Güncelleme Tarihi:
Dünyadaki korunabilmiş tek ada tahaffuzhanesine sahip bölge, sağlık müzesi olmayı bekliyor. Urla Karantina Adası Müdürü Şaban Koçoğlu, "kara ölüm" diye adlandırılan bulaşıcı hastalıkların yoğun olduğu 1800'lü yıllarda, ülkelerin hastalıklara karşı sınır bölgelerinde önlem aldığını, Osmanlı'nın da deniz yoluyla Anadolu'ya gelecekler için 1865'te Urla'daki adayı karantina bölgesi yaptığını anlattı.
Dönemin dünyadaki en modern tahaffuzhanesinin 323 dönümlük bu adada kurulduğunu kaydeden Koçoğlu, adanın Osmanlı topraklarının "sağlığının" korunmasında önemli bir nokta olduğunu söyledi. Koçoğlu, Balkanlar üzerinden hacca gideceklerin de önce bu adada sağlık kontrolünden geçirildiğine dikkati çekerek, Osmanlı'nın bu noktayla İslam coğrafyasını da hastalıklardan koruduğunu ifade etti.
Ticaret ya da yolcu gemisiyle gelenlerin adada sıkı bir sağlık kontrolünden geçirildiğini belirten Koçoğlu, "Kayıtlara göre bazı günler binden fazla yolcu geliyormuş adaya. Bu kadar çok insanın uzun gemi yolculuklarında hastalanması normal. Girişte hastalığı yakalarsanız içeriye hastalık bulaşamıyordu. O dönemde bizde çok salgın hastalık olmadığı gözleniyor, bunda bu noktanın payı büyük" diye konuştu.
TAHAFFUZHANE NASIL ÇALIŞIYORDU?
Koçoğlu, yurt dışından gelen gemilerin karadan 1 mil açıkta demirlediğini, adadan bir filikayla bir doktor, tahaffuzhane müdürü ve kayıt memurunun gemiye giderek hasta olanları kayıt altına aldığını aktardı.
Bulaşıcı hastalığı olanların ayrı teknelerle taşınarak, diğer yolculardan ayrı yerde banyo yaptırıldığını ve "tecrit pavyonu" denilen hasta odalarına alındığını dile getiren Koçoğlu, sağlıklı olanların ise yine filikalarla iskeleye çıkartıldığını belirtti. Koçoğlu, yolcuların eşyalarının iskeleye kurulan raylı sistemle tahaffuzhanenin sterilizasyon kazanlarına götürüldüğünü ifade ederek, şöyle konuştu:
"Yolcular ise havlu, peştamal ve takunya verildikten sonra duşluk bölümüne geçiyordu. Çıkardıkları kıyafetler filelere konulup sterilizasyon ünitesinde buharla dezenfekte ediliyordu. Duştan çıkanlara kendileri için özel yapılmış sedirlerde ağırlanıyor, yemek ve içecek ikramı yapılıyor, ardından da doktor kontrolü uygulanıyordu. Eğer gemide hasta yoksa doktor kontrolünden sonra yolcuların çıkışlarına izin veriliyordu. Gemide bir tek hastanın bile olması durumunda yolcular misafirhanelerde o hasta iyileşinceye ya da ölünceye kadar misafir ediliyordu. Bu süre diğer yolcuların sağlığının gözlenmesini sağlıyordu."
FARKLI DİNLERDEN İNSANLAR AYNI MEZARLIKTA
Koçoğlu, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir çok konuda dünyaya örnek olduğunu, bunlardan birinin de bu adada görüldüğü söyledi.
Gemi yolculuğuyla gelenlerin adada ölmesi halinde, kireçlenerek adaya gömüldüğünü anlatan Koçoğlu, "Ölen kişi, inandığı dinin ritüellerine göre defnediliyordu. Musevi, Hristiyan ve Müslüman adadaki mezarda yaklaşık 150 yıldır koyun koyuna, huzur içinde yatıyor. Bu ecdadımızın büyüklüğünü gösteriyor" diye konuştu.
MÜZE BAŞVURUSU YAPILDI
Dünyada ada üzerine kurulmuş üç tahaffuzhane olduğunu kaydeden Koçoğlu, bunların Hırvatistan, ABD ve Türkiye'de olduğunu belirtti. Koçoğlu, üç örnek arasında teçhizat ve orijinal yapısı açısından en iyi korunanın Türkiye'de olduğunu vurgulayarak, çalışabilir durumdaki tahaffuzhanenin bu haliyle dünyada tek olduğunu dile getirdi.
Adanın 1952'ye kadar görevini başarıyla yaptığını vurgulayan Koçoğlu, tıptaki gelişmeler ve uluslararası yolculuklarda gemilerden sağlık sertifikası istenmesi gibi gelişmeler nedeniyle tahaffuzhane ihtiyacının ortadan kalktığını ifade etti.
Urla Karantina Adası'nın sağlık müzesine dönüştürülmesi için 2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'na başvurduklarına işaret eden Koçoğlu, "Müze kapsamına alabilirsek Osmanlı'nın yaptığı güzel işleri hem dünyaya hem de gelecek nesillerimize aktarmış olacağız" dedi.