Güncelleme Tarihi:
Her zamanki gibi, önce haber:
Metresinin yatakta aşk fısıltıları olsun, kaynananın mutfaktan ağrı gelen kapı gıcırtıları olsun, ses insan tarafından hep aynı şekilde duyulur, diyor Amerikan Journal of Neuroscience’ın haziran sayısındaki makale, daha doğrusu tam böyle söylemiyor da, ben biraz renk kattım hani kuru kuru gitmez diye yani.
Ses dalgaları, iç kulaktaki ince tüyleri titreştirir, bu ‘tüyümsü hücreler’ de titreşimi beyne elektrik dalgası olarak iletirmiş. Biyolojiyi çok severdim de, bu konuya geldiğimizde Madame... yahu neydi o yıkanmayan, leş gibi kokan kadının adı, bak unuttum, neyse hocamız doğum iznine ayrıldıydı, bu konuyu görmedik biz.
Diyor ki Allah’tan benden daha bilimsel bir üslupta yazılmış olan makale, bu ‘tüyümsü hücreler’ aşırı yüksek bir ses, bir enfeksiyon ya da yaşlanma sonucu dumura uğrarsa, ölürse, insan sağır olur, çünkü hücreler yenilenmezmiş.
İşte Michigan’daki Ann Arbor Üniversitesi’nde görev yapan araştırmacılar, üstlerine vazife olmayan bu mevzuya duhul olmuşlar. Bilmezler mi ki rahmetli Namık Kemal’in dediği gibi, galiba Babıâli Yokuşu’ndan inerken kayıp düşmüş de, peçeli bir genç kadın, cilveyle kıkır kıkır gülmüş, bunun üzerine sinirlenmiş Vatan Şairi, malum ağzı bozuktur, açık saçık fıkralara konu olur habire, iki sıra altın dişinin bütün seksapeliyle gülen kadına, “Karışma Allah’ın işine, s..çarım altın dişine!” diye şairane bir cevap yapıştırmış, onun gibi, Allah’ın işine ne karışasınız bre kûffâr, elimizden tek silahımızı alasınız istersiniz!
Bir virüsü etkisizleştirerek (tek seferde okuyana bravo!) elde ettikleri bir geni, bir Hint domuzunun ki biz Kobay deriz bunlara, iç kulağına yerleştirmişler. Math 1 adı verilen bu gen, memelilerin kulaklarında yer alan (memelinin silikonlu olması olmaması neticeyi değiştirmez, yani Nadide Sultan da Sevda Demirel de otorinolarengolojik açıdan - bunu da okuyamadınız di’mi, ben de zaten üç kerede yazabildim - birdir.)... baştan alayım mı cümleyi yoksa takip edebildiniz mi?
Math 1 adı verilen bu gen, memelilerin kulaklarında yer alan ‘tüyümsü hücreler’in üretiminde çok önemli bir rol oynuyormuş. Bakmışlar, bir iki gün sonra, Hint domuzunun kulağındaki tüyler gerçekten uzamaya başlamış. (Halbuki bizim domuzların kulağından, herhangi bir nörobiyolojik müdahaleye gerek olmadan orman gibi tüy fıştırır zaten...)
Demek ki, diyor bilimsel makale, yakında sağırlık ortadan kalkabilir. Özellikle de yaşlılığa bağlı sağırlık... Sıkıldım, kısalttım!
*
İşte benim ‘SAĞIRLIK HAKKIMIZI ELİMİZDEN ALMAK İNSAN HAKLARINA MUGAYIRDIR” itirazım bu noktada başlıyor.
Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar giderim vallahi...
Çünküm:
Sağırlık, az buçuk huzur arayan evli erkeğin son sığınağıdır. Evli kadınlar, yaşları ilerledikçe, daha bir dırdırcı, kafa ütüleyici olurlar, aynı lafı bin kere söylemekten bıkmaz, adamı bıktırırlar. İşte böyle bir taarruz karşısında, şu kadar yıldır evli zavallı erkeklerin uygulayabileceği 4 ana taktik vardır.
Bunlardan ikisi radikaldir, her erkeğin içinden zaman zaman yani sık sık geçse de, hayata geçirebilecek gerçek erkek, cesur, adam gibi adam nadirdir :
(1) ‘Kadını intihar etmek’ ve 40 yıldır evli ve kaynanasıyla aynı evde yaşayan bir hâkime denk düşmek için Yüce Yaradan’a yalvarmak. İntihar metodları herkesin fantâzisine kalmıştır.
(2) ‘Önce kadını intihar edip, sonra kendini intihar etmek’, ki yaptın bir hayır, bari tut kaynananın da kafasını ayır, diye düşünen hayırseverler de çıkabilir.
