Güncelleme Tarihi:
Theresa MacPhail, 4 yaşındayken erkek kardeşini, 14 yaşındayken de annesini trafik kazalarında kaybetti. Babası ise o 24 yaşındayken kamyonunun açık penceresinden içeri giren bir arının boynundan sokması sonucu anafilaktik şok nedeniyle can verdi.
Başka biri için bu yıkıcı deneyimler psikolojik bir felaket olurdu ama MacPhail bunları tıbbi antropoloji kariyerinin temel taşın dönüştürmeye karar verdi.
Antropolojik araştırmalarının çoğu kolektif virüs korkuları üzerine olan MacPhail'a 40'lı yaşlarının sonlarında, tekrarlayan göğüs enfeksiyonları nedeniyle beklenmedik bir şekilde solunum yolu alerjisi teşhisi kondu.
“Gençken yenilmez olduğunuzu düşünürsünüz, bu yüzden babamla aynı alerjiye sahip olup olmadığımı sadece yanıma bir arı geldiğinde düşünürdüm. Ancak teşhis konduktan sonra arkadaşlarımla alerjimi konuşurken herkesin bir alerji hikâyesi olduğu ortaya çıktı. Sonra ‘Alerjiler hep bu kadar yaygın mıydı, yoksa giderek daha mı fazla alerji oluyoruz?’ konusunu düşünmeye başladım” diyen MacPhail beş yıl süren bir çabayla hem alerjilerin tarihini hem de modern alerji biliminin durumunu takip eden ilk kitabı yazdı.
MacPhail'ın kitabı "Allergic: How Our Immune System Reacts to a Changing World" (Alerjik: Bağışıklık Sistemimi Değişen Dünyaya Nasıl Tepki Veriyor?) Mayıs ayı sonunda raflarla buluştu.
ABD Gıda Alerjisi ve Anafilaksi Ağı tarafından yapılan bir çalışma, yer fıstığı alerjisinin şu anda her 70 çocuktan 1'inde olduğunu, buna karşılık 1997'de 250 çocukta 1 olduğunu gösteriyor. Imperial College London tarafından yapılan bir çalışma ise gıda alerjisi anafilaksisinin 1998-2018 yılları arasında yüzde 5,7 oranında arttığını gösteriyor.
Biz de ‘Alerjiler hep bu kadar yaygın mıydı, yoksa giderek daha mı fazla alerji oluyoruz?’ sorusu cevabını ülkemizde bu alanın önde gelen isimlerine sorduk.
ALERJİLER İLERLEYEN YAŞLARDA DA ORTAYA ÇIKABİLİR
Alerjinin bağışıklık sisteminin hatalı çalışmasının bir sonucu olarak geliştiğini söyleyen Türkiye Ulusal Alerji ve İmmünoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, “Basitçe anlatmak gerekirse bağışıklık sitemimiz virüs, mikrop veya parazit gibi zararlı bir etken ile karşılaştığında onu ortadan kaldırmaya veya verdiği zararı sınırlandırmaya yönelik tepkiler verir. Yabancı olmasına karşın vücudumuz için zararsız bir madde ile karşılaştığında ise ya tepkisiz kalır ya da ölçülü tepkiler üretir. Bu kapsamda alerji, zararlı olmayan bir maddeye karşı bağışıklık sistemimizin beklenenden daha güçlü tepki vermesi durumudur. Bu tepki vücudumuz için rahatsızlık vericidir ve kişinin yaşam kalitesini bozar” dedi.
Bülent Şekerel, alerjinin tahmin edilenden daha yaygın bir sorun olduğunun altını da şu sözlerle çizdi:
“Yapılan çalışmalar ülkemizde her dört kişiden birinin alerjik yakınmalara sahip olduğunu gösteriyor. Ama neredeyse herkes yaşamı boyunca en az bir kez alerjik sorun yaşar. Besin alerjisi özelinde bilgi vermek gerekirse bu alerjiler her yaşta ortaya çıkabilir. Özellikle çocukluk çağında daha fazla görülür. Ülkemizde yaşamın ilk yılında besin alerjisi yüzde 6 oranında görülür. İlerleyen yaşla birlikte besin alerjilerinin birçoğu ortadan kalkar, ancak kalıcı olup yaşam boyu devam eden alerjiler veya ileri yaşta başlayan besin alerjileri de olabilir.”
