Güncelleme Tarihi:
Dökmen, çocuklara sürekli "ders çalış" denilmemesi gerektiğinin altını çizerek, ders çalışmanın duygusal bir olay olduğunu ve çocuğun duygularına hitap edilmesi gerektiğini söyledi.
"20 DAKİKA DA ANLATSA ÇOCUĞU DİNLEYECEKSİNİZ LAFA GİRMEYECEKSİNİZ"
Çocuğun motivasyonunun uygun olması halinde ders çalıştığını dile getiren Dökmen, şöyle devam etti:
"Örneğin 4 yaşında bir çocuk alışveriş için anne babasıyla gezerken, yorulur 'beni kucağına al' der. Aynı çocuk oyun oynarken yorulur mu? Oynarken saatlerce hoplar zıplar, 'beni kucağına al' demez çünkü oyun işi hoşuna gidiyor, onu motive ediyor. Çocuk ders çalışmıyorsa ders çalışmak onu motive etmiyor demektir. Anne-baba 'ders çalış' demek yerine, çocukla şunu görüşmeli; 'Çalışırken ne hissediyorsun?' Çocuk 20 dakika anlatsa dinleyeceğiz, iki cümle dinledikten sonra 'Evet ama' diye lafa girmeyeceğiz. Sadece ne hissettiğini anlatacak. Ummadığımız şeyler söyleyebilir. Anlatması bittiğinde anne-baba sadece şunu söyleyebilir; 'Bir zamanlar ben de matematik çalışırken zorlanıyordum.' Bu, kötü örnek olmaz. Bilakis iyi örnek olur. Çocuk, 'babam bir zamanlar matematikte zorlanıyormuş ama yine de başarmış, bu duruma gelmiş. Herhalde benim de önüm açık bende başaracağım' diye düşünür."
Dökmen, konuşmanın üzerinden 2 hafta geçtikten sonra çocukla tekrar konuşulması ve anne-babanın, "sen çalışıp iyi bir yere giremeyeceksin, istediğin puanı alamayacaksın diye endişe ediyorum" duygusunu ifade etmesi gerektiğini belirterek, çocuğun bu durumda "endişe etme, çalışıp düzelteceğim" diyebileceğini aktardı.
ÇOCUĞUN DERS ÇALIŞMASI TAMAMEN ANNE BABANIN SORUMLULUĞU DEĞİLDİR
Bir çocuğun hayatta hangi noktaya geleceğini sadece anne babanın gayretinin belirlemeyeceğini anlatan Dökmen, "Onun da iradesi var. Çocuğun sorumluluğunu yüzde 100 almak gerekmiyor. Çocuğun ders çalışması tamamen bizim sorumluluğumuz değildir" dedi.
Dökmen, çocuğun ders çalışmayı sevmesi için konuların cazip olması, okul müfredatının ilgisini çekecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurgulayarak, "Herkes çocuğuna sürekli 'ders çalış' diyor. Kimse örneğin bir pazar günü, 'Evladım kalkalı 2 saat oldu hala internete girmedin? Niye böyle ihmal ediyorsun?' demiyor. 'İnternete gir' demiyoruz, 'Niye çalış oğlum, çalış kızım' diyoruz? İnternet çocuğa cazip geliyor, dersler cazip gelmiyor demek ki" diye konuştu.
"EVDE KİTAP OKUMA GELENEĞİNİN OLMASI GEREKİYOR"
Prof. Dr. Üstün Dökmen, anne-babanın okuma alışkanlığının da çocuğun ders çalışmayı sevmesi üzerinde etkili olduğuna dikkati çekerek, şu görüşleri dile getirdi:
"Evde kitap okuma geleneğinin olması gerekiyor. Bir kitap okuma saati olmalı. Örneğin akşamları 15 dakika televizyon kapatılacak herkesin bir kitabı olacak, o saatte okunacak. 15 dakikayı 30-40 dakikaya da çıkarabiliriz. Anne-baba okudu diye çocuk hemen kitabını alıp gelmez ama biraz yaşı büyüdüğü zaman bunu fark edecektir. Anne-baba sigara içiyorsa yüksek ihtimalle çocuk da büyüyünce içiyor, içki içiyorsa içkiyi model alıyor, kitap okuyorsa kitap okumasını model alıyor. Anne-babanın bilgiye değer vermesi gerekiyor. Çocuğa 'kaç aldığı' yerine 'ne öğrendiği' sorulmalı. 5 alması önemli değil, ne öğrendiği önemli. Belki iyi öğrendi ama 3 aldı. Öğrenmeye teşvik etmek gerekiyor. Marifet iltifata tabidir. Çocuk, anne-baba tarafından iltifat görürse öğrenmeye devam ediyor. Çocuğun yaptığının önemli olduğunu vurgulayın. Anne-baba çocuğa yeteri kadar değer veriyorsa öğrendikleri karşısında heyecan duyuyorsa, o çocuğun öğrenme, çalışma ihtimali yüksektir."
