Güncelleme Tarihi:
Sizce bayram kilosu diye bir şey var mı?
Var tabii. Nasıl insanlar Avrupa’da Noel döneminde bu problemi yaşıyorsa Türkiye’de de Kurban ve Şeker bayramlarında kaçınılmaz bir şekilde kilo alınıyor. Vermont Cezaevi’nde bir deney yapılıyor: Bir grup bilim insanı, hükümlülere “Eğer kilo alırsanız cezanızı azaltacağız ve tahliye olacaksınız” diyor. Ancak bazıları ne kadar yerse yesin kilo alamıyor. Tıpkı tutuklular gibi bayramda kilo almak da herkes için geçerli değil. Belirli bir insan tipi bayram zamanı kilo alır, belirli bir insan tipinin kilosu değişmez.
Alanlar neden alıyor, alamayan neden alamıyor?
A tipi insanların stres sistemi devamlı aktif olduğundan beyin ihtiyaç duyduğu enerjiyi vücuttaki depolardan giderebiliyor. Dolayısıyla bayram günlerinde de strese girdiklerinde de fazla yemiyor ve kilo almıyor. Bir de B tipi dediğimiz insanlar var. Bu insanlarda da beyin ihtiyaç duyduğu enerjiyi depolardan gideremiyor ve mecburen bu enerjiyi dışarıdan alıp şişmanlıyor. B tipi insanların bedenin depolarını kullanamamalarının altında yatan nedense bu mekanizmanın kronik stresten dolayı bozulmuş olması. Dikkat ederseniz kilolu insanlar strese girdiklerinde normalin çok daha üstünde yemek ve özellikle de tatlı yer, çünkü beyin ihtiyaç duyduğu şekeri depolardan çekemez.
BEYNİN VERDİĞİ TEPKİ
Bu durumda insanların strese iki farklı şekilde tepki verdiğini söyleyebilir miyiz?
Evet, A tipi insanlar stres altındayken bir nevi yemekten kesilirken, B tipi insanlar da fiziksel ihtiyaçlarının çok daha üstünde bir miktar tüketiyor. Ama bu, B tipi insanların iradesiz olduğu anlamına gelmez. Bu, yalnızca stres sistemi ayarlarının bozulduğu ve bundan dolayı da beynin var olan depoları kullanamadığı anlamına gelir. Yani insanı şişmanlatan olgu beynin kronik strese verdiği tepkidir.
Stresin kendisi değil yani?
Hayır, değil.
Biraz daha somut konuşsak.
İkimiz de mutsuz bir evlilik içerisindeyiz diyelim. Ne ayrılabiliyoruz ne evliliğimizdeki sorunları çözebiliyoruz. Siz B, ben A tipi birey olayım. B tipi olarak sizin beyniniz bir müddet sonra bu strese adapte oluyor ve bedeni bir nevi korumaya alıyor. Strese adapte olan beyin artık stres hormonları olan adrenalin ve kortizolü üretmiyor. Bu adaptasyonun bir yan etkisi olarak da bedenin depolarını kullanamıyor. Ben A tipi olduğum için benim beynim strese adapte olmuyor ve devamlı stres hormonları üretiyor. Yani stres sistemi aktif olduğundan ihtiyaç duyduğum enerjiyi depolardan çekebiliyor ve yemek yemiyorum.
Strese adapte olmak iyi bir şey gibi geliyor kulağa. Daha gamsızlaşmış, sakinleşmiştir diye düşünüyor insan.
Doğru, B tipi olup stres sisteminin adapte olması kişinin biraz gamsız ve rahat olması demek. Beyin, “Eğer ben bu kızın stres sistemini devre dışı bırakmazsam, kortizol salgılaya salgılaya bu mutsuz evliliği içerisinde 5 yılda ölecek. En iyisi ben bunu durdurayım. Tamam, depoları kullanamayacağım ama enerjiyi dışarıdan alabilirim” diyor. Bu, doğanın akıllı bir hamlesi.
NEFES EGZERSİZLERİ
Siz nasıl bir stres yönetimi öneriyorsunuz peki?
Berlin’de geliştirdiğimiz Vata Stres Yönetimi var. Bu yöntemde insanlara ilk önce farkındalık çalışmaları öğretelim dedik. Bu, düzenli bir şekilde nefes egzersizleri, beden-algı çalışmaları, farkındalık yürüyüşleri, meditasyonlar, insanlarla iletişime girdiğinde farkındalık alıştırmalarından oluşuyor. Farkındalıkla iletişime girmek çok merkezi bir önem taşıyor. Mesela insanlar eşlerine “Sen benimle hiç sinemaya gelmiyorsun” yerine, “Bu hafta sinemaya gidelim mi” demeyi öğreniyor. “Bana artık hiç çiçek getirmiyorsun” yerine “Bu akşam gelirken bana bir buket çiçek alırsan çok sevineceğim” demeyi öğreniyor. Ya da “Beni sömürüyorsun” yerine “Kendimi kullanılmış hissediyorum” diyor. Yani kısacası insanlar eşlerinde suçluluk duygusu ve defans yaratmak yerine kendi duyguları ve istekleri hakkında konuşmayı öğreniyor.
