da genetiktir. Bu, nesiller boyunca aktarılan bir şeydir, ırklarla da ilgisi vardır. Akdenizli, Kuzeyli olmak gibi. Öfke patlamaları yaşayanlar insanlar hızlı deşarj oluyorlar, duygularını filtre etme konusunda filtreleri daha gevşek davranıyorlar. Uyarılma eşikleri daha düşük, hızlı aktive oluyorlar. Bu durumun biyolojik yanı var ve bu duygusal patlamaların yaşanmasına neden olan ise yine serotonin denilen madde. Mutluluk hormonu da denilen serotonin, öfke kontrol sorunu yaşayan insanlarda biraz sıkıntılı çalışıyor. Bu kişilerde serotoninin geri alımında bir düşüklük oluyor. Burada, serotonin maddesinin azlığından ya da çokluğundan söz etmek çok doğru değil, daha çok serotonin kullanımı ile ilgili sorun oluyor.
Bu konuda bir de çevresel genetiğin rolü var. Çocuğun doğduğu ortam ve anne babanın çocuğu ele alışları, nasıl bir aile ortamında yaşadığı, öfke idaresinde 0 yaştan itibaren gördüğü modeller çok etkili oluyor. Başkalarıyla ilişkilerde çatışma, yarışma, kendi haklarını koruma konusundaki baş etme biçimleri konusunda çocuğun öğrendikleri, onun temel davranışlarını oluşturuyor. Psikiyatr Pakize Geyran bu konuda şunları söylüyor, "Buralarda sorunları olan çevrelerde yetişen çocuklar, ileride öfke kontrol bozukluğu yaşıyorlar. Bu noktada eğitimin de çok önemi var gerçekten.
SosyalleÅŸmenin en önemli ayağı eÄŸitim. BaÅŸkalarının haklarına saygılı olmak, kendini onların yerine koyabilmek, kendi haklarını baÅŸkalarına karşı korumak, yasalarla barışık olmak sosyalleÅŸmenin en önemli adımları arasında yer alıyor. Bazen alt kültürde yetiÅŸen insanlar sosyalleÅŸme kurallarını öğrenmede eksiklikler yaÅŸayabiliyor. Anti sosyal denilen insanlar bu çevrelerde ortaya çıkıyor. Suça yatkın olan gruplar var ayrıca. Onların hayatla iliÅŸki kurma biçimlerinde tek model öfke oluyor. Ve bazen orada olmak, tırnak içinde kaderdir çünkü bazı çocuklar, ÅŸiddetin olduÄŸu ailelerin içine doÄŸuyorlar, ÅŸiddetin bir tutum olarak benimsendiÄŸi grupların içine dahil oluyorlar. Bu çocuklar hem ÅŸiddete tanık oluyor, hem de maruz kalıyorlar.Â
Çocukluk çağı istismarı
Erişkin öfke kontrol güçlüğünün en kanıtlanmış nedeni; çocukluk çağında istismara uğramak, şiddete maruz kalmak ve tanık olmak olarak gösteriliyor. Bu kişiler öfkelerini idare etme konusunda, kendi maruz kaldıkları şiddetin zedelemesinden dolayı etkin çözümler üretemiyor ve de uygun modeller konusunda alternatifleri olmuyor. Bir dönemin mağduru daha sonranın saldırganı olabiliyor.
Birçok tecavüzcünün yaşam geçmiş öyküsünde, tecavüze uğraması vardır mesela. Bir de ailelerde baba-anneye, anne-çocuğa şeklinde şiddet akışı yaşanıyor. Gücü gücü yetene. Bundan, erkeklerin şiddete daha yönelik olduğu da anlaşılmamalı. Ancak erkeklik hormonu ile öfke arasında da bir bağ var. Biyolojik yapıları, onların öfkelerini kontrol etmelerini zorlaştırıyor. Hem biyolojik olarak erkeklik hormonu hem onlara yüklenen görevler üst üste eklenince böyle bir tablo çıkıyor. Erkekler kimi zaman aileyi koruma adına şiddeti, silah kullanmaya kadar götürüyor. Bu arada bağımlı erkekler daha agresif oluyorlar. Anneleriyle duygusal bağlarını çözümleyememiş erkeklerde öfke kontrolü ile ilgili bozukluklar ve çatışma anında öfkeye başvurma oluyor.
Â