Son yıllarda astım, alerjik nezle gibi solunum yolu alerjileri ile besin alerjileri ve cilt ile ilgili alerjik hastalıkların sıklığında ciddi bir artış gözlenmektedir. Yapılan çalışmalar solunum yolu alerjisi oranlarının gelişmiş ülkelerde yüzde 30-40, besin alerjisi oranlarının yüzde 8-10’lara kadar çıktığını gösteriyor. Ayrıca alerjik şok yani anafilaksi olarak adlandırdığımız şiddetli alerjik reaksiyon sıklığında da son 10 yılda 7 kat artış olduğu gösterilmiştir.
Çocuk İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hikmet Tekin NacaroğluBESİN ALERJİLERİNİN GÖRÜLME SIKLIĞI TÜKETİM ALIŞKANLIKLARINA GÖRE ŞEKİLLENİR
Bebeklik çağında yumurta ve süt en sık görülen alerjiler iken çocukluk, ergenlik ve yetişkin yaş grubunda ülkemizde en sık besin alerjisi nedeninin kuruyemişler olduğunu ifade eden Bülent Şekerel, “Batı toplumlarında yerfıstığı fazla tüketilen ve üretilen bir yemiştir. O yüzden Amerika, İngiltere ve Avusturalya’da yerfıstığı en önemli kuruyemiş alerjisidir. Oysa biz kabuklu ağaç yemişleri yani fındık, Antep fıstığı ve ceviz tüketimi ile öne çıkan, dolayısıyla da bu alerjilerin daha sık görüldüğü bir toplumuz. Özetle, besin alerjilerinin görülme sıklıkları toplumların tüketim alışkanlıklarına göre şekillenir. Kuruyemiş alerjileri çoğunlukla yaşamın ilk iki yılında başlar. Ancak ileri yaşlarda başlayan ama daha nadir görülen tipleri de vardır” dedi.
Grafik: Harun Elibol
ALERJİ, ÇEVRESEL VE GENETİK FAKTÖRLERİN BİRLEŞİMİYLE ORTAYA ÇIKAR
Artan alerjik reaksiyon sıklığının, genetik faktörler ve çevresel faktörlerin bir etkileşimi sonucu ortaya çıktığını söyleyen Doç. Dr. Hikmet Tekin Nacaroğlu, “Özellikle küresel ısınma, iklim değişiklikleri, hava kirliliği, Batı tipi beslenme alışkanlıkları, işlenmiş ve paketli gıda tüketiminin artması, ev içi ve ev dışı alerjenlere daha sık maruz kalma, deterjan gibi kimyasal maddelerin yaygın kullanımı ve endüstriyel atıklar gibi çevresel faktörler, alerjik reaksiyonların görülme sıklığını ve şiddetini artırır. Özellikle şehirlerdeki yoğun trafik, endüstriyel emisyonlar ve kirli iç mekân havası alerjik semptomları artırabilir. Ayrıca pasif veya aktif sigara dumanı, alerjik reaksiyonları tetikleyebilir ve mevcut alerjik hastalıkları kötüleştirebilir” dedi.
Nacaroğlu sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Genetik yatkınlık, bir kişinin alerjik hastalık oluşumunda önemli bir risk faktörü olup ailesinde alerji öyküsü olan kişiler, alerjik hastalıklara karşı daha yüksek risk altındadır. Ancak, genetik yatkınlık tek başına alerjilerin gelişmesine neden olmaz, çevresel etkenler önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkar. Son 10 yıldaki alerji salgını olarak gördüğümüz besin alerjilerinin görülme sıklığındaki artışla ilgili genetik nedenlerin yanı sıra sezaryen doğum, Batı tipi beslenme, hijyen hipotezi ve yaşamın ilk yıllarında antibiyotik kullanımı gibi birçok neden sıralayabiliriz."
