Güncelleme Tarihi:
Halk arasında "kemik erimesi" olarak bilinen osteoporoz, 50 yaş üzerindeki her 3 kadından birinin ve her 5 erkekten birinin sağlığını tehdit ediyor. Uzmanlar, osteoporozun kemik gücünün azalması sonucunda kemik kırılganlığında artış ile karakterize bir iskelet sistemi hastalığı olduğunu ve günümüzde insan ömrünün uzaması nedeni ile önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini söylüyor. Ekonomi Üniversitesi Medical Park Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği’nden Prof. Dr. Rezzan Günaydın, Dünya Osteoporoz Günü’yle ilgili açıklama yaptı.
Osteoporozun sessizce ilerlediğini ve vücutta kırıklar oluştuğunda belirti verdiğini söyleyen Günaydın; "Kırıklara bağlı olarak hastalarda ağrı, işlev kaybı, yaşam kalitesinde bozulmalar ve hatta ölüm riskinde artış meydana gelir. Osteoporoza bağlı kırık oluşan vücut bölgeleri sıklık sırasıyla omurga, el bileği ve kalçadır. 2050 yılına kadar her sene yaklaşık olarak 21.3 milyon kalça kırığı olacağı tahmin edilmektedir. Kalça kırığından sonraki bir yılda ölüm oranı yüzde 20, kalıcı sakatlık yüzde 30 ve bağımsız yürüyememe yüzde 40 hastada görülmektedir. 50 yaşın üzerindeki kadınların yaklaşık yüzde 30’unda en az bir omurga kırığı bulunmaktadır. İlk kırık oluştuktan sonra ikinci kırık olma olasılığı da artmaktadır. Osteoporotik omurga kırıkları uzun dönemde ilerleyici kamburluk, solunum fonksiyonlarında bozulma ve kronik ağrıya neden olabilmektedir. Sessizce ilerleyen ve kırıklar oluştuğunda belirti veren bu hastalıkta osteoporoz açısından risk altında olan kişilerin saptanması ve hastalıktan korunmak için önlem alınması gerekmektedir" dedi.
60 yaş üzerindeki kişilerin risk gurubunda olduğunu söyleyen Günaydın, osteoporozun risk faktörleri hakkında şunları söyledi: "45 yaşından önce menopoz, 40 yaş sonrası düşük enerjili kırık geçirmek ve ailede osteoporotik kırık olması osteoporoz riskini artıran faktörler. Kortizon tedavisi, beslenme ve gıda emilim bozuklukları, kalsiyumdan fakir beslenmek, sigara kullanımı, aşırı alkol alımı, aşırı kafein alımı, düşük vücut ağırlığı, D vitamini eksikliği, hareketsiz yaşam, bazı endokrin ve romatizmal hastalıklar da osteoporoz için risk oluşturmaktadır"
Osteoporoz tanısı için hastalarda öncelikle osteoporoz açısından risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve fizik muayene yapılması gerektiğinin altını çizen Günaydın; "Tanı için bazı laboratuvar tetkikleri yapılmalı ve radyografiler çekilmelidir. Ancak standart röntgen filmlerinde hastalık saptandığında genellikle ileri dönemdedir. Bu nedenle erken tanı için kemik dansitometrisi (DXA) olarak isimlendirilen kemik yoğunluğu ölçümlerine başvurulmaktadır. Bu teknik son derece kolay, ekonomik ve radyasyon miktarı oldukça düşük olan bir işlemdir. Kemik kitlesi hakkında doğru ve kesin sonuç verir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) osteoporoz tanısı ve kırık riskinin belirlenmesi ile ilgili kriterleri belirlemiştir" dedi.
Osteoporozdan korunmada ve tedavide en önemli yöntemin beslenme ve yaşam tarzı değişikliği olduğunun altını çizen Günaydın, hastalığın tedavisinde D vitamini takviyesine dikkat çekti. Günaydın; "Günlük 800-1200 mg kalsiyum alınmalıdır. D vitamininin optimal serum seviyesi 30 ng/ ml (80 nmol /L) üzerinde olmalıdır. Hastanın bu değerleri düşükse mutlaka düzeltilmelidir. Güneş ışığı ve diyetle yeterli D vitamini alımı sağlanmalıdır. Sigaradan ve aşırı alkol tüketiminden uzak durulmalıdır. Günlük diyette yeterli miktarda hayvansal ve bitkisel protein alınmalıdır. Düzenli fiziksel aktiviteler yapılmalıdır. Ayrıca kırıkların oluşumunda en önemli faktörlerden biri olan düşmelerin önlenmesi için de bir takım tedbirlerin alınması gerekmektedir. Ev ve iş yerinde kaygan zeminlerde gerekli önlemler alınmalı ve ayağa takılabilecek kablolar, halı ve kilimler kaldırılmalıdır. Ev içi aydınlatma iyi olmalı, merdiven, küvet ve klozet kenarlarına tutamaklar yerleştirilmelidir. Gerekirse ileri yaşlarda baston, yürüteç gibi yardımcı eşyalar kullanılmalıdır" dedi.