Kötü not alan çocuğa kızmak veya dayak atmak yerine onunla konuşulması gerektiğini vurgulayan Dökmen, anne ve babaların çocuğa duygularını söylemesi ve onlarla empati kurmaya çalışmasının daha doğru bir yöntem olduğunu belirtti.
Dökmen, okulun veya dershanenin hazırlayıp çocuğa verdiği ders çalışma planının güdümlü olduğuna değinerek, öğrenme sorumluluğunu taşıyan kişinin nasıl öğreneceğinin planını da kendisinin yapabilmesi gerektiğini ifade etti.
"ÇOCUK, DERSLERİNİN SORULMASINDAN ŞİKAYETÇİ"
Ebeveynlerin çoğunlukla başarı ya da başarısızlıkla ilgilendiğine işaret eden Dökmen, "Yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre ilkokul çocukları eve girer girmez derslerinin sorulmasından, 'öğretmen ödevini beğendi mi? Dünkü sınavın sonucu ne oldu?' gibi sorulardan şikayetçi. Bunun yerine çocuğa şunları sormalıyız; 'Bugün mutlu muydun? İyi eğlendin mi? Neler öğrendiniz? İlginç bir konu var mı?' Çocuklar okulda olanları evde anlatmak istemez ama ilginç bir şey varsa anlatır" değerlendirmesini yaptı.
Dökmen, cinsiyet farkının motivasyona etkisi olmadığını vurgulayarak, pek çok bilimsel araştırma soncuna göre zihinsel beceri açısından erkek ve kız çocuklarının tamamen eşit olduğunu aktardı.
"HİPERAKTİVİTEYİ GİDERMEK İÇİN İLAÇLA BİRLİKTE EĞİTİM DE GEREKİYOR"
Prof. Dr. Üstün Dökmen, birçok anne-babanın çocuğunun yaramazlığını yanlış yorumlayarak, hiperaktif olduğu düşüncesiyle uzmanlara götürdüğünü ifade ederek, şu bilgileri verdi:
"Uzman çocuk psikoloğu, psikiyatristi bakar. Hiperaktif değilse ebeveyn sınır koyamadığı için aşırı yaramaz olabilir. Çocuğa neyi yapıp neyi yapamayacağının sınırını koymak gerekiyor. Yapılan testler sonucu çocuğun hiperaktif çıkması halinde bazı ilaçlar tavsiye edilir. Eğer çocuk psikiyatristi ilaç vermişse bunu kullanmak gerekiyor. Hiperaktiviteyi gidermek için ilaçla birlikte eğitim de gerekiyor, sadece ilaç yeterli değil. Hiperaktif çocuğa ilaç, faydası daha fazlaysa verilmeli. Örneğin çocuk hiperaktif, iki dakika oturamıyor, dersi dinleyemiyor, sosyalleşemiyor, öbür çocuklar oyuna almıyorlar çünkü oyunu da bozuyor. Bu çocuğun sosyalleşmesi büyük ölçüde bastırılıyor, gecikiyor, öğrenemiyor. İlacın yan etkisi fazladır ama ilaç aldığında daha sakin olduğu zaman diğer çocuklar onu oyuna alıyorlar, öğreniyor, ders dinliyor. Bu durumda hiperaktivite ilacı almanın faydası daha fazla olduğu için bazı yan etkilerine rağmen o ilacı almak gerekiyor."