Güncelleme Tarihi:
Belirtileri ile birbirine benzeyen bu iki hastalık, genetik testin sonucuna göre ayrılıyor. İki hastalığın tedavisinde de glüten içeren gıdalardan uzak durmak gerekiyor. Kişilerin yaşam kalitesini bozan çölyak hastalığı glüten intoleransı nedeniyle ortaya çıkıyor. Toplum genelinde yüzde 1 oranında görülen çölyak hastalığını andıran non-çölyak glüten hassasiyetine ise halkın yüzde 20’sinde rastlanmasına rağmen çölyak hastalığından daha az biliniyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü doktorlarından Prof. Dr. Nurdan Tözün, 8 soruda çölyak ve non-çölyak glüten hassasiyeti arasındaki farkları ve tedavi yöntemlerini anlattı.
ÇÖLYAK HASTALIĞI
Besinlerdeki buğday, arpa ve çavdarda bulunan glüten adlı bir proteine hassasiyet ile tanımlanan ve bağışıklık sistemiyle ilgili olan rahatsızlık, çölyak hastalığı olarak tanımlanıyor. Genetik özelliği olan bu hastalıkta öncelikle ince bağırsakta hasar oluşuyor ve emilim bozukluğu ortaya çıkıyor. Beslenme düzeninden glütenin kaldırılmasıyla sorun gideriliyor
İSHAL KİLO KAYBI ŞİŞKİNLİK BELİRTİLERİ
Çölyak hastalığı çoğu zaman sinsi ortaya çıkıyor ve tanısı geç konuyor. Çünkü her hastalığı taklit edebiliyor. Klasik belirtileri halsizlik, ishal, kilo kaybı, şişkinlik, gaz, karın ağrısı olmakla beraber, bazen demir eksikliği anemisi, karaciğer değerlerinde bozukluk, kemik hastalıkları, cilt hastalıkları gibi sindirim sistemi dışı belirtilerle de kendini gösterebiliyor. Besinlerdeki proteinlerin emilememesine bağlı olarak protein eksikliği ve B vitamini eksikliği sonucu oluşan nörolojik belirtiler, D vitamini ve kalsiyum eksikliği sonucu görülen kemik azalması da hastalığın ilk belirtileri olabiliyor. Bu rahatsızlık dudak kenarlarında çatlaklar, ağız içinde geçmeyen yaralarla da kendini gösterebiliyor. Çocuklarda ise ishal, gelişme geriliği, anemi gibi belirtiler veriyor. Erişkinlerde bazen bir travma, yoğun stres, ameliyat, doğum gibi olaylar sessiz bir çölyak hastalığını aniden ortaya çıkarabiliyor. Geçmiş yıllarda bu hastalığın özellikle çocukluk çağında gelişme geriliği, anemi, ishal ve beslenme bozukluğu ile kendini gösterdiği ve bu dönemin hastalığı olduğu düşünülürken, günümüzde her yaşta ve çok değişik belirtilerle çölyak hastalığına rastlanabileceği biliniyor.
KAN TESTİ VE ENDOSKOPİYLE ANLAŞILIYOR
Hastalığın tanısı çölyak hastalığına özgü antikorların kanda belirlenmesi ve endoskopi ile ince bağırsaktan alınan biyopsilerin değerlendirilmesiyle konuyor. Tanıda en sık, doku transglutaminaz antikoru IgA (tTG testi) ya da Anti-Endomisyum antikoru IgA testi kullanılıyor. Ayrıca genetik testler de uygulanabiliyor. Kesin tanı koymak için bazen endoskopik yöntemle ağızdan onikiparmak bağırsağına girilip, ince bağırsağın üç ayrı yerinden örnek alınıp, dokunun mikroskop altında incelenmesi gerekebiliyor. Doku örneklerinde, ince bağırsak yüzeyinde emilimi sağlayan parmak şeklinde ve villüs adı verilen yapıların düzleşmesi, yassılaşması çölyak hastalığına işaret ediyor.
DİYETLE TEDAVİ EDİLEBİLİR
Çölyak hastalarının yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyor. Bu kişilerin, içinde glüten barındıran yiyecekler tüketmemesi, buğday, arpa, çavdar ve yulafı beslenme düzeninden çıkarması önem taşıyor. Glütensiz gıdalar hazırlanırken, glütenli gıdaların hazırlandığı kapların kullanılmamasına da dikkat edilmeli. Çölyak hastaları; mısır, pirinç, patates, nişasta, soya fasulyesi tüketebiliyor. Ayrıca alınan besinlerin içeriğine dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü bazı diş macunları, meyve suları, şekerli gıdalar ve çikletlerde de glüten bulunabiliyor. Süt ürünleri ise çoğu çölyak hastası tarafından tolere edilemiyor. Bu yüzden ilk zamanlar bu tür gıdalardan kaçınılmalı. Yulaf, hastalığı düşük seviyede olanlarda sınırlı olarak alınabilirken, hastalığı ciddi seviyede olanların kaçınması tavsiye ediliyor. Hastalar, teşhis konulmadan önce gıdalar bağırsakta emilemediği için yeterli enerjiyi alamıyor ve çok kilo veriyor. Ama glütensiz diyete geçildikten sonra belirtiler iki-üç ay içinde düzeliyor ve kilo alımı sağlanıyor.