Hijyen hipotezi, modern yaşamın aşırı temiz ve steril olması nedeniyle bağışıklık sisteminin normal gelişimini tamamlamadan büyüyen çocuklarda alerjik hastalıkların daha sık görüldüğünü öne sürer. Bağışıklık sisteminin patojenlerle yeterince karşılaşamaması, vücudun alerjik reaksiyonlara daha hassas hale gelmesine yol açabilir.
Çocuk İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hikmet Tekin NacaroğluALERJİ TESTLERİ TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİLDİR
Toplumda alerjik yakınmalarını önemsemeyenler olduğu gibi alerji farkındalığı yüksek olup gereksiz diyetlere ve sakınmalara kalkışanların da olduğunu vurgulayan Bülent Şekerel, “Ne gereksiz diyet yapmamız ne de var olan alerjiyi görmezden gelerek yaşamamız gerekir. Alerji teşhisi çok yönlüdür ve alerjinin tipine, olası nedenlerine uygun testlerin yapılması gerekir. Deri testleri, yama testleri, kan testleri ve karşılaştırma testleri hemen akla gelen testlerdir. Ancak testler tek başına yeterli değildir. Çünkü testlerin yalancı pozitiflikleri veya yalancı negatiflikleri de olabilir. Bu nedenle o testlerin konunun uzmanı alerji ve immünoloji uzmanları tarafından yorumlanması gerekir” dedi.
YAŞAMI TEHDİT EDEN GIDA, DİYETTEN UZAKLAŞTIRILMALI
Bülent Şekerel, alerjinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu ve tedavinin kimi zaman sorunun tamamen ortadan kaldırılması, kimi zaman verdiği zararın sınırlandırılması, kimi zaman ise verdiği zararın önlenmesi ve kontrol edilmesi olduğunu ifade etti.
Şekerel sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tedavi konusunda mutlaka uzman desteği alınmalı. Ancak gıdalar yaşamı tehdit eden reaksiyona neden oluyorsa tamamen diyetten uzaklaştırılmalı, ölçülü tepki veriyor ise tüketimleri azaltılmalıdır. Örneğin, çiğ domates ağız çevresinde sadece döküntü yapıyorsa kişinin tüketime devam etmesi, gaz/hazımsızlık gibi yakınmalara neden oluyorsa kısıtlı tüketimi, anafilaksi dediğimiz ağır alerjik reaksiyona neden oluyorsa kesinlikle uzak durulması istenebilir. Ayrıca tanı yöntemleri ile besinin pişmiş veya fırınlanmış tüketim olanakları da araştırılabilir. Bazı kişiler çiğ ürünlerle şiddetli alerjik reaksiyon yaşarken pişmiş veya fırınlanmış hallerini tolere edebilirler.
Son yıllarda yapılan çalışmalar oral desentisizasyon olarak adlandığımız besin aşılaması ile ilgili başarılı sonuçlar bildirmektedir. Oral immünoterapi (Aşı tedavisi) ile hastaları besine alıştırmak ve kalıcı tolerans geliştirmek amacıyla küçük dozlardan başlayarak düzenli olarak artan dozlarda gıda alerjenleri ağızdan verilir. Oral desentisizasyon süt, yumurta, yer fıstığı gibi alerjenlere karşı sadece belirli merkezlerce yapılır.
Çocuk İmmünoloji ve Alerji Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hikmet Tekin NacaroğluALERJİLER ZAMANLA ŞEKİL DEĞİŞTİREBİLİR
Alerjinin zamanla kendiliğinden de geçebileceğinin altını çizen Şekerel, “Besin alerjisi bunun en güzel örneğidir. O yüzden besin alerjileri bebeklik ve çocukluk çağında her 15 kişiden birinde görülürken yetişkin çağda 100 kişiden 1 veya 2’sinde görülür. Ancak alerjiler zamanla şekil değiştirebilir. Başka bir ifade ile besin alerjisi ilerde astım veya alerjik nezleye, deri alerjisi zamanla besin alerjisi veya astıma dönüşebilir. Bu açıdan erken tedavi hem yaşam kalitesini artırır hem de gelişebilecek diğer alerjileri engelleyebilir" diye konuştu.
