Güncelleme Tarihi:
Haber kanalı IMC’nin Eyüp’teki merkezi Flat Ofis denilen bir plazanın içinde. Burada IMC’nin yanı sıra başka bir sürü şirket var. Mesela Pronet onlardan biri. Ve tüm şirketler öğle paydosunda aynı ortak yemek alanına inip yemek yiyor. Dolayısıyla birbirinden farklı yüzlerce çalışan bir arada oluyor.
Biz de Michelle Demishevich’le beraber yemek yemek üzere buraya doğru ilerliyoruz. Michelle bakır kızılı saçları, spor giyimi, topukluları ve uzun boyuyla çok alımlı, havalı. Meraklı bakışlar onu süzmeden duramıyor.
Kimisi kıkırdıyor, “Evet, transmış” diye kendi arasında yüksek sesle konuşuyor. Kimisi ise çok efendi, “Michelle Hanım merhaba” diyor, ona uzaydan gelmiş gibi davranmıyor.
“DAYANACAKSIN DEDİM, ÇAREN YOK!”
Michelle bir aydır IMC TV’de her gün yayınlanan Mor Bülten için muhabirlik yapıyor. Ortama artık alışmış. Ama ilk başlarda zorluk çektiğini itiraf ediyor:
“İnsanların birbirlerine dirsek atıp beni gösterdiğini görünce kötü oluyordum. Bu yüzden on gün boyunca her gece eve gittiğimde ağladım. En sonunda dedim ki, ‘Dayanacaksın Michelle, başka yolu yok!’ O günden beri de Harvey Milk gibi bir edayla çıkıyorum binadan. Harvey nasıl o filmde belediye çıkışı hoplayıp zıplıyordu. Ben de o hesap, dramatize ve teatral bir yürüyüşle çıkıyorum binadan!”
“KADINLAR DAHA ÇOK BAKIYOR”
Kadınların bakışlarının daha rahatsız edici olduğunu vurguluyor Michelle: “Ama biliyorum, art niyetli değiller. Bizim gibileri tanımadıkları için alışmaya, öğrenmeye çalışıyorlar. Ben de onlara o zamanı sunuyorum”.
Michelle şunun da altını çiziyor ısrarla: “Bu kimlikle bu işi yapmam çok önemli. Burada çalışmam bile bir aktivizim”.
BÜLENT ERSOY BİZİM İÇİN ATATRANS!
“Bülent Ersoy’la röportaj yapmak ister miydin?” diye soruyorum Michelle’e, “Evet” diyor, “Hatta onunla iletişime bile geçtim, ama henüz yanıt gelmedi.”
Diğer merak ettiğim şey, transların Bülent Ersoy’a bakış açısı. Onu seviyorlar mı yoksa sevmiyorlar mı?
“Zamanında en büyük aktivizmi Kenan Evren’e karşı Bülent Ersoy yaptı. Nasıl solcular Deniz Gezmiş’e sahip çıkamadı ve korkup evlerine kapandılar. O dönemin transları da Ersoy’a sahip çıkamadı. Oysa hepsi çıkıp ‘Bizi de yargılayın’ deseydi, devrim bile olabilirdi. Çünkü o zaman ülkede daha çok trans vardı. Belki Bülent Hanım’ın translara kızgınlığı oradan kaynaklanıyor, bilemiyorum. Ama ben ona hiç kızmadım. Çünkü o birinci. Bize yolu o açtı. O bizim için Atatrans!”
MICHELLE’İN YOLCULUĞU
Kendini ‘komünist, feminist ve LGBT aktivisti’ olarak tanımlayan Michelle’in televizyon muhabirliği yapması tesadüf değil. İzmir’deyken ve henüz Michelle değilken gazetecilik yapmış. Zaten gazetecilik mezunuymuş.
The Beatles’ın ‘Michelle, Ma Belle’ şarkısından esinlenerek Michelle adıyla yeniden doğduğu 1 Temmuz 1999 tarihinden sonra da mesleğine devam etmek istemiş, ama nafile.
Gönderdiği CV’lerden sonuç çıkmamış. O da sanatçı asistanlığı, gece kulüplerinde halkla ilişkiler gibi işlere yönelmiş.
Şimdiyse Türkiye’nin ilk trans muhabiri ve BBC, Liberation gibi yayın organlarına peşi sıra bu konuda röportaj veriyor. Ve hatta anaakım medyadan teklif aldığını söylüyor:
“Kabul etmedim! Çünkü IMC’nin benim şansım olduğunu düşünüyorum. Yıllar sonra bir aile ortamı oldu burası benim için. Belki buradan önce teklif gelseyi düşünebilirdim”.