Güncelleme Tarihi:
Glokom yani göz tansiyonunun, genellikle göz içi basıncının olması gereken değerden daha yüksek olması ile karakterize, uzun vadede göz sinirinde hasar ve kalıcı görme kaybı ile sonuçlanan sinsi bir hastalık olduğunu söyleyen Medicana International Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Zeynep Aktaş, hastalığa yönelik bilgi vererek tedavi yöntemlerini anlattı.
İLAÇ VEYA LAZER TEDAVİSİ
Göz tansiyonunun genellikle orta yaş ve üzerinde görülen bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Aktaş, “Doğumsal ya da çocukluk çağından başlayarak da ortaya çıkabilmektedir. Göz tansiyonu yüksek saptanan hastada genellikle ilk basamak tedavi ilaç ya da lazer tedavisidir. Bu tedaviler ile göz içi basıncında istenilen düşüş elde edilemez ise cerrahi tedaviler gerekebilmektedir. Göz tansiyonu uzun vadede göz sinirinde hasar ve kalıcı görme kaybı ile sonuçlanan sinsi bir hastalıktır. Sinsi bir hastalık denilmesinin nedeni hastalığın genellikle herhangi bir belirti vermemesidir. Bu sebeple, hastalığın teşhis ve tedavisi için rutin göz muayeneleri esnasında göz tansiyonunun ölçülmesi ve göz sinirlerinin muayenesi önem taşımaktadır” diye konuştu.
GÖZ TANSİYONU İÇİN RİSK GRUPLARI
Dr. Aktaş, ailede göz tansiyonu hikayesi olan, daha önce herhangi bir nedenle göz içi cerrahi geçiren, uzun süreli steroid içerikli damla ya da sistemik tedavi kullanan/kullanmakta olan, gözünden travma öyküsü olan hastaların glokom açısından daha riskli olduğunu ve mutlaka taramadan geçmeleri gerektiğini vurguladı.
GLOKOM HASTALARINDA TANI VE İZLEM NASIL OLMALI?
Glokom şüphesi olan hastalarda göz tansiyonunun ve göz sinirinin muayenesi, glokom tanısı olan hastalarda ise bu parametrelerin düzenli takibi gerekliliğini vurgulayan Dr. Aktaş, “Hasta tarafından görme azlığı şeklinde fark edilene kadar uzun zaman geçmekte ve bu arada hastalık sinsice ilerlemektedir, bu nedenle düzenli muayenenin önemi tartışılmazdır. Glokomda görme sinirinde yapısal ve daha sonra fonksiyonel kayıplar ortaya çıkmaktadır. Önce ilk ortaya çıkan yapısal kayıplar Optik Koherens Tomografi incelemesi ile yakalanabilmektedir. Erken tanı ve takipte yaygın kullanılmakta olan bir testtir. Görme alanı ise yapısal kayıplardan sonra fonksiyonel kayıpların olduğu hastalarda takipte vazgeçilmez, altın standart bir testtir. Bu testler glokom hastasının tanısında, tedavisinin planında ve izleminde yapılması gerekli testlerdir” ifadelerini kullandı.
Göz tansiyonu yüksek saptanan hastada genellikle ilk basamak tedavi ilaç ya da lazer tedavisi uygulandığını anlatan Dr. Aktaş, “İlaç ve laser tedavileri ile göz içi basıncında istenilen düşüş elde edilemez, hastalıkta ilerleme saptanır ya da ilaç allerjisi gelişiyor ise cerrahi tedavilere gerekebilmektedir” dedi.
GLOKOMDA AÇIK VE KAPALI GLOKOM CERRAHİLERİ
Glokom tedavisinde kullanılan açık ve kapalı (Dikişsiz) Glokom Cerrahilerini anlatan Dr. Aktaş “Glokom tedavisinde kapalı ve dikişsiz güncel cerrahi teknikleri uygulanmaktadır. Trabekülektomi ya da tüp cerrahisi gibi ameliyatlar senelerdir başarı ile uygulanmakta olan glokom cerrahileridir. Ancak bu ameliyatlardan sonra oluşabilecek enfeksiyon, dekolman, çok düşük göz tansiyonu (hipotoni) gibi ciddi komplikasyonlar nedeniyle, dünyada son 10 yılda cerrahi tekniklerde ortaya çıkan gelişmelerin ışığında; genel yaklaşım, uygun hastalarda daha az doku travmasının olduğu cerrahi yöntemlerin uygulanmasıdır” diye konuştu.
Dikişsiz Glokom Cerrahi yöntemlerini de anlatan Dr. Zeynep Aktaş “Kapalı (Dikişsiz) Glokom Cerrahisi açık açılı glokomlu hastalarda hem erken dönemde hem de orta/geç evrede, gerekirse ameliyat sonrası ilaç desteğinde uygulanabilmektedir. Hem erişkin hem de doğumsal (konjenital) glokomda ve diğer bazı pediatrik glokomlarda başarıyla uygulanabilmektedir. Dikişsiz Glokom Cerrahisi gözün dış katmanlarını açmadan, korneadan 2 ufak kesi ile girilerek, özel lensler eşliğinde uygulanan kapalı bir cerrahidir. Ameliyat sonrası ilk hafta bazı hastalarda geçici görme bulanıklığı oluşabilmekte ve sonra kendiliğinden gerilemektedir. Bu yöntem sonrası açık ameliyatlardan sonra izlenebilen ve kalıcı görme azalmasına neden olan komplikasyonlar, neredeyse hiç görülmemektedir” ifadelerini kullandı.