Yavuz Sultan Selim Çaldıran’a, Kanuni Tebriz’e, IV. Murat İran’a giderken buradan geçmiş... Doğubayazıt’tan.
Onlar Doğubayazıt’tan geçerken Doğubayazıt, İpek Yolu üzerinde Osmanlı’nın en önemli sancak beyliklerinden...
Şimdi ise, Türkiye’nin dış ticaretinin isimsiz kahramanlarından.
İran ile sınır ticaretinde, Hopa, Trabzon gibi Doğu Karadeniz limanlarından İran’a, Orta-Doğu’ya uzanan koridorda önemli bir kavşak noktası. Tarihsel zenginlikleriyle “görsel sürprizlerle” dolu bir turizm merkezi.
MÜCEVHERİ AHIR YAPMIŞIZ
Dünyanın önemli bir bölümünü gezmiş biri olarak ülkemin doğusundaki bu mükemmel yeri görmek için geç kalmış olduğumu hissettim, laf aramızda biraz utandım... İshak Paşa Sarayı’nı görmek için tepeye vardığımızda aklımdan ilk geçen düşünce bu oldu. Dağların ortasında inanılmaz bir estetik şölen denebilir sanat harikası saray için. Ne hüzünlüdür ki, bu görsel şölenin, Selçuklulardan günümüze miras kalan bu ihtişamlı yapının 1962 yılına kadar ahır olarak kullanıldığını öğrendim.
HAFIZANIZA SAHİP ÇIKIN Ve Doğubayazıt’ın güzel insanları...
İnsanlar yıllardır Batı - Doğu tarifleriyle, mukayeselerle, bölgesel farklılık söylemleriyle büyütülmüşler. Güvenleri kırılmış Batı’ya karşı, kendilerine karşı. Bir sorun olarak bakıyorlar geçmişlerine. Oysa arkalarına koskoca İshak Paşa Sarayı’nı, Ahmedi Hani Türbesi’ni, yanlarına Kerem ile Aslı’nın sevgi bahçesi olan Keşiş’in Bahçesi’ni almışlar. Çok köklü ve zengin bir kültürün hem duygusal hem de misafirperver çocukları olduklarını bilmiyorlar, belki de hatırlamakta güçlük çekiyorlar.
Tüm bu güzellikler doğudayken, “Doğu Anadolu”da güneşin doğuşuna tanıklık eden kentler silsilesi neden görmezden gelinmiş, neden itilmiş akıl almıyor. Biz Türkiye’nin genç işadamları olarak TÜGİAD’ın gücüyle, devletimizden de manevi destek alarak, doğuya attık adımlarımızı. TBMM Başkanımız, dört bakanımız ve 25 millet vekilimiz, ki ağırlıklı olarak bayan vekillerimizden, 22 İran’lı komşumuzdan ve Türk iş dünyasının önde gelen temsilcilerinde oluşan seçkin bir grupla... Doğubayazıt’ı seçtik, dolaştık, tanıdık, medya gücünü arkamıza aldık, tanıtmaya başladık. Projemizi açıkladık: “TÜGİAD Doğubayazıt Tanıtım Platformu”nu doğudan batıya seslenerek anlattık ve anlatmaya da devam edeceğiz.
TÜGİAD’ın en doğudaki Yönetim Kurulu toplantısını türbesi, camisi, surları, avluları, divan ve harem salonları ile inşası 99 yılda tamamlanan İshak Paşa Sarayı’nda yaptık. Anlattıklarına göre, Topkapı Sarayı’nı andıran sarayın mimarisi Türkistan, Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerini taşımakta. Ağrı Dağı’nın yakınında olan bu saray dağın görkemine kafa tutuyor gibi.
Gördüm ki, doğuda turizmi canlandırmak için 99 yılda 7600 metrekarelik alanda yapılmış saray yeter de artar bile...
MOTOSİKLETLİ ALMAN TURİSTE ÇOK İMRENDİMAncak ne yazık ki değil yabancı turist, kendi ülkemizin insanı bile bu sarayı görmekten mahrum kalmış, ahır olarak kullanılmasına göz yummuş bir süre. Yine de buranın değerini anlayan, merak eden motosikletli Alman, Hollandalı, İtalyan maceraperestleri görmek beni cesaretlendirdi, itiraf edeyim biraz da imrendirdi. Lise çağlarımdan bu güne kadar motosiklet tepelerinde onbinlerce kilometre yapan ben bu olağan üstü macerayı yaşamaktan kendimi yoksun bırakmışım... ”Iskalamak” buna derim...
DÜNYADAKİ İLK KALORİFERLİ SARAYGüzellikleri Batı’da aramak sanki bir alışkanlık ve ezber olmuş ne yazık ki. İşte biz tam da bu ezberi bozmak için buradayız. Doğulunun misafirperverliği, doğallığı, sıcaklığı ve her şeyden önce insan olarak eşit koşullar altında yaşaması gerektiğini düşünürsek, sadece düşünmekle kalmayıp bu koşulları yaratmak için elimizi taşın altına koyarsak yıllardır yerinden oynamamış taşları oynabiliriz. Aslında oynattık da! Biz TÜGİAD olarak buna inandık, hazinelerimizle ilgili farkındalık yaratmak için harekete geçtik.
Uzaktan bakıldığında kumdan bir kale gibi görünen saray, dünyanın ilk kalorifer tesisatı döşenen saraymış. Malum soğuk memleket, haziran gezimizde bile titredik sarayı dolaşırken.
AĞRI BİZDEN GİZLENDİVe tabiki efsanevi Ağrı Dağı... Her iltifatı hak eden, gizemli, muhteşem... Heybetiyle ilgi odağı. Kendisini bizlere tam netlikte hiç göstermeyen, hep esrarengiz pusun ve bulutların ardında karlı zirvesi ile duran tek başına tarih yazan, hayran olunacak bir doğal anıt.
Biz işadamları olarak “gerçek sermayenin” maddiyattan çok maneviyata dayandığını, kazanmaktan önemlisinin korumak ve geliştirmek olduğunu çok iyi biliriz. Bu değerleri korumanın önemi, kazanmanın zorluğunu bildiğimizden beynimize kazınmıştır. Gönlümüzde bu değerleri korudukça oluşan huzurun da tadı bir başkadır...
Doğubayazıt, bizlere huzur verdi.
Abdigör’ümüzü yedik, halayımızı çektik, yeni dostluklar kurduk, birbirimizi dinledik.
En kısa zamanda tekrar görüşmek dilekleriyle, kısa bir süre için ayrıldık...
DÜNYANIN GÖRÜLEBİLEN EN BÜYÜK METEOR ÇUKURUDoğubayazıt’tan meşhur meteor çukurunu görmeden dönmedik. Dünyanın ikinci büyük meteor çukuru 120 yıl önce bir göktaşının düşmesiyle açılmış. Birincisinin Alaska’da ve buzullar altında olduğu söylendi. Aslında, bu durum bizimkini birinci yapar! 35 metre genişliğe, 60 metre derinliğe sahip olduğu söylenen çukur tasarvur ötesi, şaşırtıcı bir doğa şaheseri. Tabiatın karşı konulamaz gücünün de net kanıtı. Düşündüğümden çok farklı bir görüntüydü.
Maalesef, meteor çukuru giderek toprakla doluyor, dikkat çekici görüntüsünü kaybediyor. Her yıl çok sayıda turist çeken çukurun günden güne dolarak cazibesini yitirmesi çok üzücü. Önlem alınmadığı için bu doğa anıtının yok olmaya yüz tutması büyük ayıp. Neyse ki telafisi hâlâ mümkün.