Güncelleme Tarihi:
ÇÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi ve Biyoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Salih Kafkas, yaptığı açıklamada, merkezin 2009 yılında DPT desteğiyle kurulduğunu, 2010 yılında da faaliyete başladığını söyledi.
Biyoteknoloji ile bitki mikroorganizmalarının tamamının ya da bir parçasının kullanılarak yeni bir organizma elde edildiğini belirten Kafkas, biyoteknolojinin yaşamın her alanında etkisini doğrudan ya da dolaylı şekilde gösterdiğini kaydetti.
Besinlerden giysilere, kağıttan enerjiye, uzay teknolojisinden sağlığa kadar her alanda biyoteknolojiden yararlanıldığını vurgulayan Kafkas, “Biyoteknoloji geleneksel ürünlerden yüksek teknoloji ürünlerine kadar çok geniş bir yelpazeyi içine alıyor. Son günlerde 'Biyoteknoloji' denilince pek çok kişinin aklına, maalesef sadece Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) gelmektedir. Ne yazık ki, GDO ile ilgili tartışma ve yarattığı endişe bazen biyoteknolojinin sağlamakta olduğu önemli fırsatların kaçırılmasına neden olmaktadır” diye konuştu.
Biyoteknoloji faaliyetleri içerisinde GDO gibi tartışmalı konuların küçük bir yüzdeyi teşkil ettiğini vurgulayan Kafkas, şöyle devam etti:
“Biyoteknoloji bize çevre dostu ve sürdürülebilir pek çok alternatif çözüm fırsatı vermektedir. Güvenli aşılar ve yeni ilaçların üretilmesi, ziraatta daha kaliteli ve ekonomik ürün elde edilebilmesi, besinlerin alerjik etkilerinin ortadan kaldırılabilmesi ve besleme değerlerinin artırılması, çevre kirliliğinin azaltılabilmesi, besinlerdeki zararlı mikroorganizmaların tespit edilebilmesi, normal hücrelerden kanser hücrelerinin ayırt edilebilmesi, canlı organizmalarda meydana gelen hastalıkların tespit edilebilmesi, çeşitli enzimlerin laboratuvar şartlarında üretilmesi, kalite kontrolü, bitkisel ve hayvansal hastalıkların tanınması ve genetik kaynakların korunması gibi birçok uygulamada fayda sağlıyor.”
Biyoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde moleküler biyoloji ve genetik laboratuvarı, doku kültürü laboratuvarı, enstrümental analiz laboratuvarı, mikrobiyoloji laboratuvarının bulunduğunu vurgulayan Kafkas, hastalıklardan arındırılmış, virüssüz meyve ağaçları, sert çekirdekli meyve anaçlarını da ürettiklerini ifade etti.
ELMADA ÇEŞİT GELİŞTİRME SÜRESİ YARIYA İNECEK
Merkez olarak Amasya elmasının genetik haritasını çıkarmak için çalışmalar yürüttüklerini vurgulayan Kafkas, “Amasya elması oldukça hoş koku ve güzel aromaya sahip. Ancak düşük verim ve çok çekirdekli olması, meyve şeklinin çok iyi olmaması nedeniyle üreticiler bunu tercih etmiyor. Daha çok yabancı ülkelerden gelen elma fidanları tercih ediliyor. Amasya elmasının bu faktörler nedeniyle nesli tükenecek kadar azaldı” dedi.
Bu konuda TÜBİTAK'A proje sunduklarını vurgulayan Kafkas, şöyle devam etti:
“Türkiye'de ilk kez uygulanan bu proje 3 yıl sürecek. Dünya piyasasında elmada söz sahibi olmamız için Amasya elmasını kullanabileceğimizi düşündük. Öncelikle bu tat, koku ve aromayla ilişkili genleri bulmaya çalışıyoruz. Bunları araştırıyoruz ve genetik haritasını çıkarıyoruz. Çıkarılacak genetik harita ile elmada yeni bir çeşit geliştirmek için yapılacak araştırmalara kolaylık sağlayacak. Klasik ıslah yöntemiyle yeni bir türü geliştirme çalışması 20-25 yıl sürerken, genetik haritanın sağlayacağı kolaylıkla bu süre yarıya kadar inecek.
Yoğun bir çalışma içindeyiz. Amasya elması çalışmalarını çok önemsiyoruz. Elmamızı yabancı orijinli iki tür ile melezledik. Bu melezlemelerden olan yavru bitkilerimizi bodur meyvemize aşıladık. Eğirdir, Samsun ve Malatya'da üç ayrı yerde bahçeler kurduk. Her bahçeye aynı fidanlar dikildi. Bu yıl onlardan ürün almaya başlayacağız. Meyvelerde kalite ve aroma analizleri yapacağız. Kalite analizleri tamamladıktan sonra hangi aroma maddesiyle hangi DNA dizisinin ilişkili olduğunu bulacağız. Moleküler biyoloji laboratuvarın da Amasya elmasının genetik haritasını çıkaracağız.”
Kafkas, proje sonunda Amasya elmasının tadı ve kokusuyla aynı ve daha iri, kaliteli ve güzel rengi olan çeşitlerinin geliştirilerek piyasaya sürüleceğini kaydetti.
Söz konusu işlemlerde genetiği değiştirmek ya da gen aktarma gibi işlemin yapılmayacağını vurgulayan Kafkas, projenin tamamen orijinal bir üretim olacağını belirtti.