Güncelleme Tarihi:
Beklenmeyen çalımlar bunlar
Limp Bizkit ilk çıktığında hem tarz hem de müzikal anlamda şaşırtmıştı. Hip hop’la metali başarıyla harmanlayıp, nu-metal türünün iyi bir örneği haline gelmişlerdi. Fred Durst şarkılarını hip hop gibi söylüyorlardı. Nakaratlarsa Wes Borland’ın muhteşem gitarlarıyla coşuyordu. İleriki yıllarda Borland’la yolları ayrıldığında, grubun tüm karizmasının kaybolduğunu düşünmüştüm. Fakat geçen günlerde yayınlanan ‘Gold Cobra’ isimli albümleri tüm negatif düşüncelerimi sildi. Başından sonuna kadar 1990’ların sonundaki hallerine selam çakıyorlar. ‘Bring It Back’ isimli parçaları, hip hop vokaller ve DJ Lethal’in alıştığımız beat’leriyle süslü. Nakaratında Wes Borland ve davulcu John Otto’nun ritimleriyle yükseliyor. Arka arkaya patlayan bombalar ‘Gold Cobra’, ‘Shark Attack’, ‘Get A Life’, ‘Shotgun’, ‘Douche Bag’ sağlı sollu saldırıyor kulaklarımıza. Hakikaten uzun zamandır açılışından ortasına kadar böyle güçlü bir albüm duymamıştım. Davullarından, sounduna, bas gitarından vokaline kadar muhteşem bir albüm. Limp Bizkit bu yılın ilk yarısındaki en iyi albümleri listeme Gold Cobra’yla saldırdı.
Blues’un yeni beyaz kralı
Joe Bonamassa uzun süre sabırla devam etti blues yapmaya ve 2005’ten bu yana adından en çok söz ettiren gitarist oldu. ‘The Ballad Of John Henry’ albümüyle Tom Waits’den Nina Simone’a kadar efsaneleri yorumladı ve hepsinin hakkını verdi. 2009’da Amerikan Guitar Player dergisinin halkoylamasında ‘En iyi blues gitaristi’ seçildi. 2010’da Glenn Hughes, Derek Sherinian ve Jason Bonham’la bir olup ‘Black Country Commnion’u kurunca rock âlemine yeni bir ‘super grup’ kazandırmış oldu. Şimdi ‘Dust Bowl’la yine karşımızda. Çatallı sesi ve konuşur gibi attığı gitar soloları bu albümün başından sonuna kadar işlemiş durumda. Pek çok albüm gibi heyecanlı ve ateşli girmiyor albüme. ‘Slow Train’ bir albüm açılış şarkısı olarak orta hızlı olsa da bir blues albümüne yaraşır biçimde derin ve oturaklı. Her nota ayrı ayrı işlenmiş. Black Lung Heartache yarısına kadar sakin sakin gidiyor fakat sonra slide gitar solosu ve oturaklı bir davul ritmiyle devam ediyor. Sekizinci şarkı ‘Heartbreaker’da Bonamassa’ya Black Country Cominion’dan grup arkadaşı Glenn Hughes vokalleriyle eşlik etmiş. Albüme adını veren ‘Dust Bowl’ şarkısı ise en başarılılardan biri. Kısacası elimizde kimi zaman modern kimi zaman klasik tınlayan kaliteli bir blues albümü var. Muhteşem gitar soloları, iyi vokaller ve derin sound’uyla bilinen, son yılların gözdesi Joe Bonamassa’yı mutlaka dinleyin.
DM’den yeni remiksler
Depeche Mode, koleksiyonerleri düşünerek büyük kutularda remiks ve single’larını yayınlamayı çok sever. Single serilerini toplamak için pek çok kişinin cüzdanını boşalttığına şahit oldum. Grup, yeni bir remiks albümü daha çıkardı. Remixes 81 04’in devamı olarak yayınlanan albümün iki farklı versiyonu var. Elimizdeki standart CD’de 13, üç CD’lik özel versiyondaysa toplam 37 şarkı var. Bir grupta iyi şarkıdan bol bir şey olmayınca gönül rahatlığıyla böyle toplamalar yayınlayabiliyorlar. Ben şimdiye kadar bu kadar çok malzeme yayınlayan az grup gördüm. ‘Dream On’, ‘Personal Jesus’, ‘Suffer Well’, ‘Wrong’, ‘Puppets’ ve ‘Everything Counts’ gibi şarkıların dinlenebildiği albümde remiksleri yapan isimlerse en az Depeche Mode kadar ünlü. UNKLE, Röyksopp, Trentemoller ve Eric Prydz’ın mikslediği Depeche Mode şarkıları gayet yüksek tempolu. Hepsi de insanı anında hareketlendiren şarkılar. Hem sevdiğiniz ve bildiğiniz şarkıları dinleyip hem de gayet güzel coşabilirsiniz. Özellikle ‘John The Revelator’, ‘Never Let Me Down Again’, ‘Personal Jesus’ ve ‘Wrong’ parçaları albümün en iyileri. Depeche Mode seviyorsanız bu
remiks versiyonlardan da çok hoşlanırsınız.
Maymunlar kaliteden ödün vermiyor
Arctic Monkeys’i ‘I Bet You Look Good On The Dancefloor’la tanıyanlardanım. Grup da o şarkının liste başı olduğunu, bir barda içerken öğrenmişti. Her albümlerindeki nostaljik hava bu albümlerine de sinmiş. Sinmek ne kelime hatta gayet ön planda. Gitar tonları, yankılı vokallerle basit ama kaliteli davul ritimleriyle dolu ‘Suck It And See’ yayınlanmadan bir hafta önce Soundcloud.com müzik paylaşım sitesinden de paylaşılmıştı. Sitede ilk haftada yüz binin üzerinde dinlenen albüm yayınlandığı haftada 89 bin satıp İngiltere listelerine birinci sıradan girdi. Önceki albümleri Humbug’da biraz hayal kırıklığına uğrasam da grup bu albümüyle kalbimi tekrar kazandı. Alex Turner’in sesi ve tüm şarkılara yazdığı sözler dinlemeye değer. Uzun zamandır dinlediğim en iyi gitar-rock örneği bu albüm diyebilirim. ‘Don’t Sit Down ‘cause I’ve Moved Your Chair’, ‘Brick By Brick’, ‘Library Pictures’ ve ‘Reckless Serenade’ gayet başarılı şarkılar.