Diğer iki metod ise - başarı şansları farklı da olsa - daha yaygındır:
(3) Kadından baskın çıkıp, daha çok dırdırla onu sindirmek. En iyi savunma karşı saldırıdır, hesabı. Yılmaz Erdoğan’ın Bir Demet Tiyatro’sunda camın önünde oturup sağa sola kakan Hakkı Bey misali.
(4) Sağır numarasına yatmak...
Ki en yaygın savunma şekli budur. Sabır ve sebat gerektiren, nefis terbiyesi isteyen, dışarıdan göründüğü kadar kolay olmayan bir maratondur. Kadın korkulduğu gibiyse, Amok koşusuna da dönüşebilir. (bakınız şık 1 ve 2)
Bunun da iki türü vardır:
(a) Selektif sağırlık. İsmet Paşa gibi, benim Allah başımızdan eksik etmesin, bir tanecik, garip kayınbabam gibi - ki Tanrı korkusu elini tutan inançlı bir insan oluşu Madde 1’e göre hareket etmesini, bizleri de büyük bir teessüre gark ederek, engellemektedir.
Bu tür sağırlıkta, işine geleni duyar, gelmeyeni duymazsın. Kadın bir müddet havaya dırdır yapıp gazını atar, seni misafirliğe gelen konu komşuya - hızını ve hırsını alamadığı için - gammazlar, ciğerin yanar, tepen atar ama ses etmezsin, etmemelisin, sonra - eğer karşındaki uluslararası bir facia, Tanrı’nın erkek neslini Cennet’ten cinayet veya cinnet yoluyla kovmak için yaratıp gönderdiği bir bahane değilse - o da bir müddet sonra bıkar, sembiyoz halinde, yan yana yaşar, gidersiniz. Genellikle siz önce gidersiniz!
Dikkat : Bu, Actor Studio becerisi isteyen bir taktiktir. Rol yaptığınızı günün 24 saati aklınızdan çıkarmamanız gerekir. (Ek bilgi: Ara sıra, aslında sağır olmadığınızı, sadece sağır numarası yaptığınızı, canınızın istediğini aslında duyduğunuzu belli etmek için, misafirliğe gelen fıstık komşunun her dediğini duyar ve sohbete maydanoz olursanız, bu karınızı iki kere ifrit edecektir ki, zevkinizi 4 katına çıkarır, şayanı tavsiyedir!)
(b) Total sağırlık. Hiç uğraşmazsınız, bir müddet sonra söylenenlere gerçekten dikkat etmemeye başlarsın, dırdırdı, aleni tukakaydı, bir kulağından girer, bir kulağından çıkar. Ama artık koca memeli komşu fıstıkla kapı aralığında sohbet şansın ortadan kalkar. Kadını bir kerede toptan illet ettiğin için de alacağın zevk uzun vadeli olmaz. Ha, en sevdiği dizinin orta yerinde, uyuklarmış da birden uyanmış numarası yapıp, “Ha! Kim? Kim bu kız? Ne dedi?” diye, kulağın duymuyor ya, bağıra bağıra sonu sorup, dizinin içine eder, kadını çıldırtabilirsin ki, her gece her gece olmaz, yoksa kahvene ilaç koyar, işi bitirir alimallah!
Diyeceğim şudur ki, kardeşlerim, sağırlık hakkımızı kimse elimizden alamaz!
Şu anda benim, bizzat ve şahsen, böyle bir Allah vergisi nimete ihtiyaç duymuyor olmam, ileride ihtiyacım olmayacağı anlamına gelmez ki, aksi tıp tarafından ispat edilene kadar, kaynanam karımın annesidir ve bu da benim için orta vadede büyük bir potansiyel tehdittir.
O kadar!
“Müjde, yakında sağırlar da duyacak!” gibi yılışık bir başlık taşıyan yukarıda söz konusu makaleyi yazanın adının Isabelle Cuchet oluşu kulağıma kar suyu kaçırmıştı zaten, tabiri şeyse...
Not: ‘Kulağına kar suyu kaçmak’ deyimini doğru mu kullanıyorum diye sözlüğe bakarken (= Rahatını kaçıran bir haber işitmek) hiç duymadığım kulaklı bir iki deyim daha öğrendim sayenizde: (1) Kulağın elinde! : ‘Müjde!’ demekmiş. (2) Birini kulağından gebe etmek. Hayır, sandığınız gibi değil, bir kişiye bir fikri aşılamak, demekmiş. (3) Kulağına koymak. Bu da, sizin gibi aklı malum yerinde olanların zannedebileceğinin aksine, ‘Sırası gelince hatırlaması için, birine bir şey söylemek’ anlamına bir deyimmiş ki, ben bunu ‘kulağında bulunsun’ şeklinde bilirdim.