Güncelleme Tarihi:
"Beş saniye kuralı" savunucuları, toz toprak içinde olmadıkça bu soruya 'evet' yanıtı verilebileceğini çünkü yerdeki bakterilerin 5 saniyeden önce o yiyeceğe bulaşmayacağını savunuyor. Ancak sonuçları kısa bir süre önce açıklanan bir araştırma, bu çok popüler miti yıktı. Yere düşen yiyeceği ne kadar hızlı alırsanız alın, bakteriler de beraberinde geliyor. Peki tartışma bitti mi? Tabii ki hayır!
Son olarak Indiana Üniversitesi'nde çocuk tıbbı profesörü olarak görev yapan Aaron E. Carroll, New York Times'ın The Upshot blog'u için bir yazı kaleme alarak tartışmayı alevlendirdi. Zira yazının başlığı ilginç: "Ben Bir Doktorum. Mutfakta Yere Yiyecek Bir Şey Düşürürsem, Onu Alır Yerim."
Peki hayatını bakterilerin, virüslerin yarattığı hastalıklarla savaşa adamış bir doktor, nasıl oluyor da böyle bir şey söyleyebiliyor?
BU NE BİÇİM DOKTOR?
Öncelikle şunu aktaralım: Carroll beş saniye kuralı diye bir şey olmadığını gösteren bilimsel araştırmaların doğruluğunu yadsımıyor. Hatta bakterinin yiyeceğe bulaşmasını önleyecek herhangi bir mucizevi zaman aralığı olamayacağını da vurguluyor. Ancak özellikle mutfak zemininin öcü gibi görülmesine karşı çıkıyor. Çünkü çevremizde mutfak zemininden çok daha pis çok sayıda yüzey var.
Örneğin Arizona Üniversitesinden mikrobiyoloji ve çevre bilimleri profesörü Charles Gerba'nın yaptığı araştırmalara bir bakalım. Gerba ve arkadaşları 1998 yılında ev temizlik ürünlerinin koliform bakterisiyle mücadelede ne kadar etkin olduğunu incelemişler. Bunun için farklı yüzeylerdeki bakteri sayılarını karşılaştırmışlar. Sonuçlar çarpıcı: Mutfak zemininde yaklaşık 32 santimetrekarelik bir alanda ortalama 2,75 bakteri kolonisi yaşıyormuş. Küçük bir sayı değil evet. Ama buzdolabının kolunda 5,37 koloni, mutfak tezgahında ise 5,75 koloni yaşadığını düşünürsek hiçbir şey değil... Mutfağın en pis eşyası ise tartışmasız lavabonun yanındaki süngerler ve el bezleri; 32 santimetrekareye 20 milyon bakteri kolonisi düşüyor.
Özetle Carroll diyor ki, "Yere düşen yiyeceğe çok kafa yoruyoruz ama buzdolabını açarken ya da yiyecekleri tezgaha koyarken aynı şekilde düşünmüyoruz".
KLOZET KAPAĞI MI DAHA PİSTİR, EVYE Mİ?
Aynı şey banyo için de geçerli. Olağan şüpheli klozet kapağının üzerinde yine 32 santimetrekarelik alanda 0,68 koloni yaşadığını söylesek örneğin? Asıl pislik ise sifonun kolunda (34,65 koloni), muslukta (15,84 koloni) ve evyedeymiş (1,32 koloni).
İşin sırrı şu: Bir şeye ne kadar çok dokunulursa, o şey o kadar kirleniyor. Klozetin kirli olduğuna inandığımızdan orayı daha sık temizliyoruz ama aynı şekilde buzdolabının kolunu temizlemek aklımıza gelmiyor.
KATİL CEP TELEFONLARI!
Bu mantıkla devam edip sürekli elimizde gezen ama asla tanımadığımız şeyleri bir düşünmeye ne dersiniz? Birinci sırada cep telefonu geliyor elbette. Bir başka araştırma sağlık sektöründe çalışanların cep telefonlarında ilaçlara direnen ve ağır hastalıklara yol açan çok sayıda bakteri bulunduğunu gösteriyor.
Ya cüzdanınızdaki paralar? ABD'de 1 dolarlık banknotlarla yapılan bir araştırmaya göre paraların yüzde 94'ünde bakteri bulunuyor ve bunların yüzde 7'si sağlıklı insanlar için bile patojenik yani hastalık yapıyor. Geri kalan yüzde 87 ise yakın zamanda tedavi görmüş ya da bağışıklık sistemi zayıf insanları hasta ediyor.
Peki paranızı en son ne zaman temizlediniz? Dışarıda yiyecek bir şeyler alıp parayı ödedikten hemen sonra yiyeceğinizi ellerinizle tutarak yemeye hiç başlamadınız mı?
Sürekli dokunduğumuz ATM tuşları, uzaktan kumandalar, elektrik düğmeleri, bilgisayar klavyeleri gibi günlük ihtiyaçların üzerindeki bakterilerle ilgili tüm araştırmalardan bahsetmeye kalksak günler sürer.
PEKİ NE YAPACAĞIZ?
Bu tür haberler okuyanlarda iki türlü tepkiye yol açıyor: Birincisi paranoyaklaşıp sürekli el yıkamak (Yanlış anlamayın. El yıkamak iyidir. Çocukken öğrendiğimiz gibi yemeklerden önce mutlaka!) ve elleri hijyenize etmek için kullanılan kimyasal sıvılarla yaşamak. İkincisi ise bağışıklık sistemimize güvenmek. Ne de olsa senelerdir bu bakterilerle birlikte yaşıyor, onları istemesek de sürekli bünyemize alıyoruz. Demek ki bir şekilde başa çıkabilmişiz, yine yapabiliriz.
Ya siz ne dersiniz? Özellikle mutfakta yere yemek düşürünce yiyenlerden misiniz? Ya da bu yazı fikrinizi değiştirdi mi?