Güncelleme Tarihi:
Muğla Köyceğiz’e yerleşerek doğa ile iç içe bir yaşam seçen Serdar Oral’ın ölümü herkesi üzdü. Bu ölüm büyük şehrin stresinden ve karmaşasından kaçmak çare değil mi sorusunu akıllara getirdi. Doğaya kaçmanın pozitif anlamda birçok etkisi olduğunu belirten İstanbul Aydın Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Uçar, "Ancak bu istenildiği kadar büyük bir fayda sağlamaz. Doğada yaşayanlar kalp krizi geçirmez, ölmez diye bir kaide yok. Fakat daha doğal şartlarda yaşayanlar, spor yapma ihtimali yüksek yerlerde yaşayan insanlarda kalp krizi ve ölümcül hastalıklara yakalanma oranı daha düşük. Kişi belki çok daha erken bir yaşta kalp krizi geçirecekti. Ancak doğada yaşadığı, spor, meditasyon yaptığı için biraz daha geç yaşlarda geçirdi" diye konuştu.
KALP KRİZİ YAŞI 30LU 40LI YAŞLARA KADAR DÜŞTÜ
Kalp krizi yaşının son yıllarda düştüğünü anlatan Prof. Dr. Hakan Uçar, "Şimdilerde 30lu 40lı yaşlarda kalp krizi vakalarını görüyoruz. Özellikle genetik yatkınlığı olanlarda, sigara içenlerde, ciddi anlamda hareketsiz yaşam sürenlerde biz bunu çok daha genç yaşlarda görüyoruz. Fakat yapılan düzenli egzersizler, dengeli beslenme bu olayı geciktiriyor. O nedenle doğada yaşamanın iyi anlamda her zaman bir etkisi var. Bunun en önemli nedeni de ciddi anlamda bir hareketsiz yaşam var. Herkes her yere arabayla gidiyor. Yürüyüş, bisiklete binme, düzenli spor yapma yok. Buna dengesiz beslenme de ekleniyor. Dengesiz beslenme oranı ciddi düzeyde yüksek. Diğer bir faktör ise stres. Toplumda yoğun bir stres var. Sigara, alkol, tansiyon problemleri, şeker ve kolesterol de üstüne eklenince kalp krizi yaşı 30lu 40lı yaşlara kadar düştü. Son yıllarda uyuşturucu madde kullanımına bağlı krizler ile de karşılaşıyoruz. Özellikle kokain tarzı uyuşturucu maddeler erken yaşta kalp krizini tetikleyebiliyor" değerlendirmesinde bulundu.
STRESİ YÖNETMEK SPORDAN GEÇİYOR
Genç hastalarda kalp krizlerinin daha ölümcül olduğunu ifade eden Uçar, "Çünkü genç hastalarda köprü damarlar oluşmamıştır. Bu damarlar ilerleyen yaşlarda oluşuyor. Buna bağlı da herhangi bir kriz anında yan damarlardan kan akışı sağlanabiliyor. Bu da hastayı ölümcül durumlardan koruyor. Genç hastalarda köprü damarlar olmadığı için bu handikapla karşılaşıyoruz. Stresi yönetmek çok önemli ve bu yine spordan geçiyor. Spor sırasında salınan beta endorfin serotonin gibi hormonlara her zaman ihtiyaç var. Meditasyon da bunlardan biri. Bunlar da bu tür hormonal salınımı artıran durumlar. Düzenli şekilde yapılan sporlar kalp krizine karşı korur" ifadelerini kullandı.
KENDİNİZİ İYİ TANIYIN, GELİŞİME AÇIK OLUN
İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Hakan İşözen ise bedensel olarak aktif bir hayatın gerekliliğine dikkat çekerek şu uyarılarda bulundu:
"Bedensel olarak baktığımız zaman kuşkusuz aktif bir hayat gerekiyor. Bu aktif hayat büyük kentlerde özellikle beyaz yakalılar için ciddi bir sorun. Bu aktifliği spor merkezlerinde sağlamaya çalışıyoruz ama gerçekten faydalı olup olmadığını iyi düşünmek gerekiyor. İlla bir spor merkezine gitmeye gerek yok. Yapılacak yürüyüşler de faydalı olacaktır. Psikolojik açıdan ise birçok faktör var. Dünya ile doğru ilişki kurmak, doğru sosyal ilişkiler geliştirmek, kendini iyi tanımaya çalışmak, gelişime açık olmak. Bütün bunlar aslında kaygı ve stresi azaltan faktörler. Dolayısıyla meseleye bu yönünden bakmak gerekiyor. Sanat, felsefe, psikoloji. Bütün bunlar da aslında duygusal sağlığımızı etkileyen unsurlar arasında. Yoga, meditasyon gibi aktivitelere sanatı, psikolojiyi, felsefeyi de eklemek gerekiyor. Yaşam sadece para kazanmak, mülkiyeti artırarak ortaya çıkan bununla meşrulaşan bir şey değil. Bunları yaparken aslında aşırı stresle yaşam kalitesi bozuluyor. Bunları çok iyi dengelemek gerekiyor."