Sağır Sultan

Güncelleme Tarihi:

Sağır Sultan
Oluşturulma Tarihi: Ocak 13, 2011 21:51

Haberin Devamı

Ülkem ÖzsezenGhost’s NoteİMM

Caz sahnesine taze kan

Biraz sert kaçacağını bilsem de kararım kesin. Türk cazı, uzun süredir Türkçe rock’ı, kaliteli albümleriyle bir hayli geride bıraktı. Son yıllardaki rock patlaması beraberinde kolay unutulan grupları da getirmişti. Ama caz eline gitarı her kapanın iki akor basarak yapabileceği bir müzik değil. Bu sayede son birkaç yıldır gencinden tecrübelisine caz müzisyenlerinden boş albüm neredeyse hiç çıkmadı. Sayıca az ama çok kaliteli müzisyenlerin birbirlerine her albüm ve konserlerde destek olması sayesinde, yurtdışından bile takdir topluyor Türk cazı. Ülkem Özsezen de Amerika’daki eğitimini tamamlayıp Türkiye’ye geldiğinden beri piyasadaki önemli albümlere imza atıyor. Ünlü Amerikan müzik okulu Berklee College of Music’in, Jazz Piano Master Class bölümü mezunu Özsezen, Ghost’s Note isimli ilk ürününü verdi. Ghost’s Note’un tüm besteleri Özsezen’e ait. Amerika’daki eğitimi boyunca, diskografisindeki 25 albümde Clint Houston, Eddie Gomez, John Patitucci, Jack DeJohnette, Cecil McBee, Stan Getz ve Joe Henderson gibi isimlerle çalışan JoAnne Brackeen’le işbirliği yaptı. Önder Focan’ın ‘36 mm. Biometric’ albümünün de prodüktörlüğünü yapan Özsezen, Ghost’s Note’un da prodüktörlüğünü üstlendi. Kayıt çok başarılı. Başında Ferit Odman’ın oturduğu davulun, trampetindeki en yumuşak kasnak dokunuşlarından ghost tip’lerine kadar her notasını ayırt edebiliyorsunuz. Engin Recepoğulları’nın tenor ve soprano saksofonları çaldığı albümde kontrbasta Ozan Musluoğlu var. Favorim kesinlikle African Butterfly; daha ilk dinlemede müthiş bir beste olduğunu anlıyorsunuz. Özsezen’in tamamı kendi bestelerinden oluşan bu ilk albümünün hakkını vermek lazım. Adını daha çok duyacağımıza eminim. Once, HR 57 ve Sail Away gibi parçaları es geçmek haksızlık olacaktır.

Haberin Devamı

Chris De BurghMoonfleet & Other StoriesSony Music

Kırmızılı kadından konsept albüme

Sesini titrek der, tüm parçalarınıysa bayık bilirler; koca bir yanlış! Chris De Burgh aslında çok iyi bir besteci olmasının yanında kaliteli de bir rockçıdır. Yıllarca tek bilinen parçası Lady In Red oldu. Bunun ekmeğini bolca yese de bu durum diğer iyi parçalarının önüne öyle bir geçti ki, başka iyi parçası olmadığı algısından kendisi de çok rahatsız. Tek tek yazamayız ama kariyerinde sayısız albüm ve çok başarılı single’lar var. Burgh’ün Lady In Red’den çektiği çile bu albümde de bitmeyecek. Bir önceki albümü Footsteps’de Toto’dan The Beatles’a birçok başarılı rock parçasını tekrar yorumlayan De Burgh, Moonfleet & The Other Stories’i konsept bir albüm olarak hazırlamış. J. Meade Falkner’in 1898’de yayınlanan hikayesi Moonfleet’in üzerine kurgulanan ‘Moonfleet & Other Stories’ gerçek anlamda bir konsept senfonik rock albümü. Albüm sayesinde kitabı da okumuş kadar oluyorsunuz. Şarkıların iniş çıkışları, tempoların değişiklikleri, beste kompozisyonları ve orkestrasyonlar gayet başarılı. The Royal Philarmonic Orchestra’ın ünlü İngiliz Abbey Road Stüdyolarında kaydedilen parçaları parçaların içinde biraz kaybolsa da The Moonfleet Ouverture gibi parçalarda kendini fazlaca gösteriyor. Albümün 19. parçası Everywhere I Go’ya çekilen klibi seyredince gözlerime inanamadım; böyle görkemli bir konsepte ancak bu kadar vasat bir klip çekilebilirmiş. Bütün bestelerin Chris De Burgh’e ait olduğu Moonfleet & Other Stories’i, konsept albümsever progresif rockçılara öneririm. Fakat, Chris De Burgh’le Lady In Red sayesinde tanışıp ondan hala bu tarz parçalar bekleyenlerin ihtiyacını karşılamaz.

