Güncelleme Tarihi:
Türk Böbrek Vakfı (TBV) bursiyerlerinden olan, 4 yıl diyalize bağlı yaşamını sürdüren ve 13 yaşında iken kadavradan böbrek nakli yapılan Ayşe Dağ'ı, hastanede geçirdiği çocukluğu, hemşire olmaya yönlendirdi. Dağ, 3 yaşında sol, 9 yaşında sağ böbreğinin durduğunu, böbrek yetmezliği teşhisi konulmasından itibaren 4 yıl diyaliz tedavisi gördüğünü anlattı.
Çapa Tıp Fakültesi'nde nakil sırasındayken, 2 kez çağırıldığını ancak kendisine uygun böbrek çıkmadığını ifade eden Dağ, şunları söyledi:
"Orada bir hasta bana Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde sıraya girmemi söyledi. Orada listeye yazıldım, 1 hafta sonra çağırdılar. Çok korkuyordum ama 'Kesin bana çıkacak' diye içime doğdu. Böbrek için 12 kişi çağırmışlardı. Ertesi güne kadar tetkikler yapıldı. Elemeler sonucunda 2 kişi kaldık. 35 yaşlarında bir bey ve ben. Doktor önceliğin bende olduğunu, kabul edersem böbreğin bana takılacağını söyledi. 13 yaşımdaydım. Anneme ve babama, 'Nakil olmak istiyorum ama çok küçüğüm keşke daha büyüdüğümde böbrek çıksaydı' dedim. Annem, 'Eğer bunu kabul etmezsen sana bakmam' dedi. Bakmayacağından değil ama korktum. Kabul ettim. Nakil oldum. Herşey güzel gitti, böbrek uydu."
"NAKİL OLDUKTAN SONRA YENİDEN DOĞDUM"
Dağ, böbrek nakli olmasının üzerinden 7 yıl geçtiğini kaydederek, "Böyle güzel birşey yok. Diyaliz tam bir işkenceydi. O zaman küçük olduğum için yaşadıklarımı anlamıyordum. Nakil olduktan sonra yeniden doğduğumu hissettim; yeni bir hayat başladı benim için" diye konuştu.
Kadavradan nakil konusunda ise Dağ, şunları söyledi:
"Bir insanın hayatını kurtarma şansı var ve insanlar bunu yapmıyor. Asıl günah bu bence. Bir insanın hayatını kurtarmak nasıl günah olabilir? Benim gibi bir çocuğu bir acıdan kurtarmak nasıl günah olabilir? Kesinlikle bağışlarım organlarımı. Gözümü, saçımı, her şeyimi alabilirler, bırakmasınlar benden bir şey. Organ yetmezliği çok zor bir şey. Organ yetmezliği konusunda kadavradan nakil çok kısıtlı olunca tedavisi olmayan bir hastalık gibi görünüyor. Diyaliz tedavidir ama diyaliz bir süre sonra işkence haline geliyor. Babamın, ablamın böbreği uyuyordu bana ama ikisinin de böbreğinde sorun vardı, ailemden alamadım. Benim gibi çok insan var. Kadavradan nakil çok önemli. O organ çürüyecek. Bırakın bir insan kurtulsun, bir çocuk hayatını yaşasın."
"BİR AN ÖNCE MEZUN OLUP BİR HASTANEDE İŞE BAŞLAMAK İSTİYORUM"
Ayşe Dağ, çocukluğunun hastanede geçtiğini belirterek, "Hemşireleri filan çok izlerdim, hemşirelerin yaptığı iş çok hoşuma gidiyordu. Hemşire olmak kıpırtısı oluştu içimde. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi'ne girdim" dedi.
TBV'nin genellikle tıp fakültesi öğrencilerine burs verdiğini, ancak nakilli olduğu için kendisine de burs verdiklerini kaydeden Dağ, "Bir an önce mezun olup bir hastanede işe başlamak istiyorum. Gerçekten insanlara yardım etmek istiyorum. O psikolojiyi yaşamış bir insan olarak, bir hemşireden bir ebeden ne bekleyeceklerini biliyorum" diye konuştu.
"3 YILDA 3 BİNDEN FAZLA NAKİL YAPILAMADI"
TBV Başkanı Timur Erk de vakfın kurulduğundan bu yana yılda 30'u aşkın tıp fakültesi öğrencisine karşılıksız burs sağladığını, şu ana kadar 500'ü aşkın öğrenciye burs verdiğini belirterek, "Böbrek nakilli veya diyalize giren bir hastamız olup da tıp fakültesine girmiş ve orada okuyorsa, ona gönülden veriyoruz, 2 misli veriyoruz" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de ne yazık ki 3 yıldan bu yana 3 binden fazla böbrek nakli yapılamadığına işaret eden Erk, şu bilgileri verdi:
"NAKİLLERİN ÇOĞUNLUĞU CANLIDAN"
"Halbuki bunun her sene yüzde 5 oranında artması lazım çünkü o kadar sayı ekleniyor böbrek nakli bekleyenlere. Bunun da yüzde 80'i, ezici çoğunluğu canlıdan, birinci, ikinci, üçüncü derece akrabadan, sadece yüzde 20'si, 600 tanesi kadavradan böbrek nakli oluyor. Hem ekonomik, hem etik açıdan kadavradan böbrek nakli hedef olmalı. Vakıf olarak 2 yıldır bütün uğraşımız, yüzde 20 oranını, yüzde 50'lere çekmek. Bunu başaran ülkeler var, ABD, Almanya, İskandinav ülkeleri."
Erk, kadavradan böbrek nakli yapılması için kriterin, "beyin ölümü tespiti" olduğunu hatırlatarak, "Beyin ölümünün geri dönüşü yok. Beyin ölümü artık tartışılabilir bir konu olmaktan çıkarılmalı. Din adamları ve savcılara da beyin ölümünün ne olduğunu anlatmalıyız" diye konuştu.
"ORGAN MAFYASI YOK, İŞİN TİCARETİ VAR, TİCARET MAFYASI VAR"
"Organ mafyası" dillendirildiği zaman bağışların oranlarının aşağı düştüğüne dikkati çeken Erk, şunları anlattı:
"Organ mafyası yok, işin ticareti var, ticaret mafyası var. Eğer Türkiye'de yaklaşık 20-22 bin vatandaş aylardır, yıllardır böbrek nakli için bekliyorsa, yılda beyin ölümü sonucu sadece 600 böbrek nakli oluyorsa, arz talep dengesizliği vardır. Korkunç bir talep var, arz yerlerde sürünüyor. O zaman araya aracı giriyor. Fakir ülkelerden 1-2 bin dolar karşılığında alıp, 2-3 katını zengin alıcıya, başta İsrail olmak üzere satıyor.
Kanunlar da şöyle aşılıyor: Bir koordinasyon kurulu var; etik kurul. Onların karşısına verici ve alıcı geliyor. Akrabalığımız yok ancak organ mafyası dediğimiz tüccarlar bizi bir daireye koyuyorlar. Ben sizin hangi yemeği çok sevdiğinizi, hangi rengi çok sevdiğinizi, neye karşı allerjiniz olduğunu öğreniyorum. Siz de benim bütün hayatımı öğreniyorsunuz. Biz ikimiz birlik yapıyoruz, karşımızdaki etik kurulunu akraba olduğumuza ikna ediyoruz. Etik kurula çok daha önemli görev düşüyor, ama esas konu arz ve talep dengesini tutturmak. Biz yüzde 20'yi yüzde 50'ye çıkarırsak, bu sorunların yarısı gider."