Güncelleme Tarihi:
Fragmanlarından anladığım kadarıyla uçuk kaçık bir işin parçasısın. Önce “İbret-i Alem”in hikayesini senden bir dinleyelim...
- Hikayenin merkezinde dede, anne, baba ve iki çocuktan oluşan Küçükbaş ailesi var. Gültepeli bir aile. Herkes kendini ön plana çıkarmak, göstermek derdinde... Mütevazı görünümlerinin ardında çevirmedik iş bırakmıyor, “hedefe ulaşmak için her yol mübahtır” diyorlar. Anormal bir aile diyelim...
Hiç mi iyi bir özelliği yok bu ailenin?
- Var canım. İnanılmaz iyimser ve saflar.
Peki sen kimi oynuyorsun, bu hikayenin neresindesin?
- Ben Yıldız’ı oynuyorum. Yıldız bir ofiste çalışıyor ve ofisten bir arkadaşına platonik aşk besliyor... Ama o gencin de patronuyla ilişkisi var.
Yıldız’ın en karakteristik özellikleri neler?
- Kibir... Kötü biri değil ama... Kendine ait bir hayal dünyası var, istediği her şeye de aşkla, şevkle koşuyor.
SAÇ MODELİYLE OYNAMAK HER KADINA İYİ GELİR
Sen Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nden mezunsun ve bu projede onunla birlikte kamera karşısına geçiyorsun. Hocanla çalışmak seni germiyor mu?
- Hiç gerilmiyorum ama 2007 mezunu olmama rağmen hâlâ karşısına geçtiğimde ilk günkü heyecanı hissediyorum. Tedirginliklerim de oluyor. Karşında usta bir oyuncu varken onu izlemeye dalmamak mümkün değil çünkü. Müjdat Hoca’yı yakından izlemek heyecan, onunla karşılıklı oynamak ise onur verici. Aynı şeyler Zafer Algöz, Şebnem Sönmez ve konuk oyuncular için de geçerli.
Müjdat Bey sana hâlâ öğrencisi gibi mi davranıyor, yoksa iki meslektaş gibi misiniz sette?
- Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin büyük salonunda Hipokrat’ın bir sözü asılıdır: Meslektaşlarım kardeşimdir... Yani bize daha okulda “Sen benim meslektaşımsın” mantığıyla yaklaşıldı.
Saçlarını Yıldız rolü için mi değiştirdin?
- Bir kadının kısa periyodlarla saç rengi ya da modelini değiştirmesi, psikolojik açıdan hayırlı oluyor. Ama tek sebep o değil. Yıldız rolü için gözümü kapattığımda kafamda beliren resim buydu.
PARÇALADIĞIM O ARABA BENDE NAZAR BIRAKMADI
Dizi çekimlerinde senaryo gereği bir Porsche parçaladığın doğru mu?
- Evet, bir araba parçaladım. Hayatım boyunca bir şeyin kırılma ve çatlama sesinin insana bu kadar iyi gelebileceğini bilmiyordum! Nazara inanmak gibi şeylerim yoktur ama eğer varsa da ortada kalmadığına inanıyorum.
Çoğu dizi yaz tatiline girdi. Meslektaşların tatile çıkarken seni İstanbul’da kalıp çalışmaya ikna eden neydi?
- Bundan önceki projeyi yaz tatiline girmeden önce bitirdik. Hemen Paris’e gittim, 20 gün sonra döndüm ve “Ben artık çalışmak istiyorum” dedim. Çünkü bana zaten hafta sonu tatili yetiyor. Bu tatiller okumak ve yazmak için iyidir, devamında enerjini aktarmak istiyorsun. Yazın çalışmak keyifli, sıcağı da çok sevmem zaten...
TORUNUMA FOTOĞRAFLAR YERİNE ŞİİRLERİM KALSIN
Şiir yazmaya devam ediyor musun?
- Evet. 2009’da bir gece uyku tutmadı, kalktım müzik açtım ve evde dolanırken sözcükler resmen aktı. Ukalalık gibi algılanmasın ama yazdıklarımı çok beğendim. “Aferim kız, bak bunun üstüne git!” diye kendimle konuştum.
Yazdığın şiirleri kitap haline getirmeyi düşünüyor musun peki?
- Olabilir aslında, neden olmasın? Torunuma bir şey bırakma derdim var. Düğün fotoğraflarımı toplayacağına bir şiir kitabım olsun.
Geldiğin yerden, şu an yaşadığın hayattan memnun musun?
- İşin açıkçası iki ay önce sorsan hiç değildim. Bir kamyon sitem getirebilirdim önüne.
BİR BEYOĞLU HİKAYESİNDE ROL ALMAYI ÇOK İSTERİM
Bugüne kadar hep birbirinden farklı karakterler canlandırdın. Bundan sonrası için aklında özellikle oynamak istediğin bir rol var mı?
- Biyografiye çok sempatim var. Güzel bir İstanbul hikayesinde, güzel bir Beyoğlu hikayesinde oynamak isterim doğrusu...
Kafandaki güzel Beyoğlu hikayesinin açılımı nedir?
- Benim için Beyoğlu hikayesi alaturkadır, klasik Türk müziğidir. Hikaye de ona hayat veren insanların hikayeleridir.
BENİM ÇOCUĞUM DA SANATÇI OLUR
Annen sen ve ablanı doğurmadan önce “Ben sanatçı kızlar yetiştireceğim” demiş. Sen bu gerçekle ne zaman yüzleştin?
- 11 yaşında... “Ben oyuncu olmak istiyorum” dedirten ilk oyun da “Simyacı”... Ama ondan önce de ailece bir sürü konser ve oyun izledik. Ekonomik durumu çok iyi bir aile değildik aslında ama benim annem şöyle biriydi: Diyelim açık havada bir konser olacak. Orada öyle bir konuşma yapardı ki, biz yüzlerce insanın önüne geçer ve para vermeden konseri izlerdik. Kapıdaki görevlilere “Benim çocuklarımın bunu izlemesi gerekiyor”u çok güzel anlatırdı.
Sen de annen gibi “Sanatçı çocuk doğuracağım” diyor musun?
- Evet, bu iş böyle gider gibi geliyor bana... Gözümü kapadığımda, yapamadığım şeyleri düşünüp bir çocuğum olsa şöyle yaptırsam diye sayıkladığım olur.