Glütensiz diyet, sanılanın aksine kişiyi gıdasız bırakmıyor. Bu diyeti uygulayan kişiler de sağlıklı ve dengeli beslenebiliyor. Glüten; protein olarak mutlaka alınması gereken bir madde olmadığı için, yerine başka gıdalar konulabiliyor. Bazı çölyak hastaları diyet yapmalarına rağmen tedaviden yanıt alamıyor. Bu vakalarda diyete uyumun sorgulanması, tanının tekrar gözden geçirilmesi, pankreas yetmezliği, mikroskopik kolit, ince bağırsağın bakteriyel aşırı gelişimi ile olası laktoz intoleransının araştırılması; tedaviye yanıtsız çölyak hastalığı tanısı kesinse kortizon tedavisinin denenmesi öneriliyor. Tedavi edilmemiş çölyak hastalığı ileride lenfomaya ya da başka bir tür kansere dönüşebiliyor.
NON-ÇÖLYAK GLUTEN HASSASİYETİ NEDİR?
Non-çölyak glüten hassasiyeti, glüteni tolere edemeyen, glütenli besinler aldıklarında aynı çölyak hastalığına benzeyen belirtileri olan, ancak kanında çölyak hastalığına özgü antikorlar bulunmayan ve ince bağırsak dokusunda hasar gözlenmeyen bir durumu tanımlıyor. Çölyak hastalığı yüzde 1 oranından görülürken, non-çölyak glüten hassasiyetine toplumun yaklaşık yüzde 20’sinde rastlanıyor.
RAHATSIZLIK NASIL BELİRTİ VERİYOR?
Belirtiler çölyak hastalığına benziyor ancak daha hafif seyrediyor. Bu hastalıkta ince bağırsakta çölyak hastalığında olduğu gibi bağırsak geçirgenliğinin artması da söz konusu olmuyor. Ancak bazı çalışmalarda bu hastalarda baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, eklem ağrısı, bacak, kol ve parmaklarda uyuşma gibi sindirim sistemi dışı belirtiler bulunabiliyor. Belirtiler glüten alımından saatler, hatta günler sonra ortaya çıkabiliyor. Bu da doğuştan immün yanıt için tipik bir olay oluyor. Non-çölyak besinlerle tetiklenen bir rahatsızlık olsa da bir besin alerjisi olarak kabul edilmiyor. Bunun nedeni alerji cilt testlerinde pozitif sonuç vermemesi ve kanda alerjiye özgü antikorlar besin alerjilerindeki gibi yükselmiyor.
NON-ÇÖLYAK GLUTEN HASSASİYETİ TANISI NASIL KONUYOR?
Tanı koymada kullanılan bir test bulunmuyor. Ancak çölyak ve diğer hastalıklar dışlandıktan sonra teşhis konabiliyor. Genetik testin negatif olması çölyak olmadığını gösteriyor. Hastalar glütensiz diyetle sorunlarını giderebiliyor. Bütün bu klinik tabloların dışında “glütene alerji” denen bir durum da söz konusu olabiliyor. Bu durumda glüten uygulamasıyla yapılan cilt testi pozitif bulunuyor. Her iki durumda da hastalar glütensiz diyetle sorunlarını giderebiliyor.
TEDAVİSİ NASIL YAPILIYOR?
Hastaların, çölyak hastalığında olduğu gibi yüzde 100 glütensiz diyet uygulaması gerekiyor. Bunun hayat boyu mu, yoksa belli bir dönem mi devam edeceğine dair somut kanıtlar bulunmuyor. Ancak eliminasyon diyeti yapılması yani alerji yapan besinlerin diyetten çıkarılmasıyla ilgili görüşler var. Probiyotikler ve düşük karbonhidrat diyeti de diğer alternatifler arasında yer alıyor. Hiç belirtisi olmayan kişilerin diyete uyumu iyi olmuyor. Tarama ile ortaya çıkan vakaların yüzde 25’i ise böyle bir tanı konmasından dolayı memnuniyetsizliğini ifade ediyor.