Güncelleme Tarihi:
Küçük hedefler
koydum kendime. Dergide görüp de "Ay! o 50 kilo vermiş. Ben de vereyim" demedim. "Üçlü rakamlara dönmeyeceğim artık" dedim. 99.5 olduğumda dünyalar benim oldu. En çok düşmekten korkardım kiloluyken. Kaldırıma çıkarken bile mutlaka birine tutunurdum. Ben hayatı, Kuşhan Bey'de buldum. Burası benim için kurtuluş oldu.
Ruhsal açıdan da iyileştim
Artık sadece kendim için yaşamayacağım. Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na devam edeceğim. "Doğuda bir yere göndereceğiz seni" deseler, gideceğim. Çünkü gençlik yıllarımdaki gücüme kavuştum tekrar.
Konya, Akşehirli, idealist bir öğretmendi Sevim Pekcan. Hayatını sürdürdüğü Eskişehir'de, Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nda aktif olarak çalışmış, öğretmenlik hayatı boyunca da çok hareketli günler geçirmiş. Deyim yerindeyse her şey 50'sinden sonra başlamış. "Rahata ereceğim" diye düşündüğü emeklilik günlerinin bedeli ağır olmuş. Her gün artan kilolar, Pekcan'ı hareketsiz bir hayata mahkum etmiş. Eşinin, her koşuldaki sevgisi de katlamış bedenindeki yükü. Uzun yıllar, 100'ün üzerinde seyretmiş Pekcan'ın kiloları.
Ancak, arabayla katedilen mesafeler ve eşinin yardımları, kiloların yükünü bir miktar 'hafif'letmiş. 1.5 yıl önce eşinin ölümüne dek durumundan çok fazla şikayetçi olmamış Pekcan. Eşinin ölümüyle sorunlar da gün yüzüne çıkmış. Elden ayaktan düşme ihtimali, hastalıklar ve kilolar dağ gibi bir sorun olarak çıkmış karşısına. Caddeden kaldırıma çıkmak için bile desteğe ihtiyaç duyar hale gelince soluğu bir akrabasının önerisiyle, Dr. Kuşhan'ın kliniğinde almış. Bedenini yaşlanmaya hazırlama isteği onu daha bir hırslandırmış. Bir dönem oğluyla birlikte kaldığı Dr. Kuşhan'ın merkezinde 116 kilodan 74 kiloya düşmüş. Oğlu, 20 kilo verirken, Pekcan, 6 ay kaldığı klinikte tam 42 kilo vermiş.
Evet, Pekcan, önümüzdeki günlerde öğretmen okulu mezunlarıyla yapacağı Bursa gezisinde bir yıldır görmediği arkadaşlarıyla karşılaşacak. En büyük heyecanı, onlara göstereceği incelmiş bedeni olacak. Pekcan, Kasım'da girdiği merkezden ayrılmadan önce hikayesini bizimle paylaştı.
Genç sayılamayacak bir yaşta hayatınızı değiştirmeye karar verdiniz. Bedeninizi sıkı bir disipline soktunuz. Hikayenizi merak ediyorum doğrusu.
Ben normal kiloda bir kadındım. İki çocuğumu doğurduktan sonra da aşırı kilolu değildim. Çocukluğumda da aşırı zayıftım. Zorla yemek yedirilirdim. Evlendikten sonra ise balık etindeydim, 54-55 kilo. Öğretmenlik yaptığım dönem çok hareketli bir meslek hayatım vardı. Sabah okul, öğleden sonra da okul korosunu çalıştırırdım. Akşamları eşimle beraber öğrencilere basketbol çalıştırırdık. Sabahtan akşama kadar koşuşturma içerisindeydim.
Sonra emekli oldunuz…
Evet, emekliliğin, rahata ermek, kendini salmak olduğu düşünülür hep. Benim de çocuklarım büyümüş, kızım evlenmişti. Torunumu gezdiriyordum ara ara. Bütün iş bu. Bu arada alışmadığımız üç öğün yemek, öğlenlere kadar uzayan kahvaltı sohbetleri… Ayrıca, menopoza girdim. Hipotiroidim çıktı. Her yere arabayla gitmek de cabası…
'Eşim her halimle seviyordu beni'
Biraz da konforun kurbanı mı oldunuz?
Evet, böylece her yıl kilom fazlalaştı. Belki eşim de zayıf olmamı istiyordu, ama hep "Ben seni bu halinle de seviyorum" diyordu. Çok sevgi dolu bir insandı.
Sorun yoktu yani eşiniz tarafından da. Bu denli kabullenmek yerine keşke ısrar etseydi, kilo vermeniz için…
Doğru, ısrar etseydi keşke. 1.5 yıl önce onu kaybettim. Eşimin ölümünü kabullenemedim. Daha çok yemeye başladım. Yedikçe çaresizliğim arttı. 10 metre yürüyemiyordum artık. Sürekli belim ağrıyordu.