Başka bir örnek?
Siz farkındalık çalışmalarını öğrendiniz diyelim. Stresli bir iş yapıyorsunuz ve patronunuz size bağırıyor. “Aman ben ne kadar şanssız bir insanım, buraya nereden düştüm” demek yerine tuvalete gidip nefes alıştırması yapabilir ve olumsuz düşüncelerinizi gözlemleyebilirsiniz. Bu çalışma hem sakinleşmenize yol açacak hem de düşünce ve duygularınıza karşı bir mücadeleye gireceksiniz.
Nasıl yapıyoruz o alıştırmayı?
Gözlerinizi kapatın. Ayaklarınızı, dizlerinizi, kaval kemiğinizi algılayın. Bunu yaparken içinizden “Ayaklarımı algılıyorum, bileklerimi algılıyorum” vs. diyerek aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya ama mutlaka belirli bir yönde hareket etmek gerek. Kaslarımız onları algıladıkça rahatlıyor. Sadece 3 dakika yeter farkı görmek için. Sonra da 5 dakika boyunca düzgün bir şekilde nefes alıp verin. Bunu yaparken düşüncelerinizi, duygularınızı yargılamadan gözlemleyin. Böylelikle stres sisteminizi rahatlatmış olursunuz.
Başka ne var?
İkinci egzersiz sistematik şekilde problem çözmek. Bunlar akşamdan çanta hazırlamak, sabah yataktan kalkmak için kendimize daha fazla zaman tanımak gibi şeyler olabilir. Üçüncü adımsa strese yol açan kanaatleri değiştirmek. “Beni herkes sevmeli. Ben işimi mükemmel yapmalıyım. Dünya adaletli bir yer olmalı” gibi kanaatleriniz varsa mutsuz olursunuz. Bunları değiştirmek zorundasınız.
ÖZEL HAYAT DENGESİ
Sonraki adım?
Dördüncü adım sıkıntıları dengelemek. Soru şu: Arkadaşımla, sevgilimle ya da eşimle haftada kaç defa dışarı çıkıyorum? Bir hobim var mı? Arkadaşlarıma yemek yapıp onları eve davet ediyor muyum? Yürüyüşe çıkıyor, çocuklarımla ilgileniyor muyum?
Yani kendime vakit ayırıyor muyum?
Hayır, işle özel hayat arasında denge kurabiliyor muyum? Bundan sonra bana sorarsanız en önemli adımlardan biri: Sosyal destek. İnsanlarda stres sisteminin devre dışı kalması yani kilo alımının başında gelen şey stres, psikososyal strestir. Bizi, bizzat insanlarla yaşadığımız stres şişmanlatıyor. Yani o kornaya kızmıyoruz aslında, niye bizim rahatsız olacağımızı düşünmediği için kornaya basana kızıyoruz. Dolayısıyla sosyal ilişkilerimize de dikkat etmek zorundayız.
Bununla ilgili nasıl bir alıştırma yapabiliriz?
İç içe geçmiş, üç daire çizin. En içteki daireye duygusal olarak en yakın olduğunuz insanları yazın. Sonra daha az yakın, en son daha da az yakın olanları yazın. Bazı insanlarda en içteki dairede 15 kişi çıkıyor. 15 yakın arkadaşınız varsa eninde sonunda ‘social burnout’ olursunuz. O “Beni sevmiyorsun” diyecek, bu “Benimle şuraya gelmedin” diyecek. Kişinin her zaman görüştüğü insanları yanından uzaklaştırması da zor; çünkü görüşmezse düşman olurlar. O halde yavaş yavaş bir değişiklik yapmak zorunda. Tabii tam tersi, yakın çevresinde iki kişi olanlar da var.
Bu da mı tehlikeli peki?
Evet, hem de bu 15 kişiden daha tehlikeli. 40 kişiyle bir koğuşta kalmak stresli bir durum ama F tipinde kalmak çok daha stresli. Arayı bulmak lazım. 5 kişi iyidir.
DİRENCİ YÜKSELTMEK
Egzersizler bitti mi?
Egoist beyin teorisi bize özetle ne diyor?
Bizi şişmanlatan temel olgunun kronik stres olduğunu; dolayısıyla insanlara diyet yaptırıp daha fazla strese sokmak yerine onlara kronik stresle başa çıkmayı öğretmemiz gerektiğini söylüyor.
Peki, siz bu konuda yalnızca bireysel seanslar mı yapıyorsunuz?
Kitapta bahsettiğim stresle başa çıkma yöntemini bireysel olarak uyguluyorum. Gruplara ise bir haftalık ‘şifa orucu’ seminerleri yapıyorum. Bu seminerlerde kişiler bir hafta boyunca sadece su ve bitki çayı tüketebiliyor. Hem beden ve ruh dinlenip arınıyor hem de beyin tekrar depoları kullanmayı öğreniyor.