ALERJİLERİN ÖNEMSENMEMESİ KADAR ABARTILMASI DA ZARAR
Alerjilerin görmezden gelinmeye çalışıldığına sık sık tanıklık ettiğini vurgulayan Bülent Şekerel, “Ya önemsenmiyor ya da alerjik yakınmalar başka nedenler ile ilişkilendirilerek ayrıntılı alerjik değerlendirme yapılmamış olabiliyor. Ayrıca, yetişkinler kendilerine çocukları kadar özen göstermeyebiliyorlar ve olayın kendiliğinden geçmesini uzun süreler bekleyebiliyorlar. Ama alerjik yakınmaların önemsenmemesi kadar abartılması da zararlıdır” dedi.
Hikmet Tekin Nacaroğlu ise alerjenlerin duyarlı olan kişilerde ciddi alerjik reaksiyonlara yol açarak yaşamı tehdit eden belirtilere neden olabileceğini söyleyerek, “Örneğin besin alerjisi olan kişilerde besin alımını takiben aniden ciltte kızarıklık, kaşıntı, dudaklarda ve göz çevresinde şişlik, dilde şişme, karın ağrısı, kusma, nefes darlığı, öksürük, boğazda tıkanıklık hissi, göğüs ağrısı, çarpıntı ve tansiyon düşüklüğü görülebilir. Aşırı duyarlılığı olan nadir vakalarda ise en ciddi besin alerjisi reaksiyonu olan anafilaktik şok tablosu meydana gelebilir. Alerjik reaksiyonlar da kaygı, stres ve psikolojik rahatsızlık gibi duygusal etkiler yaratabilir. Bu nedenlerle alerjiler, ciddiye alınması ve gerekli önlemlerin alınması gereken sağlık sorunlarıdır. Ayrıca alerjik semptomlar, günlük yaşamı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir” ifadelerini kullandı.
Grafik: Harun Elibol
İNTOLERANS YAŞAMI TEHDİT ETMEZ
Bir başka sorun da halkın intoleranslar ve alerjiler arasındaki farkı yanlış anlaması. Bu farkı sorduğumuz Bülent Şekerel, şu şekilde özetledi:
“Alerji dediğimizde bağışıklık sisteminin yabancı bir maddeye karşı verdiği aşırı bir tepki söz konusudur. Alerjik tepki çoğunlukla çok rahatsız edicidir ve yaşamı tehdit edebilir. İntolerans konusunda ise besin örneğinden ilerleyecek olursak, o besinin tolere edilmesinde sorun olduğu anlamı taşır. Bu sindirim sisteminin o besini sindiremediği veya o gıdanın altta yatan sindirim sistemi rahatsızlığını artırdığı anlamına gelir. Özetle intolerans çoğunlukla daha hafif yakınmaların nedenidir ve yaşamı tehdit etmez” dedi.
TOLERE EDİLEN ŞEYİN KESİLMESİ ALERJİYİ TETİKLEYEBİLİR
Bazı yiyeceklerden kaçınarak istemeden de olsa alerjiyi tetiklemiş olur muyuz?
Tolere edilen bir şeyin gereksiz yere kesilmesinin alerji gelişimi riskini artırabileceğini belirten Bülent Şekerel, bu konuyu deneyimleri üzerinden açıkladı:
“Sık görülen besin alerjilerini engellemek amacıyla Amerikan Pediatri Akademisi’nin önerisi ile 20 yıl boyunca bebeklere alerjik besinlerin geç tanıştırılmasını önerdik. Ancak, sonuçta bu alerjilerin azalmak bir yana arttığını görünce bundan 5-6 yıl önce geri adım atıldı. Yapılan çalışmalar alerjik besinlerle erken tanıştırılmanın bebeklerde bu alerjilerin daha az görülmesine neden olabileceğini gösterdi. Bugün artık bebekleri alerjik gıdalara erken başlatmanın alerji gelişimini engelleyebileceğini düşünüyor ve hemen her besine ilk bir yıl içinde başlanmasını öneriyoruz. Benzer şekilde uzun süre sorunsuz tüketilen gıdaların kesilmesi durumunda da bir süre sonra alerjik tepkiler gelişebilir.”