Haberin Devamı

The CharlatansWho We TouchCooking Vinyl/EMI

İsimlerine bakmayın bu adamlar ciddi

Who We Touch’u CD çalara koyduğumda birkaç saniye boyunca yanlış şeyi dinlemeye başladığımı düşündüm. İlk şarkı Love Is Ending’in başlangıcında ve bitiminde adeta bir death metal parçasından kopmuş blast-beat davul ritmi ve çığlık kıyamet gitarlar kullanılmış. Neyse ki şarkı hemen giriyor ve grubun hiç değişmediğini gösteriyor. 2010’un sonuna doğru çıkan albüm, birçok müzik eleştirmeninin eleğinden geçmeyi başardı. İyice yıllanan Indie rock’çılar 11. albümleri Who We Touch’da gayet iyi iş çıkartıyorlar. Albüm kaydı tertemiz, gitar ve davullar çok güzel, tane tane duyuluyor. Klavye tonları çok iyi; özellikle de Your Pure Soul’daki Hammond kullanımı kulağınızı mutlu edecek cinsten; şarkı da albümün hitlerinden biri. My Foolish Pride, Sincerity ve Your Pure Soul albümde öne çıkıyor. Who We Touch’ın 10. parçası You Can Swim / On The Threshold / I Sing The Body Eclectic 13 dakikalık, didaktik bir monolog gibi bitiriyor albümü. Bestelere diyecek lafım yok; The Charlatans, beste yazımı konusunda büyük ustalığını yine konuşturmuş.

DuffyEndlesslyA&M

Bu sefer olmadı Duffy

Haberin Devamı

Tüm müzik eleştirilerinden alnının akıyla kurtulmuştu, dünya müzik listelerinin neredeyse tamamına yakınında ilk 10’un içine girmişti. Altı milyonun üzerinde satış yakalamış, ‘En İyi Pop Kadın Vokali’ Grammy’si dahil olmak üzere kazandığı tüm ödülleri evine götürmüştü. Boşuna geçmiş zaman kullanmıyorum, çünkü bunlar 2008’de yayınladığı Rockferry albümünün bilgileri. Duffy’nin geçtiğimiz ay çıkarttığı Endlessly albümüyse bu başarının yanına yaklaşamayacak gibi duruyor. İlk albümün başarısı çok yüksek olunca Endlessly’den de aynı başarı bekleniyordu. Fakat besteleri vasat, vokalleriyse artık sıradan; ama Duffy’ye göre. Aynı parçalar ve aynı albümle çok güzel başka bir kadın vokal sektöre atılsaydı, kritikler yine bu kadar kötü olur muydu bilemeyiz. Amerika’da ilk hafta sadece 18 bin sattı ki, bu gayet kötü bir rakam. İlk single ‘Well, well, well’de Duffy’ye The Roots eşlik ediyor, grubun soul ve funk ritimleri parçayı daha kaliteli kılıyor. Too Hurt To Dance’in sözleri çok basit, bestesiyse sıradan. Albümün genelinin sorunu kafiyeli fakat basit sözler zaten. Kısacası ilk albümüyle Amy Winehouse’un ensenine yapışması beklenen Duffy’nin Amy’nin en başarısız hali bile olamadığı çok açık. Rockferry’yi dinlemediyseniz, bu albümü beğenirsiniz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!