Güncelleme Tarihi:
Deniz İNCEOĞLU
dinceoglu@hurriyet.com.tr
İlk haber geçen hafta Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği, Ragıp Yavuz’un yönettiği “Mefisto” adlı oyun Yılın Tiyatro Ödülü’nü aldı. Aynı gece, bu sezon Şehir Tiyatroları’nda “Mefisto”, “Bakhalar”, “Keşanlı Ali Destanı”; Garaj İstanbul’da İlyas Odman’la sahnelediği “Cam Adamlar” ve 22/11 Proje Topluluğu’nun “Bana Islak Mayonuzu Gösterin” adlı eserlerde sahnelediği performansla genç oyuncu Çağlar Yiğitoğulları, “Genç Yetenek” seçildi. Kendisi aynı zamanda hem Yapı Kredi Sigorta Afife Tiyatro Ödülleri’nin, hem de Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Oyuncuları Ödülleri’nde Mefisto’daki başarısıyla Yardımcı Rolde Yılın En İyi Erkek Oyuncu adayı olarak açıklandı.
Yiğitoğulları’nı ilk kez üç yıl önce Cam Adamlar gösterisinde bira bardaklarının üzerinde performans sergilerken izlediğimde yüreğim ağzıma gelmişti. Zaten kendisi de bu durumu “Çok fazla risk aldığımızı biz de farkındayız ve bazen gösteri sırasında çığlık atıp bu işi bırakmayı bile düşünüyorum. Ama sanırım bu da insan kırılganlığını, risk almayı sevmesini anlatan bir durum. Seyirciden önce, kendi kırılganlığımızı ölçüyoruz” demişti. Mefisto’nun bu yılki gösterimleri bitti. Ama oyuncunun “Kendimi buldum” dediği “Bakhalar” oyunu hala İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. İzleyip de sezonu kapatmakta
fayda var.
Cam Adamlar’dan sonra “hayatt risk almak, kırılganlık” gibi başlıklardan bahseden biri neden Şehir Tiyatroları’nda düzenli bir hayat yaşıyor?
- Evet, kullandığım terminoloji çağdaş gösteri sanatlarına daha yakın. Ama çoğu zaman bunu Şehir Tiyatroları’nda da gösterebiliyorum. Örneğin Mefisto’da Gründgens kişiliğindeki adamın dahil olduğu “Fırtına Kuşu Kabaresi” adlı politik, faşizmi eleştiren kabareler yapan bir tiyatro var. İşte orada kendimi birtakım kostümlerin arasına sıkıştırıp zorla hareket etmeye çalışarak oynadım. Tamamen benim uydurduğum ve yönetmenin desteğiyle devam ettirdiğim bir bölüm. Metinde hiç olmayan bir yapı kurup aslında kendimi yine fiziksel bir zorluğun içine yerleştirdim.
Kendinizden bir şeyler katmayı ihmal etmiyorsunuz o zaman...
- Tabii. Ama bu komik olan bölümüydü. Mesela ikinci perdede pek çok ağlama sahnem var. Orada da kendimi ve bir açıdan mahremimi açıyorum. Aslında onlar da kendi gözyaşım.
Mahrem derken...
- İnsan ne yaparsa yapsın biyografisini kullanıyor. Kalabalık bir gösteri de olsa kendinizi gösteriyorsunuz. Herhangi bir karakterde ne olursa olsun ilk hareket noktası hep otobiyografim. Aslında bu teknik olarak tanımlanan bir şeydir ama kimse itiraf etmez. Sürekli öfke barındıran şeyler sahneleyip, risk almak da beni yoruyor. Kendimi dinlemek istediğim zamanlar da var. Böyle yaşamadığım için sahnede rahatlıkla risk alabiliyorum belki de...
Bakhalar’da bu daha net görülüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Avrupa tiyatrosunda popüler olan bir durum var bu oyunda. Örneğin Shakespeare gibi eserdeki pek çok şeyin bilindiği durumlarda yönetmenler kendi yorumunu, ekolünü daha fazla katıyor. Miahi’nin yorumunda Bakhalı kadınların başarıya ulaşma ve özgürleşme çabaları bir distopya. Oyundaki kahin, kör bir bilicidir. Ben onu canlandırıyorum ama kör, yaşlı ve çirkin değilim. Olabildiğince kendi halimdeyim. Kolumdaki dövmeyi gizlemedim ya da küpemi çıkarmadım. Hayatımda tiyatroda en çok kendim gibi davrandığım bir oyun oldu.
“EN ÇAĞDAŞ...” ÖDÜLÜ VERİLMELİ
O zaman Bakhalar’da “Burada kendimi buldum, hep böyle eserler daha fazla sahnelense” demişsinizdir.
- Evet, hayatımda ilk defa bir tiyatroda bu kadar fiziksel ve özgür davranabildim. Zaten tiyatrodan arkadaşlarım da “Kendini buldun”, “Ne kadar eğleniyorsun sahnede” gibi yorumlar yapıyor. Klasik tiyatronun dışında yeni bir şey olduğu çok açık.
Karaktere ya da sahneye kendinizi bu kadar içten yansıtmanız mı etkili oldu sizce ödül ve adaylıklarda?
- Sanırım. Çünkü Genç Yetenek Ödülü, tek bir rol üzerinden verilmiyor. Tüm yıldaki performanslara ve başarıda sürekliliğe göre veriliyor. Ama biliyorum ki, gençliğimin ve yeteneğimin dışında çalışmama ve bu işe duyduğum arzuya verilen bir ödül bu. Yoksa en genç ve en yetenekli olduğumdan değil.
33 yaşındasınız. Doğru noktada olduğunuzu düşünüyor musunuz yoksa bir geç kalmışlık hissi var mı?
- Kesinlikle geç kaldığımı düşünüyorum. Fiziksel, zihinsel, psikolojik olarak çok daha faal, çok daha kondisyonumun yüksek olduğu zamanlar vardı. Ama hep burada olmama rağmen kimse bana şans tanımadı. Birkaç yıla kadar kimse fark etmemişti.
Peki siz kendinizi onlara gösterebilmek için yeterince çabaladınız mı?
- Hiçbir zaman popülist bir adam olmadım. Hala da hiçbir şey yapmıyorum kendimi onlara göstermek ya da ispat etmek için.
Peki ödül sizi şaşırttı mı?
- Evet, kesinlikle şaşırttı. Eleştirmenler Birliği Ödülü en değerlisi benim için. Çünkü onlar gerçekten eleştirir ve yeri geldiğinde yerden yere vurabilir. Ama diğerleri de dahil hepsi Bakhalar’ı görmezden geldi. Çünkü çok konuşma, tekst yok. Yapı bozumcu bir oyundu.
Kırgınlık var gibi sesinizde... Mefisto yerine Bakhalar mı öne çıksaydı?
- Hayır ama ona ayrı bir ödül verilmesi gerek çünkü rakibi yok. Örneğin en iyi erkek yerine “en çağdaş...” tanımlamasıyla bir ödül verilebilir.