Kaç kiloydunuz?
Son üç yıldır, 116 kiloda oldum hep. Ama uzun yıllar, 112'nin altına inemedim zaten.
Daha önce diyet yaptınız mı?
Yaptım bir kez. Diyetisyene gittim. Akşama kadar meyve, sebze ve günde 20 bardak kadar sıcak su gibi bir diyetle 12 kilo verdim. Ama onu kat kat geri aldım. Kiloyla birlikte, "Hastalanırsam ne olacağım?" gibi kaygılar da arttı tabii. Ayakkabımı bağlayamıyordum, çorabımı giyemiyordum. Çünkü eşim yardım ediyordu. Fark etmiyordum kilolarımı. Sadece estetik yanını düşünüyordum. ihtiyaç olarak görmüyordum.
Eşinize 'güzel' görünmek gibi kaygılar yaşamış olmalısınız…
Yaşamaz olur muyum. İçin için yaşıyordum. Aynaya çok az bakardım.
Bir yere gittiğinizde, kıyafetiniz hakkında eşinize fikrini sorar mıydınız mesela?
Ben soramazdım. Ama o iltifat ederdi. Ben yakışmadığını bilirdim. Beni mutlu etmek için güzel olduğunu söylerdi.
Eşiniz her koşulda sizi sevdiğini göstermek istemiş…
Öyleydi. Ama sonra çok zorluklar başladı. Ayakkabımı bağlayamıyordum. Bir de dans ederken hep aralara kaçmak isterdim. 'Otobüs biletlerini çift kişilik alırdım'
Eşiniz mi bağlardı ayakkabılarınızı…
Evet, kiloluyken o bağlıyordu. Ölümünden sonra tabii gittikçe zorlaştı hayat. Sokağa çıkamıyorum, yürüyemiyorum. Her yere taksi tutuyorum. Genel taşıt araçlarına binemiyorum. En zoru il dışı seyahatlerde otobüs biletlerini hep çift kişilik alıyordum. Bir koltuğa sığmıyordum.
Diğer insanların size bakışı nasıldı, kiloluyken…
Çok sevilen bir insandım. Belki kilo aldığımın farkında bile değillerdi.
Problem belki de bu… Kilolarınızı yok saymaları, görmezden gelmeleri…
Evet, çünkü çok seviyorlardı.
"Kilo vermelisin" diyen yok muydu?
Bir tek eşimin kız kardeşi, görümcem. Geçtiğimiz yaz dedi ki, "Seni Dr. Kuşhan'a götüreceğim. Oraya gidecek ve zayıflayacaksın".
Siz de kabul ettiniz. Peki nasıl bir süreç yaşadınız merkezde?
Vallahi, Dr. Kuşhan'ın merkezine girmeden kilo vermek istedim. Utandım kilolarımdan. Onun için uğraştım, birkaç kilo verdim.
Şu an kaç kilosunuz?
74 kiloyum. 116 kilodan bu kiloya düştüm. Kuşhan'ın merkezine çok çabuk intibak ettim. Personel çok iyi. Kuşhan, nefis bir insan, daima moral veriyor. Girdiğimde, Kuşhan, "Burada 130 kilo olan da bikini giyer" dedi.
Siz de giyindiniz mi?
Mayomu giydim, ilk zamanlar biraz utandım. Aynaya hiç bakmıyordum.
Zayıflama sürecinize dönelim isterseniz…
Zannedildiği gibi aç kalmadım. Kendi kendime yaptığım diyetlerde daha aç kalıyormuşum. Ama o ara atıştırmalar yoktu. Geceleri o atıştırmaları canım istedi. Bir de akşam erken yiyoruz. Sabaha kadar uzun bir süre.
'Elim hep dolaba gidiyordu'
Geçmişte neler atıştırırdınız?
Buzdolabını fark etmeden açardım. Çatalla bir parça beyaz peynir, veya ne bileyim, iki tane kızarmış patates. Bir bisküvi ya da kurabiye. Elimin hep dolaba gittiğimi fark ettim. Kurabiyeyi çok severdim. Bir de pasta, kek, çikolata. Baklava, börek, mantı değil.
Klinikte, gizli gizli atıştırdığınız bir şeyler oldu mu peki?
Hayır, fakat yürürken ağaçlarda ekşi muşmulalardan alıp yediğim oldu.
Peki egzersizler... Sizi zorladı mı?
Hayır. Çünkü ben zayıflamayı çok istiyordum. Beni iten olmadı. Rüyalarıma giriyordu kilolar.
Rüyada kendinizi nasıl görüyordunuz?
Zayıflamış görüyordum. O kadar mutlu oluyordum ki. Ancak uyandığımda bir taraftan diğer tarafa dönemeyen Sevim vardı.
DEVAMI DİYET DERGİSİ'NDE...